Kendi Sesimin Yabancısıyım

Bu mesafe yalnızca kendime değildi, aynı zamanda kendi sesime de yabancıydım, ulaşamıyorum zamanın sonuna ulaşan varlığıma ve varlığına.

Kaldırımlar değildir, adımlara ömür biçen
Senin gelme mesafen adımlarınla ölçülemez
Ve hızınla
Ve rüzgârla
Herhangi bir mecburiyetle de ölçülemez

Senin bana gelme isteğinle ölçülebilir mesafeler

Koptu!
Bir gömleğin düğmesi gibi düştü bir şey ama üzerimden değil, tam içiminden. Mesafesini tam olarak çıkaramasam da, yüreğimin ortası gibi geliyor bana. İnsan içini hiç bilmez mi?

İçimden bir şey koptu ve hızla uzaklaştı ait olduğu yerden
Eksiklik denilen şey, tam olarak böyle başlıyordu...

...Ve bu saatten sonra sıkı bir özlem başlıyor
Sıkı gelen kış gibi hazırlıksız yakalandı kelimelerim...

Ben bu özlemi hiçbir yazdığımla anlatamayacağım biliyorum, yetmeyecek aklımdan geçen yüzlerce kelimeler, yenileri de eklenecek zamanla, hatta değişikliğe uğrayacak, bedenimdeki bu özlem de zaman aşımına uğrayacak belki ama değişmeyecek.

Beynim gizli bir ittifak kurdu damarlarımla ve ihanet etti yüreğime, en büyük ihanet kendine yaptığın ihanettir ve bu elinde değildir. Kendi sesini duymaz kulakların...

***

Sana bu kadar konuştuğum için doldu artık konuşma hakkım...
Konuşamam artık, kelimelerim bitti, sesim bitti. Nefesim de bitmek üzereyken yazıyorum bunları, bir gölge geçiyor üzerimden, hava kararıyor, akşam oluyor. Oysa uyandığından anlardım sabah olduğunu, şimdi hep gece, o kadar uzaktasın ki, sesimle birlikte burada sabah olmuyor.

Artık konuşacak ne halim ne de zamanım kaldı, kalsa da konuşamazdım... Ses tellerim yaşlandı, çok kullanılmış bir eşya gibi, her gün üst üste giyilen kıyafetler gibi konuştum hep aynı cümleleri, belki de sesimle birlikte çok kullanılan kelimeler de eskidi.

Ben gerilerde, sesim benden önde, sesimi takip edecek kadar ışık yok yollarımda, bulamıyorum yönümü. Sesim benden önce gidip bulmuş seni, ulaşabilmiş sana, hayret! Ses var, görüntüm kayıp. Ürpertici.

Sesi bile dinlemez mi insanı?

Sesime ulaşamıyorum, sesim benden fazla büyümüş ve uzaklaşmış ait olduğu bedenden. Duyuramıyor bana kendini.

Öyle çok uzaklaştım ki kendimden, sesime yabancı, uzaklarda biriyim artık.

Kendi sesimin yabancısıyım artık.

Bu soğuğu içime çektikçe daha çok özlüyorum sıcaklığı ve sesimi, sessiz titremelerimi durduramıyorum, nefesinden uzakta ısınamıyorum. Büyüdükçe acı veren bir hikâye bizimkisi, büyüdükçe anlaşılan, gittikçe büyüyen. Sonunu kışa denk getiren mevsimlerin elinde birer kuklayız artık, istedikleri zaman ve çokça bizi donduran kışın buzdan adamlarıyız, sesim uzakta. Kardan adam kadar sessizim, onun kadar soğuk ve eşsiz.

Gittikçe acımasızlaşıyor mevsimler, her iklim birbirinin aynı gibi, sevimsiz, soğuk, her mevsim soğukla bağlantılı ve gri bir gökyüzüyle. Bu soğuk karşısında ellerime sakin olmalarını tembihliyorum, sessiz ciğerlerim bir işe yarar mı bilmiyorum, donan ellerim daha bir sert ve ben artık engel olamıyorum, ellerimin boynuma sarılma hayaline. Sesim uzaklaştıysa peşinden gitmeliyim, yetişmeliyim. Yetişemiyorsam bitmesi gerek bu koşturmanın, ayaklarım yorgun çünkü parmak uçlarımla yetişmeye çalışmaktan gökyüzüne parmak uçlarım da bitti, duracak yer kalmadı, ayağımın altındaki yer kayıyor, dünyanın en hızlı dönen zamanına denk geldi ayakta durma çabalarım, yüzeyi karanlık ve kaygan. Durulacak gibi değil burası.

Beni sessizliğimle ortada bırakan bu zaman fazla acımasız geliyor bedenime, gittikçe soğuyor ve akşamlar çoğalıyor gece artık sabaha değil karanlığa gebe.

Kendi hikâyemin ortasında sessizim, susmaya mecbur dilim, kelimesiz kaldım, sesim alındı elimden. Tüm azalarımdan sıyrılıyorum, ruhum kalıyor ortada, neyse ki onun sese ihtiyacı yok. Sesim sende kalsın, ben sessizliğimi de büyütürüm. Sonra ona da yetişemem ama sessizlik terk etmez insanı özellikle de yalnız olanı. Sadakat sessizliktedir, kendi sesine bile yabancıysan, yalnızlığına sarılmalısın, biraz daha sıkı, gittikçe soğuyor mevsimler, daha fazla sarılmalıyız.

