Otizm Bulaşıcı Bir Hastalık Değildir
Otizm ilk olarak 1943'lü yıllarda Kanner tarafından tanımlandığında, büyük ölçüde psikolojik faktörlere dayanıldığı düşünülen bir rahatsızlıktı ve sıklıkla o yıllarda ve hatta süregelen uzun yıllar boyunca da 'soğuk anne' modeliyle birlikte anılıyordu. Ancak bu faktörler bilimsel araştırmaların sonucunda kanıtlanamamış ve zamanla kullanımını yitirmiştir. Yapılan son çalışmalarda otizmli çocuğa ve normal gelişim gösteren çocuğa sahip anneler karşılaştırılmış, çocuklarını yetiştirme yönünden bu gruplar arasında hiçbir anlamlı farklılık bulunamamıştır. Daha önceki yazılarımızda otizmin genel özelliklerinden bahsetmiştik, en genel anlamıyla bir tür 'gelişim farklılığı' olarak isimlendirebileceğimiz otizmin bir çok farklı şekilde görülme durumu var.
Otizmle ilgili olarak yapılan son araştırmalara veya ulaşılan sonuçlara bu yazımda yer vermeyeceğim. Salt bilgilerle doldurulup okuyucuları sıkan makale tarzı yazılardansa güncel olarak ailelerin ve elbette çocukların bizzat kendilerinin karşılaştıkları ironik ve insanı utandıran; problemler üzerine düşünmemizi sağlamak istiyorum.
Otizmli çocuğu olan bir aile için elbette en zor aşamalardan biri, tanı koyulma aşamasıdır. Bir uzman tarafından anne ile babanın; sizin çocuğunuz maalesefki otistik(!) denilerek söze başlayan ve bu yaşam boyu süren bir rahatsızlıktır şeklinde devam eden konuşmaların ardından belki de o ana kadar otizmden katiyen haberi olmayan bir anne ve babanın yıkılması ve ne yapacaklarını bilmez bir şekilde yüksek kaygı içinde oradan ayrılması herhalde en sık rastlanılan örneklerden biriydi. Araştırmalar sıklaştıkça ve gerek psikoloji alanında gerekse de tıpta gelişme gösterdikçe artık doktorların ve uzmanların da otizme olan bakış açıları değişiyor ve daha sağlıklı tanı koyulma aşamalarının örneklerini işitebiliyoruz. Bir otizmli cocuk için en önemli iki şeyden biri eğitim diğeri de elbette sevgidir! Eğitim direk olarak çocuğu hedef alan bir modelden ziyade, aileyi de kapsayacak içine alacak ve bilgilendirecek şekilde yürütülmedikçe bir başarıya ulaşılması neredeyse imkansız. Oysa bugün ülkemizde otizm için kullanılan eğitim modeli yetersiz ve sıklıkla özellikle de kırsal kesimde, aileyi içine almayacak şekilde sürdürülmekte ve istenilen sonuca ulaşılmayı zorlaştırmaktadır. Özel eğitim aşamasını geçerek kaynaştırma eğitimine dahil edilebilecek gelişimi gösteren çocukları ve elbette ailelerini ise bir başka problem bekliyor; kabul edilmemek! Türkiye'de bugün 500.000 (BeşYüzBin!!!) otizmli çocuk var ve bu çocukların sadece 3.000 (ÜçBin!!) kadarı kaynaştırma eğitimine devam edebilecek düzeydeler, yasalarla çerçevelenmiş olmasına rağmen ve hatta kaynaştırma öğrencisi olarak alınacak olmalarına rağmen, koskoca Türkiye'de binlerce okulun içinde neredeyse hiçbir okul 'otizmli' öğrencileri kabul etmiyor. Son zamanlarda bazı güncel örneklerini görebildiğimiz ve medyaya konu olan daha doğrusu medyanın sırt çevirmeyip seslerimizi duyurmaya yardımcı olduğu haberler izledik. Onlardan biri de Nazım; girdiği sınavlarda müthiş başarılar elde eden oldukça zeki ve çalışkan bir öğrenci olmasına rağmen sırf 'Farklı Gelişim' gösterdiği (otizm) gerekçesiyle başvurduğu bir çok okul tarafından reddedildi. Nazım ülkemizde yaşayıp bu sorunla karşılaşan binlerce çocuktan sadece biri.. Medyada yankı bulan öyküsüyle bir süre sonra bir özel okul tarafından kabul edilen Nazım, öylesine umutsuzluğa kapılmıştı ki ( elbette ailesi de...) kabul edildiğini öğrendiğinde, buna inanamadı... Düşünsenize; 10 yaşında üstelik dünyaya hepimizden bambaşka bakan bir çocuk, umutsuzluğu güvensizliği kocaman kaygıları, o minik bedenine sığdırmak zorunda kalıyor! Hem de neden ? Sözüm ona 'normal çocuklar' olumsuz etkilenmesinler, korkmasınlar falan filan diye, en kötüsü de o normal çocukların normal 'aileleri' ya bizim çocuğumuza da bulaşırsa!!!diye düşündükleri için...
