Aşk Sensiz S/ağır - 8
Son Bölüm...
Çaylardan son yudumlarda alındığında her ikisinin yüzünde de heyecanın izleri yer edinmişti. Berrak merakla Barış'ın yüzüne bakıyordu. Barış şöyle bir arkasına doğru yaslanıp derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.
-Önce ben evlendim. Nikahıma katılan sanatçı dostlarımdan biri bizi kutlarken eşime 'Tebrik ederim Elçin' demişti. Ben eşime her şeyimi anlatmış olmama rağmen gene de çok şaşırmıştı.
Elçin adını duyunca Berrak'ın yüzü kıpkırmızı olmuştu.
-Aradan bir yıl kadar bir süre geçmişti. Bu süre içerisinde ortak arkadaşlarımızdan onunla ilgili ara ara bilgiler alıyordum. Çok yakın ortak dostlarımızdan biri beni aradı ve 'Yarın Elçin'in nikahı var' dedi. O an çok karışık duygular içerisine girmiştim. Kimle evleniyor, adam ne iş yapıyor diye sordum ve Eczacı olduğunu öğrendim.
Demek ki babası istediği gibi birine vermişti Elçin'i!
O akşam Saruhan'la buluştum. Durumu anlattım.
-Yarın nikah salonuna gidiyoruz dedi.
-Neden ? Ne yapacağız ki orda
-Bu nikah kıyılmayacak, arkadaşlarımı da haberdar edeceğim ve kalabalık bir grupla gideceğiz.
-Kesinlikle olmaz. Ben onu üzemem.
Kısa bir konuşmaydı bu ve ardından ikimizde susmuştuk.
Gidip ne yapacaktık ki!
Ben evlenmiştim. Onu masadan kaldırıp nikaha engel olabilirdik. Ama bu neyi çözerdi ki! Hem ben Elçin'i çok ama pek çok sevmiştim ve o anda da yüreğimdeki yerini koruyordu.
Onun beni nikah salonunda görmesini istemedim. Çok etkileneceğinden emindim. İçimdeki ses 'asla gitme' diyordu ve de gitmedim.
Sonraki zamanlarda onu çok merak ettim. O da evlendikten sonra hakkında bilgi alamıyordum. Bir gün yine ortak arkadaşlardan birinden evinin telefonunu istedim ve onun da iyi tanıdığı bir kızın adıyla bir bayan arkadaşıma Elçin'i arattırdım. Ben de paralel telefondan konuşmasını dinledim.
Sesini duymak bile beni içimi paramparça etmeye yetmişti. Delicesine sevdiğim kadının sesini duyuyor ancak susuyordum.
Onunla konuşmayı çok istiyordum ama bunu yapmamalıydım. Eğer konuşsaydım ikimizde çok kötü olacaktık. O andan sonra da mutlak surette birbirimizi görmek isteyecektik. Onun da bir bebeği vardı. Kim bilir kader bizi nerelere sürükleyecekti. Telefonu kapattığımızda gözlerimden akan yaşlara engel olamamıştım. O çok sevdiğim kadının sesi kulaklarımdaydı ve ben hüngür hüngür ağlıyordum.
Barış bunları anlatırken o anı yaşar gibiydi ve gözlerinde oluşan yaşlara engel olamıyordu.
-Bunu yapmamalısınız? Dedi Berrak. Lütfen sakın ağlamayın. Sanırım bunu o da istemez...
-Affedersin Berrak bir an kendime hakim olamadım kızım.
-Hadi silin şimdi şu gözyaşlarınızı ve eğer kendinizi iyi hissediyorsanız devam edin.
-Tamam güzel kızım. İyiyim şimdi ...Devam etmek ve sana her şeyi anlatmak istiyorum.
Berrak ellerini uzatıp Barış'ın bir elini avuçlarının arasına aldı.
-Ne çok sevmişsiniz birbirinizi
-Hem de pek çok sevdik Berrak ama biz birbirimize nasip olmadık. Oysa bir defacık dahi incitmemiştik birbirimizi.
