Depremden Kalanlar
Adam, bir kadının bağırtısıyla; uyuduğu derin uykudan uyandı. Ağustos ayının bunaltıcı bir gecesinde, başından sırtına kadar terin içinde kalmış, yattığı yastık sırılsıklam olmuştu. Bağıran kadının sesine mahalleli alışıktı; bu karı koca kavgası her hafta tekrarlanmaktaydı. Yıldızlarla süslü gecenin mistik havasını bozmaktaydı. Her seferinde gülüp geçtiği bu trajikomedi oyun, bu sefer onu güldürmüyordu. Bıkmıştı onların kavgasından, bu kentin insanı öğütüp yok eden koşuşturmasından ve telaşından. ''Bir an önce çekip gitmeli buralardan hiç kimsenin olmadığı mekânlara'' diye düşündü.
Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Televizyon kendi haline çalışıyordu. Çocukları ve karısı yataklarında uyuyorlardı. Eski vantilatör canhıraş odayı serinletmeye çalışıyor, esintisi ahenkle tülü dalgalandırıyordu. Balkona çıktı. Sesin geldiği çaprazdaki komşu binaya baktı. Son katın ışığı yanıyor; kadının telaşlı hareketleri perdeye yansıyordu. Sarhoş kocanın sesi ise korkudan içine kaçmış olmalı ki, adam tek tük kelimelerle kendini savunmaya çalışıyordu. Adam uykusu dağılmadan bir umut salona uyumaya gitti. Ama onu burada başka bir sürpriz bekliyordu. Dört beş delikanlı caddede tartışır gibi sohbet ediyorlar, sesleri kulakları tırmalıyordu.
Adam bütün gün işyerinde insanlarla uğraşmaktan ve onların taleplerine karşılık vermekten bunalmış; bunun üstüne bir de gecenin uykusuzluğu eklenmişti. Vücudu terden yapış yapıştı. En iyisi bir duş almak diye düşündü; banyosunu yaptı. Üstünü sanki işe gidecekmiş gibi grant tuvalet giyindi ve balkona çıktı. Gökyüzü kandillerle donatılmış müthiş görsel bir şölene ev sahipliği yapıyordu. Bağıran kadın da artık sesini alçaltmış, alt perdeden verip veriştiriyordu. Adamın sabahtan beri içi kıpır kıpırdı, bir türlü kabına sığamıyordu. Şimdi de kalp atışları hızlanmış, içini bir sıcaklık kaplamış; beyaz yüzü kıpkırmızı olmuştu. Buna bir anlam veremiyor, içinde çırpınan kuş bir türlü uçmuyor, onu serbest bırakmıyordu. Adını koyamadığı bir beklentisi vardı. Hep böyle olurdu olumlu veya olumsuz bir şey olacağı zaman. Adını koyamazdı ama bir şekilde hissederdi olacakları. Yine öyle bir garipti. Kim bilir belki de bu akşam sürprizlere gebeydi!!!
Göklerin yıldız şovunu karısı olmadan seyretmek istemedi. Oturduğu sandalyeden doğrularak yatak odasına gitti. Kadının omzuna dokundu. Ter içindeki kadın gözlerini açıp şaşkın şaşkın kocasının yüzüne baktı. Yatağı neden sallıyordu? Niye giyinmiş başucunda onu bekliyordu? Adam, ''sakin ol deprem oluyor, şimdi geçer'' dedi. Belli ki kadının panik yapmasını istemiyordu. Kadın kocasını duymuyordu bile. Bir hışım dolapta giyimi en zor elbiseyi seçti. Daha sonra neden böyle bir seçim yaptığını kendisine bile açıklayamayacaktı.
aba olan bitenden bir haber küçük kızı kucakladı.Nabızlar yükselmiş kalpler küt küt atmaya başlamıştı.. Anne boş boş bakan büyük kızın elini sıkı sıkı tuttu. Hem kolundan çekiştiriyor hem de
-...Hadi! Çabuk! Çabuk! salona !....diyordu.Kız ise annesini ters yöne çekiştiriyor
....Dışarı çıkalım !...dışarı! baba dışarı !,diye feryat ediyordu........
Beşinci kattaydılar dışarı çıkmak çok tehlikeli olabilir, bir yıkım olduğunda merdivenlerde sıkışıp kalabilirlerdi.Annenin Hedefinde salondaki masanın altına sığınmak vardı.en korkusuzunun bile gözlerinin misket missket olduğu hafızalardan silinmiyecek bir geceydi....