Oysa insanlarımız yani şu etrafında otizmli bireyler bulunmayan sözde normal insanlarımız o minicik bedenlerin kalplerini görebilseler, onların melekleri aratmayacak saflıklarını temizliklerini ve sevgi dolu yaşamlarını görebilseler, bırakın çocuğuma bulaşır mı diye düşünmeyi, onların yanlarından ayrılmayı bile istemez,bir otizmli çocuğun ellerinden tutabilmek için yarışa girerler! Bugün ülkemizde ihtiyacımız olan şey, toplumun gerçek ve doğru olan bilgiye ulaşabilmesini sağlayabilmektir. Otizmlilerin neden meleklerimiz diye nitelendirildiğini anlatalım onlara, yalanlardan ve ikiyüzlülüklerden ne kadar uzakta olduklarını anlatalım, tertemiz yüreklerinin içinde sevgiden başka hiçbirşey bulamayacağımızı anlatalım. İhtiyaçları olanın anlaşılmak olduğunu, koşulsuzca sevilmek olduğunu anlatalım. Artık hem bu çocuklara hem de ailelerine ön yargılarla yaklaşılmaması gerektiğini onların a-normal olmadıklarını sadece biz sözde normallerden biraz olsun hayata ve dünyaya farklı baktıklarını anlatalım. Çocuklarımızdan kırıcı ve agresif davrananların bunu isteyerek ve bilerek yapmadıklarını, sadece bazen bazı şeylere tahammül edemediklerini ( ses,yüksek ışık, aşırı uyarıcı alımı vs.) ve bu nedenle istemedikleri ve kontrol edemedikleri şekilde davrandıklarını fakat onlara destek olduğunuzda düzelebileceklerini ve sımsıcak gülümseyebileceklerini anlatalım onlara!
Gelin hep birlikte, otizmi ve aslında gözardı edilen güzelliklerini anlatalım onlara!!!
( Akdeniz Felsefe)
Sıla Hanım sizi tebrik ediyorum. Toplumumuz ne yazık ki çoğu kesimi normal olmayan çoğu şeyi dışlamakta ve bu aileden çocuklarada geçmekte. Sizin gibi bilinçli insanların varolduğunuda bilmek içimi rahatlattı. Ben bir sağlık çalışanı olarak engellilerle içiçeyim. onların yaşamlarının ne kadar zor olduğunu yakinen görüyorum. Onlara bakmak zorunda kalan kişilerin yaşadıkları zorluklar saymakla bitmez birde bunun dışında insanlarımızın önyargısı, dışlaması, çekilir gibi değil. Daha çok bilinçlenmemiz lazım ne yazık ki.. Bencilliği bırakıp etrafımızdakilerdende haberdar olmaya çalışmalıyız. Dilerim dileklerimiz kabul olur.. Otistik çocuklarımız gerçekten birer melek. Onlar kötülük bilmez onları kötülüklerden koruyalım.... Tebrik ederim günün denemesini..👍
Hassas yüreği öpmeme izin var mı...
Bir gün bunu yapanlar nereden biliyorlar acaba başlarına gelmeyeceğini..
Sayın Yazarım insanoğlu çiğ süt içmiş... Söyleyen ne güzel söylemiş... Ya da bana dokunmayan yılan bin yaşasın sözü...
Ahhh zavallı kalpler her şey için hesap verecek... Hastane yollarında çok gittiğimden biliyorum... Anemi için...
O esnada bir çok çocuk tanıdım.. Gözleri hayat ışığını sanki yok saymış ve sanki bir kalp dokunsa tekrar o ışık can olacak nefeslerine.. Ama öyle mi bu tür lösemi ya da otizm yada moran çocukları gören aileler köşe bucak kaçıyorlar :((
Ne acı vede ne üzücü...
Bilgisizlik kişin en büyük kendi katidir ve o katiller gün aşırı kendilerini öldürmekle meşguller...
Bir gün o insanların ısla olması dileğimle...
Yazının alın çatısından izninizle yeniden öptüm..
Güne ne çok güzel yakışmıs..
Hoş gelmiş...