Cumhuriyet Bayramın Kutlu Olsun Hafız
Hafız,
Bugün Cumhuriyet Bayramı. Biliyorsun bu ülke Mustafa Kemal yönetiminde üç yıllık zorlu bir savaştan sonra dünyanın emperyal işgalcilerine karşı bağımsızlığını kazandı ve ardından da hilafet ve saltanatı ortadan kaldırarak Cumhuriyet yönetimine geçti. Biliyorum ki senin cumhur ve Cumhuriyet ile pek aran yoktur. Hep kavgalı ve hep sorunlusun Cumhuriyet ve onun kuruluş felsefesi ile. Ben yine de senin bu ülke sınırları içinde yaşayan bir "vatandaş" olman kabili ile bayramını kutluyor ve nice nice coşkulu, sevinçli, onurlu bayramlar diliyorum.
Bak hafız,
Ne bu ülkenin sınırları içindeki topraklar, ne de buğün kutladığımız Cumhuriyet bayramı bize bir başkası tarafından verilmedi.. Senin içinde büyüdüğün biad kültürü ve olaylara tek açıdan bakan dünya görüşünle bunu anlayabilmen biraz zor. Ama ben yine de bir vatandaş olarak sana bunu anlatmaya çalışacağım. İyi dinle hafız..
Biliyorsun ki mensubu ve torunu olmakla övündügün Osmanlı İmparatorluğu balkan ve birinci dünya savaşlarından sonra çok hızlı bir çöküş sürecine girdi. Son yirmi yıldan beri savaşan ordusu bitkin ve yorgun, kendisi de çok ağır bir borç yükünün altında kıvranan ölüm döşeğinde bir hastaydı.. Dünya savaşı sonunda batılı emperyalist güçler nihayet ölüm fermanını da imzaladılar Sevr antlaşması ile.. Anlaşma koşulları öylesine ağırdı ki hafız, yedi başlı bir canavar haline gelen taraf ülkeler mal bulmuş mağribi gibi bu ülkenin her tarafından girmeye başladılar. Doğudan ruslar, güneyden italyan ve fransızlar, batıdan yunanlılar, marmaradan ingilizler ve bulgarlar akın akın post serdiler bu vatan topraklarına. Düşün ki hafız, bulgarlar Edirne'ye kadar geldiler.. Yunanlılar önce İzmir'i, işgal ettiler, sonrada içlere doğru yayılmaya başladılar.. Polatlı'ya kadar geldiler hafız. Senin o ümmet bilinci ile biad ettiğin padişah İngiliz elinde bir kukladan başka hiçbir şey değildi. Ne sözü dinleniyor, ne hükmü geçiyor, ne de deyim yerinde ise borusu ötüyordu. Siyasal durum böyleydi de ekonomik durum çok mu iyiydi hafız. Bak onu da anlatayım sana biraz.
Kapütülasyon denen belayı duydun mu hiç hafız. Azıcık anlatayım sana bak.. Osmanlı 19. yüzyılın ortalarından sonra aşırı derecede borçlandı yabancı banka ve bankerlere. Borçlar öylesine birikti ki, artık mülkün tüm geliri faiz giderlerini bile karşılayamaz duruma geldi. Eee, elin adamı o kadar enayi değil, parasını sokakta da bulmadı. Osmanlı ile bir borç ödeme planı yapıp yürürlüğü koydu. Buna göre mülkün gelirlerini, yani bugünkü deyimle yıllık milli geliri toplama ve sarfetme yetkisi yabancılara verildi. Yani senin anlıyacağın Osmanlı kendi vergisine, kendi parasına sahip çıkamıyordu hafız. Tüm işletmeler, başta deniz yolları ve tekel olmak üzere yabancılara devredildi.. Tuz, hafız tuz... Hani o sofrada olmazsa olmayan, soğanı banıp yediğin, onsuz yemek ve ekmeğin çok yavan olduğu tuz var ya... İşte o bile yabancının elindeydi hafız. Ve senin o tuzu kendi paranla alabilmen yabancıların keyfine bağlıydı. İşte böyle bir ortamda Mustafa Kemal bu milletin küskün talihini ters çevirmek amacı ile bir görev koparıp Anadolu'ya geçti. Bak hafız, Amasya Tamimnane'sini okumanı öneririm sana. Orada ülkenin o gün için içinde bulunduğu durum, ve bu durumdan kurtulmanın reçetesi çok açık olarak yazılıdır. Zaten benim görüşüme göre, o tamimnameyi okumayan, özümsemeyen, orada yazılanların ne anlama geldiğini bilmeyen kişilere devlet idaresini teslim etmek de abestir.. Neyse, bunu geçelim hafız, konu dışı.
