Nisan Güneşsiz Yağsa da
''Kaybettiği an aksini günler geceler
Bir aynada bir bir çözülür bilmeceler
Arak serilir ortaya her şey apaçık
Devler küçülür gözde büyürken cüceler''
İstanbul ' a nazırım yine , baştan aşağı hüzün , baştan aşağı ıslak , baştan aşağı mahzun...
Bir martının kanadına takılıyor uçurtmam , gene yağmalanıyor düşlerim .
Nisan bile çok gördü güneşli yağmurunu , güneşsiz ve gri yağıyor sicim sicim .
Cezamı bu ?
Kimliksiz,cinsiyetsiz,alabildiğine uçuğum.Sokaklara vuruyorum sabah sabah uykusuz gözlerimi.Kirpiklerim bir güneşe kırpışmak istiyor ama güneşsiz yağıyor işte Nisan.Başım önde , omuzlarım çökük,umarsız yürüyorum hedefsiz ve ağır...Denize götürüyor alışkanlık . Nisan ' la birlikte suyun sırdaşlığına yağdırmak istiyorum anlayamadıklarımı , kırıklıklarımı , mahzunluğumu...
Kimse bu havada gelmez sahile ne güzel , yalnızlığına vurur her dalga , ıslanırsın ıssız...
Kimse dönüp bakmıyor, insanlar ıslanmamak için kaçışırken kapalı yerlere , ben açıkça ıslanmak istiyorum ...
Bu bir ceza mı ?
Buradaki son yolculuğunda bir kar tanesi tutup ellerinden götürmüştü İstanbul ' a hani ? Hatırladın mı ? Hatıralar Ege ' nin sularından yol bulup uzanmış , Süleyman Usta ' ya kadar anmıştın.
Nasıl geldim ben buraya ?
İstanbul ' dan kaçışım...
Kendimi sürdüğüm bu şehirde her şeye yeniden başlamak,değişmek ve büyümek için...Yeni bir hayat ve anlamları olmalıydı , yeniden bulmalı yeniden ayaklanmalıydım.İstanbul ' da aşkım , İstanbul ' a aşkım , hepsini sökerek almıştın bağrından...Yeni hayat , yeni kanat , sadece değişmek ve büyümek için...
Geçmişin hesaplarını yapmış , defterleri kapamış , elekleri asmıştın duvarlarına hani...Hani her bir deliğinden yanılgıların dökülüyordu ve sen kaldırmak istemediğin kırık dökük bir tablo gibi tutuyordun gözlerinin en çok takıldığı o yere . Kırmızıya boyadın , altını çizdin , unutma dedin unutma SAKIN !
Hepsi buydu sorduğun hesapların...Bütün mahkemelerde tek sanık kendini koyarak , acımasızca yargıladın ve hep kendi aleyhine cezalar kestin . Cezanı da çektin delikanlı kız.Cesurdun,cinsiyetine sığmayacak kadar,yaşarken de , terkederken de , terkedildiğinde de , merhaba derken , veda ederken de hep cesurdun...
Ama tutamadığın sözlerin ağırlığı şimdi omuzlarında.Gene yolun düştü yanılgılara , bir delik daha açıldı eleğinde , sicim sicim süzülüyor Nisan ' la.Üstelik güneşsiz.
Bu bir ceza mı ?
Aklında işkence damlalarına dönüşüyor Nisan, neden ?
Neden düştü yolum kan revan bir sofraya ? Her yediğim lokma zehir zemberek . Gene de yedim , gene de yuttum , içim burula burula.Neydi ki mecbur kılan ? " Ne işim var benim burada ? " dediğinde veremediğin o cevap...? Yüreğine sığındın aklından kaçak . Yüreğin de almadı , tevekküllerin kuytu köşelerine saklandın....Cevabı gene çok basitti ve sen gene bulamadın...
İnsan kaçamazdı kendinden ve acıkmıştın be kadın !