Önlerinde aşılması gereken bir baştan bir başa uzanan, koridor değil sanki ateş çemberiydi.Geçerken sallantılar da hızlanmıştı. Çatırtılar ve yerden gelen uğultular yıllar ,sonrasında bile hep söylenecek ve hatırlanacaktı. Koridorda bir sağa bir sola yalpalıyorlardı ki... Deprem birden bıçak gibi kesildi. ''Oh bitti şükür'' dedi kadın. Ama anın anıydı yeniden başladı..... Sallantılar , tozu dumana katıp onları yutmak için sabırsızlanıyordu sanki ,bu deprem değil kıyametti!!!...
Baba salon kapısının aralığında durdu.Masanın altındaki karısına ve kızına seslendi.
.....Orada durmayın ,buraya gelin....Adamın sesi depremi bastırmak ister gibi gürdü. Anne büyük kızıyla masanın altına sığınmıştı. Bir anda ne olduğunu anlamadan sığınakları olan masa, üstündeki süs eşyalarıyla birlikte büyük bir gürültü çıkararak devrildi.
Artık korku, kendini kaçılmaz ölümün kollarına çoktan bırakmıştı.Bu kabulleniş adamda sukunete neden oldu.
Büyük kızın gözlerinden sicim gibi yaş akıyor, ''lütfen Allahım'' kelimelerini sürekli yineliyordu. Baba ise çok durağandı. Küçük kız babasının göğsünde korkudan ağlamaya başladı Adamın sabahtan beri devam eden içindeki heyecan, yüreğinde pır pır eden yavru kuşu uçurmasıyla dinmişti. Sallantı durdu; çatırtılar ve uğultular yerini insan seslerine, feryatlarına bırakmıştı.
Deprem durmuştu çocular susmuştu Adamın sakinliği ailesini de sarıp sarmalamıştı. Onlar sessiz sedasız yürüdüler kapıya.
En sevilenlerin kaybında yaşanan en büyük acıydı deprem. Canlar, cananlar, mallar hep geride ağlayanlarını bırakarak bir anda yok olup yitmişti. Hiçbir şeyi içine sığdıramadığımız anlarda mekânlar devir daim olmuş, hayatlar değişmişti.
Oysa kendini devrilmez çınarlara benzetirdi. Fırtınalar devirmesin, güneş kavurmasın diye nasıl da salmıştı köklerini hayatın derinlerine. Bütün kötülüklere karşı korumuştu sevdiklerini yıkılmadan her daim...
Şimdi bir çocuk kadar aciz bir duygu kadar kırılgandı yüreğinin fay hattı.
O gece hakkında insan ne diyebilirki🙂kabus dolu bi akşamı anlatmışsın ama yerinde bi konu elbette.O geceyi yaşıyanlardanım bende tıpkı sızın gibi uyumamıs ve canlı yasamış brisiydim bende.Asla unutamam çıplak gözle binaların secde eder gibi o anları gözümün önünden gitmiyo,havanın korkunc derecedeki sıcaklıgı göz yüzünde ki yıldızların çoklugu yaparakların kıpırdaman durusları alttan gelen ugultular ve yamyamlarım calması gibi TAM TAM sesleri...harika bi anlatım olmus şerife.Allah bir daha yaşatmasın bize o günleri..Aminnnn....tebrik ederim seni
Değerli yorumun için teşekkür ederim Hakan, keşke yaşanmasaydı da deprem öyküleri hiç yazılmasaydı.
Dili sağlam,üslubu duru, anlatımı zengin bir yazarın öykü anısını okurken öykü olmaya yatkın ama teknik olarak zayıf diyebilirim. Ben anlatımının güzelliğine kapıldım Teknik olarak zayıf derken amacım merak oluşturma yönünden söz ediyorum. Geceleyin bir komşudaki bağırtı verilmiş. Bir parağrafı oluşturacak kadar üzerinde durulmuş. Çehov " dekorda duvarda bir tüfek varsa bu oyunun sonuna kadar patlamalıdır" derken hiç bir anlatının süzü olmaması işlevi için orada olması gerektiğini savunur. Öyküde de durum budur. Merak ,"Acaba ne olacak?" sorusunu okuyucuda uyarma işidir. Bu, öykünün bir çırpıda okunmasını sağlar. Durum öykücülüğünde de olay öykücülüğünde de durum böyledir. Bu yönü sağlandığı sürece sizden daha da güzel öyküler okuyacağıma inanıyorum.Tebrikler Şerife Hanım.