Ona dokunmaya bile kıyamazdım. Her buluşmamızda sanki onla ilk kez buluşuyormuşcasına heyecanlanırdım.
Bunları söyledikten sonra Barış ayağa kalktı.
-Hadi biraz bahçede dolaşalım. Hem dolaşalım hem konuşalım dedi.
Berrak elini yine Barış'ın beline dolamıştı. Barış'ta bir elini onun omzuna doğru atmıştı.
Hafif bir rüzgar esiyordu ve Berrak'ın saçları dalgalanıyor ve kokusunu Barış'a taşıyordu.
-Günler günleri kovalıyordu. Ben çalıştığım yerde hızla yükseliyordum. Bu arada çok istediğim Gazetecilik okulunu bitirdim ve bu dalda master yaptım.
1981 de ilk çocuğum doğdu ve 7 ay sonra kısa dönem askere gittim.
Askerlik dönüşünde o ortak arkadaşımız aradı. Havadan sudan konuştuk. Özenle Elçin'den bahsetmemeye çalışıyordu. Ben de sormayı istemiyordum ama gene de ona bir haber göndermek istedim.
-Biliyor musun bir oğlum oldu. Elçin'e söyle bir kız doğursun. Anasını alamadık ama kızını oğluma alacağım dedim.
Gülüştük ...
-Zaman hızla akıp gitmeye devam ediyordu. Bazı zamanlar da o aklıma düşer benle saatlerce konuşurdu. Hep mutlu olması için dua ettim ve öyle olmasını umdum.
-Sözünüzü kestim ama sanırım biraz soğudu hava ve de rüzgâr da esiyor. Bence içeri geçelim ve orda devam edelim.
-Olur Berrak hadi öyle yapalım.
Ağır adımlarla içeri geçtiler.
Barış'ın odasına girdiklerinde Berrak hemen perdeyi çekti ve pencereyi açtı.
-Temiz hava girsin içeri. Size iyi gelecektir.
-İyi olur bebeğim...
Berrak gözlerini odada gezdirmeye başlamıştı. Sanki bir şeyler arıyordu.
-Hayırdır Berrak bir şey mi arıyorsun?
-Belkide...
-Az bekle o zaman. Sana anlatacaklarımı tamamlayayım.
-Olur beklerim, hadi siz devam edin.
Pencerenin yanına iki sandalye çektiler ve Barış anlatmaya devam etti.
-Ben Personel şefi oldum bu arada. Çok genç olmama rağmen çok çalışarak kendimi kabul ettirdim. Çalıştığım hastanede 1700 kişi çalışıyordu ve herkes beni çok seviyordu.
Bu arada benim ikinci oğlum da dünyaya gelmişti.
Bir gün işte çalışırken o ortak arkadaşımız telefonla aradı. Hal hatır sorduktan hemen sonra başka bir şey söylemesine mahal vermeden ona dedim ki; Elçin'e söyle bir kız daha doğursun. İkinci oğlum da oldu. O kızını da ona alacağım.
Ben sözümü bitirdiğimde cevap alamadım. Derin bir sessizlik oldu. Bircan ağlıyordu. Neler oluyor Bircan neden ağlıyorsun sen? Diye sordum...
-O artık doğuramaz Barış dedi hıçkırarak.
-Bu ne demek şimdi! Neden doğuramıyor? Hasta mı yoksa dedim.
Büyük bir endişe içinde gelecek cevabı bekliyordum. Bircan daha yüksek sesle ağlamaya başlamıştı. Lütfen söyle bana Elçin'e bir şey mi oldu diye yüksek sesle bağırdım. İşteki tüm arkadaşlarım ayağa kalkmışlardı. Onlar benim bağırmama alışkın değildiler. Şaşkın şaşkın bana bakıyorlardı.
Neden sonra Bircan iki kelime söyleyebildi bana.
-O öldü...