Nadasa çekilmiş yüreğinde ne atsan yeşerirdi...Ama düşünemedin , çiçeklerin bile zehirli olabileceğini ...
Devler küçülüp gözümde büyürken cüceler , derinlerime dokunan gri Nisan örtüsünü açıyorum artık...Sıyrılıp ay'ın ellerinden , denizin dudaklarına düşen kırık düşlerimi ve güneşi topluyorum ıssız ve ıslak...
Yeniden anlamlandırıp her şeyi bir bir , sarılıp kendime gidiyorum yine , gözüm arkada kalmadan...Çünkü biliyorum avuntudur yüreğinde sana her sevdalanan ve Sen , sevilmeye aşıktın , ben sevmeye .
Ben göçüne itiraz eden sürüsünden kaçkın güvercindim , sense açık bırakmıştın pencereni üşüyorduk ikimiz de .
Hepsi buydu...
Suç yok , suçlu yok . Anlıyorum ikimizi.Zafer senin, fakat , her zaman her kavgada olduğu gibi yenilen o küçük kıza vurduğun damgalara yanarım .
Ama gene de keşkesiz , vebalsiz ve susarak gidiyorum.
İstanbul'a nazırım yine...Baştan aşağı mahzun , baştan aşağı çocuğum.
Arka sokaklarında kimsesiz uçurtmalar yapıyorum sessiz ve özgür.
Bittiğinde kendine uçacak bir mavi arayacak gene biliyorum...Her bahara umutla doğup , sonra ölsekte papatyalarla ; alnımızda yorucu bir kıştan çıkmanın terli aydınlığıyla , haykırırız yine hayata merhabalarla !
Nisan güneşsiz yağsa da biz toplarız güneşleri...Hem Mayıs yetişir olmadı Haziran söyler türkümüzü...Kırküçüncü yılda bizi bekleyen serüvenlere , bıkmadan , usanmadan, yeniden düşeriz yaşamın peşine... Sevginin o muhteşem melodisiyle .
Çünkü insanız , çünkü hata ediciyiz . çünkü sevebiliyoruz hâlâ
Hepsi bu...
(Seçkiye layık görenlere ve dokunabildiğim her yüreğe sevgilerimle)
Sevgili Nefise Hanım, Ne güzel bir sürpriz oldu bu gece yüreğime ziyaretiniz...Hep birlikte sağlıkla, sevgiyle..
Çizdin mi Sessizliği.....
Düşünceler içine daldığında Mutluluk saltanatında Ya da mutsuzluk tarlasın da Güneşin renginden Okyanusun derin dalgasına Baktın mı Ne gördün yalnızlığın da Derinliğe daldığın da Çizdin mi yüreğinin duvarına Gelecek olan yarınlarına Ya da geçmişin sarsıntılarına Çekip giden suskunluklara Çizdin mi sessizliği Kalbinin sarsıntılarını Tusunami gibi haykırışlarını Mukayyit olamadığın aklına Arasat ta olan kurtarışlarına Çizdin mi sessizliği İçindeki sonsuzluğa Delirten yalnızlığa Bir dağın omzuna Yaslanarak ay ışığında Çizdin mi sessizliği
Hüseyin Akçam
Söylenecek çok şey var sorgulardaki cevaplarda, ana fikir sessiz ve sevgideki ince çizginin sağlamasıydı
Sevginin o muhteşem melodisiyle(ne mutlu bu melodinin sağlamasını yapabilene))
Saygılarımı bıraktım
bardağımın ve gecenin en dem yerinden
Sevgili Hüseyin Akçam, çok teşekkür ederim değerli yorumunuza ve şiire. Bende sizin sayfanızda demlendim biraz...
''Çocuksu hayallerim diri diri gömülüyor Şehveti bol bu şehrin sokaklarında''
Çok güzeldi...
Sevgiler.
👑 " Devler küçülüp gözümde büyürken cüceler.... " kelimelerimilk defa yetersiz kaldı... yüreğinize sağlık, kaleminize sağlık... başarılarınızın devamı dileğiyle👍👍👍