Yetişkinliğine erişemiyorum bu yalnızlığın ve bu hikâye sona geldi ama bitmiyor. Eylemi olmayan bir fiilim bundan böyle, öylece duruyorum, bir dalga beni götürene dek, bir rüzgâr üfleyene dek.

Sesim de susacak bir gün
Ve geriye bir tek sevgi kalacak.

Altında ezildiğimiz aşk biraz daha yalancı çıkacak
Biz doğruluğumuzla sınanırken, kendimize söylediğimiz yalanlara yakalanacağız.

Sessiz de kalırım bundan böyle
Zaten lüzumu da yok artık, konuşmanın...



Dört Ekim İki Bin On Üç 18 00

11 Kasım 2013 4-5 dakika 94 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (7)
  • 11 yıl önce

    Hüzün, özlem, aşk yazıda beraber harmanlanmış. Hayat bu acı ve tatlı anlar iç içe çoğu zaman. Yaşanılanları da duyarlı yürekler önce kafalarına sonra da böyle sayfalara kaydediyorlar...😅

    Tebrikler Nevin hanım içtenlikle...

  • 11 yıl önce

    Kadın duyarlığı bambaşka bir şey tabi. Aşkı, hasreti, acıyı yaşadı mı iliklerine kadar yaşıyor, esasında sanılanın aksine bunları yaşarken hiç kimseden ya da hiçbir şeyden korkmuyor, anaç bir doğallıkla yaşıyor bunları... Bu cümleden olarak Nevin Hanımefendi bence yaşadığı bir ayrılığı, ayrılık hafif kalır bu yazıya, hasreti, özlemi ,yok yok umutsuz bir şahikayı, ölümsüz bir tutkuyu ne de güzel ve etkili bir üslupla arı duru bir Türkçeyle dile getirmiş. Ben hanımlara şiiri pek yakıştırmam, ama öyküde çok ustalardır, denemede de fevkalade bir yazarla karşı karşıyayız.Lirik bir şiir gibi akıp gitti metin, sadece bir yerde, galiba eylemin durağanlığını vurgulamak isterken:"Eylemi olmayan bir fiilim" sözüyle farkında mı bilmem ama dehşet de bir "galat-ı meşhur"a (sözcüğün bir dilden bir başka dile geçişiyle anlam kaybetmesi) imza attı.Gerçi biz dilbilgisi derslerinde "eylem=fiil" deriz çocuklara, ama yazar eylemdeki evecenliği vurgularcasına "eylemsiz bir fiilim" diyor.Yani ki eylemle hareket bildiren fiilleri, fiille de durum ve oluş eylemlerini kastediyor diye düşünüyorum.Bence de güzel bir buluş. Keşke üçüncü kişi anlatımını kullansaymış, yazı günlük türünden denemeye evrilirmiş..

  • 11 yıl önce

    Kadın duyarlığı bambaşka bir şey tabi. Aşkı, hasreti, acıyı yaşadı mı iliklerine kadar yaşıyor, esasında sanılanın aksine bunları yaşarken hiç kimseden ya da hiçbir şeyden korkmuyor, anaç bir doğallıkla anlatıyorlarbunları... Bu cümleden olarak Nevin Hanımefendi bence yaşadığı bir ayrılığı, ayrılık hafif kalır bu yazıya, hasreti, özlemi ,yok yok umutsuz bir şahikayı, ölümsüz bir tutkuyu ne de güzel ve etkili bir üslupla arı duru bir Türkçeyle dile getirmiş. Ben hanımlara şiiri pek yakıştırmam, ama öyküde çok ustalardır, denemede de fevkalade bir yazarla karşı karşıyayız.Lirik bir şiir gibi akıp gitti metin, sadece bir yerde, galiba eylemin durağanlığını vurgulamak isterken:"Eylemi olmayan bir fiilim" sözüyle farkında mı bilmem ama dehşet de bir "galat-ı meşhur"a (sözcüğün bir dilden bir başka dile geçişiyle anlam kaybetmesi) imza attı.Gerçi biz dilbilgisi derslerinde "eylem=fiil" deriz çocuklara, ama yazar eylemdeki evecenliği vurgularcasına "eylemsiz bir fiilim" diyor.Yani ki eylemle hareket bildiren fiilleri, fiille de durum ve oluş eylemlerini kastediyor diye düşünüyorum.Bence de güzel bir buluş. Keşke üçüncü kişi anlatımını kullansaymış, yazı günlük türünden denemeye evrilirmiş

  • 11 yıl önce

    / Tebrik ederim sevgili Nevin...👧

  • 11 yıl önce

    "Sesim de susacak bir gün Ve geriye bir tek sevgi kalacak."

    İşte bu cümle bile insana tonlarca şiir yazdırabilir.

    Tebriklerim sonsuz değerli yazarım.

    Çok beğendim,çok...

    👍👍👍