Barış o anı yeniden yaşıyor gibiydi. Gayri ihtiyari Berrak'ın boynuna sarıldı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Berrak Barış'ın sırtını sıvazlıyor ve o da Barış'a daha çok sokuluyordu. Bir süre öylece kaldılar...
Berrak elinde peçete Barış'ın gözyaşlarını silmeye çalışırken kendi gözünden akan yaşlara aldırmıyordu.
Barış'a bir bardak su getirdi.
-Bunu için
Barış suyu yavaşça içti . Biraz kendini toplamıştı ve anlatmaya devam etti.
-O an çalışma masama yığılmış ve tam 3 saat baygın kalmışım . Kendime geldiğimde bütün iş arkadaşlarım başımda beni izliyorlardı. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı...
-Sonradan öğrendim ki; Trafik kazasında ölmüş. Eşi alkol aldığında Elçin'i çok üzen biriymiş. Yine böyle bir gecenin ertesi gününde olmuş bu kaza. Kızını evinin yakınındaki parka götürmüş. Eve dönerken biraz da kafasının dalgınlığından dolayı dikkati dağılmış ve yoldan hızla gelen bir arabayı fark edememiş. Kucağında kızıyla yola ayak bastığında arabayı fark etmiş ama iş işten geçmiş. O haldeyken kızını yolun kenarına fırlatmayı başarmış fakat kendisi arabanın altında kalmış. 2 hafta yoğun bakımda yatmış ve ardından vefat etmiş.
Barış bunları söyledikten sonra biraz susmuştu. Bir süre sonra ;
-Gel sana çatıdaki çalışma odamı göstereyim. Dedi ve beraberce tahta merdivenlerden çatı odasına çıktılar.
Berrak yine hemen pencereyi açtı ve temiz havanın içeri dolmasını sağladı.
Odaya dolan tertemiz hava Barış'ı daha da sakinleştirmişti...
Berrak'ın gözü çalışma masasının üstünde yer alan çerçeveye takıldı. Biraz daha yakından bakınca kendisinin verdiği fotoğraf olduğunu gördü. Annesinin kucağında çekilmiş fotoğrafını da hastanede yatarken Barış'a vermişti.
Berrak'ın çerçevedeki fotoğrafa bakmasını sessizce izledi.
-Berrak bir de bu fotoğrafa bakmanı istiyorum.
Berrak hemen Barış'ın yanına geldi. Odaya girildiğinde görülmeyen ama Barış'ın tam yatağının karşısına düşen bölümde bir kadın fotoğrafı vardı. Berrak;
-Ama bu olamaz dedi . Bu benim annem.
-Evet güzel kızım o senin annen. Ve bir de şuna bakmanı istiyorum.
Barış çalışma masasının çekmecesini çekip yıllar önce dergide yayınlanan ilanı Berrak'a uzattı.
-Buradakiler...Annem ve siz!
-Evet Berrak annenle ben. İşte bizim aşkımızın sonunu hazırlayan ilan buydu. İşte Dedene yetiştirdikleri fotoğraf bu...
-Bu fotoğrafta ne var ki! Neden bu kadar sorun olmuş ki ?
-Ahhh bir bilebilsem Berrak bir bilebilsem...
Berrak elindeki ilana ve ilandaki fotoğrafa uzun uzun baktı.
-İkinizde çok gençmişsiniz ve çok da yakışmışsınız birbirinize. Ne diyeceğimi bilemiyorum ama keşke bu aşk böyle bitmeseymiş.
-O aşk hiç bitmediki!
Elçin'in ölümünden sonraki 2 yıl sanki hiç yaşamadım. Tüm dünyadan kopmuştum. Her yerde, her şeyde onu görüyordum. Zaman geçtikçe içimdeki acı azaldı ama ona hasretim kat ve kat çoğaldı.
Ve ölümünden tam 27 yıl geçtikten sonra onunla bir kez daha buluştuk.
-Nasıl yani! Nasıl buluştunuz? Nerde ve ne zaman?