Sonra hafız, bildiğin gibi Erzurum ve Sivas illerimizde toplanan konğrelerde durum tespiti yapıldı. Anadolu'da bir halk hareketinin başlaması için gerekli hazırlıkların yapılması ve hayata geçirilmesi konusunda kararlar alındı. Savaş başlamıştı hafız. İşin garibi ne biliyor musun? Ortada savaşacak ordu yoktu. Çünkü, yirmi yıldır girdiği her savaştan yenik düşen bir imparatorluk artık işgal edilmiş ve ordular dağıtılmıştı. Yani işgalci güçler kendilerinden o kadar eminlerdi ki, evlerinde bile bu kadar rahat değillerdi. Ellerini kollarını sallaya sallaya ülkenin dört yanında akın akın girdiler. Ama bir kişi vardı ki hafız, daha Anadolu'ya geçmeden İstanbul Boğazı'nda İngiliz donanmasını görüp acı acı içini çekmiş ve yanında bulunanlara "geldikleri gibi giderler" demişti.. Ve sözünü de tutmuştu haa... Aynen geldikleri gibi, selam dura dura, sayğılarını göstere göstere, "eyvallah" diye diye defolup gittiler.
İşte, yaklaşık üç yıl süren ve dünyanın politik gidişini değiştirecek başarılarla dolu bir savaş sürecinden sonra bu ülke kendini boğmaya kalkan kolları kırıp attı hafız. Tarihin çöplüğüne gömdü onların arzu ve emellerini. Şimdi sıra Mustafa Kemal'in deyimi ile "cehalet ve yoksullukla savaş"a gelmişti. Nasıl yapılabilirdi bu sence? Ülkeyi karanlığın koynuna, felaketin içine atan politika ve yönetim şeklinden kurtulup kendi iradesi ile kendini yönetmesini sağlayarak.. Peki bu halk nasıl yapacaktı bunu? Bilinçlenerek, uyanarak, yaşadığı çağı anlayarak, çağın gereklerine ayak uyduracak bilinci kazanarak. İşte bu nedenle ülkeyi 600 yıldır mülkü sayıp keyfince yöneten bir idari sisteme son verip, çağdaş bir yönetim şeklini benimsemek gerekiyordu hafız. Bu da CUMHURİYET' ti şüphesiz. Yani Cumhur idaresi. Halk yönetimi. Bu yoksul ve cahil ülke ancak Cumhuriyet'in kazandıracağı eğitim ve kültür ile adam olabilirdi. Bu nedenle Cumhuriyet ilan edildi hafız.
Biliyorum, sen sürekli "rehber Kuran" diyorsun. "Kişi lâik olmaz" diyorsun. "Bir insan hem müslüman hem lâik olmaz" diye bar bar bağırıyorsun.
Bak hafız, camide ya da evinde ibadet ederken rehberin elbette Kuran. Eğer müslümansan buna kimin itirazı olabilir? Ve bu ülkenin kuruluşundan beri kim itiraz etmiş, kim engel olmuştur? Bana da söyle ki bileyim. Ancak, gerek sosyal yaşamda gerekse devlet yönetiminde Kuran rehber olamaz hafız. Bu alanlarda herkesin rehberi başta anayasa, sonra yasalar, sonra da toplumsal kurallardır. Sen uhrevi yaşamında Kuran'ı rehber al. Kimse itiraz etmez. Ancak, toplumsal yaşamda yürümez senin dediğin hafız. Neden biliyor musun? Bu ülkenin inançlı müslümanları senin sandığının aksine tüm benlikleri ile o senin beğenmediğin lâik yaşamı benimsemiş ve özümsemişlerdir de ondan. Kurtuluş savaşının ve sonrasında gelen devrimlerin kendilerine ne kazandırdığını biliyorlar da ondan.. Peki sen biliyor musun hafız ne kazandırdığını? Sanmıyorum. Bak bunu da kısaca anlatayım sana.
Savaş ve sonrasında ilan edilen Cumhuriyet sana "İNSAN, BİREY, YURTTAŞ, VATANDAŞ" olmanın yolunu açtı hafız. Daha önce "kul" ve "ümmet"tin hatırlıyorsan. İraden padişaha, dinin şeyhülislamın fetvasına odaklıydı. Ne kendi öz iraden vardı ne de söz hakkın. Bak hafız, bu gün aksak da olsa bir demokrasin var, kendi kendini yönetme yolunda bir irade beyanın var. Bir seçme ve seçilme hakkın var.. Medeni hukukun var hafız, az şey midir bu. Sen bilirsin "mecelle" hukukunun ne olduğunu.
Başını ağrıttım belki ama, kusura bakma hafız. Sana ya görmediğin, ya da görmek istemediğin bazı şeyleri bu büyük bayramı da fırsat bilerek hatırlatmak istedim. Umarım ve dilerim ki, uhrevi yaşamında Kuran ne kadar rehberin ise politik ve sosyal yaşamında da Atatürk ilkeleri rehberin, Nutuk isimli o muhteşem söylevi de baş ucu kitabın olur.
Selamlarımla hafız. Saygıyı ben sadece hak edene gösteririm. Eyvallah..
Oku Hafız oku da hafızan tazelensin. Bu yıl ben kurban bayramını kutlamayacağım diyebilir misin? O halde ''Cumhuriyet Bayramın Kutlu Olsun'' diye oku..