-Seni gördüğüm tarihten 2 gün önceydi. Kalkıp Adana'ya gittim . Bu defa randevumuz bol ağaçlı, sessiz bir yerdi. Yağmur yağıyordu ben diye onun üstüne. Üstünü örten toprağın altından bana bakıyordu. Uzun uzun konuştuk, dertleştik. Ona bir kez daha 'seni seviyorum' dedim ve o da sadece benim duyacağım şekilde cevapladı.
Bana dedi ki ...
Barış sözünü bitirememişti. Berrak bu duraksamadan faydalanıp sordu;
-Pikabınız var değil mi?
-Olmaz mı! Tabii ki var kızım. Televizyonun yan tarafında. Epeydir kullanmadım inşallah sorun çıkarmaz. Ne dinlemek istiyorsun? Seçelim mi beraber?
-Seçmesine seçeriz de önce ben size bir plak çalmak istiyorum.
Berrak masasının üstüne bıraktığı küçük paketi aldı ve özenle açmaya başladı. Paketten bir plak çıkmıştı.
-Bunu dinlemenizi istiyorum. Bakalım size neler hatırlatacak!
Barış plağın ne olduğunu merak etmişti. Plağı çalmak için Berrak'ın yanına gitmek için hamle yapınca,
-Hayır hayır siz oturun lütfen dedi Berrak.
Barış yatağın kenarına oturdu ve beklemeye başladı.
Berrak pikabı açtı ve plağı özenle pikaba yerleştirdi.
İlk cızırtılar duyulmaya başladığında Barış'ın merakı daha da artmıştı.
Ve o şarkı odaya dolmaya başladı. İva Zannichi'nin sesi Barış'ı allak bullak etmeye yetmişti. Hiçbir şey söyleyemeden öylece kalakaldı. Gözlerini Berrak'a dikmiş yanaklarına süzülen yaşlara aldırmadan ona bakıyordu.
Berrak usulca yanına geldi ve ellerinden tuttu.
-Şimdi kalkıp benimle dans edeceksiniz. Beni kırmazsınız değil mi?
-Hiç öyle şey olur mu güzel kızım dedi zorlukla.
Berrak ayağa kalkmasına yardımcı olmuş ve ağır ağır dans etmeye başlamışlardı.
Berrak ellerini Barış'ın boynuna dolamış ve sürekli gözlerine bakıyordu.
-Biliyor musunuz? Bu gözler hala sevdalı.
-Öyle Berrak belki daha da fazla sevdalı...
Şarkı bitene kadar sessizce dansettiler. Barış hem çok mutlu hem de çok hüzünlüydü. Şarkı bittiğinde Berrak'a sımsıkı sarıldı. Kokusunu derin derin içine çekti.
-Ne çok annen kokuyorsun bilemezsin.
Barış yıllar öncesine dönmüştü.
O şarkı, o koku ve o bakışlar...
Sanki Berrak değil de Elçin vardı yanında.
-Bu arada cümlenizi bitiremediniz. Hadi şimdi tamamlayın.
-Bence son cümle söylendi Berrak.
-Öyleyse bu cevabı bir daha dinleyelim dedi Berrak.
Sessizce pikabın başına gitti ve pikabın kolunu plağa özenle yerleştirdi.
Sonra Barış'ın yanına gitti ve başını omzuna yasladı. Şimdi ikisi de sessizce ağlıyor ve odaya dolan şarkıyı bir kez daha dinliyorlardı.
Şarkının sözleri ve Berrak'ın Elçin kokusu yeniden kavuşmaya giden yolun el sallayıcısı olmuştu...
Geride Berrak ve pikapta yeniden başa dönen o şarkı kalmıştı.
Ciao Cara Come Stai...
Not: Şarkının Türkçe karşılığı; Merhaba Sevgilim Nasılsın'dır...
döner durur zaman;
herşey asılna döner,
aşk
ölüm
geride ne kaldı ki?
çok güzeldi hoca;
sevgiyle kalın...