Düne Kalanlar I
Çıkmaz Sokak
Yine ayın son günüydü.
Fatma hanım elinde kağıt kalem hesaplara gömülmüştü. Evin kirası şu kadar, yakıt parası şu kadar v.b. derken kapının tokmağının hızlıca vuruşuyla irkildi. Hemen toparlanıp kapıyı açtığında eşi Mustafa'nın geldiğini gördü.
Mustafa pek böyle erken gelmezdi. Şaşırdı Fatma haliyle.
- Hayırdır Mustafa, kahveden mi kovdular seni?
- Yok kovmadılar ama...
- Aması ne söylesene?
- Borçlu kaldım masaya. Geri dönüp ödemem lazım.
- Tüüü sana be Mustafa! Daha maaşın yüzünü bile görmedik. Sen gelmeden önce hesap kitap yapıyordum. Ne ettimse çıkamamışken içinden şimdi sen geldin kocaman bir tüy diktin üstüne be.
- Öyle deme Fatma, kumar borcu bu. Namus borcuyla aynıdır.
- Ulan Mustafa sen hangi namustan bahsediyorsun! Bu kira, bu yakıt parası ödenmezse hepimiz elden gideceğiz.
Mustafa'nın süngüsü düşmüştü düşmesine ama tedirginliği sürüyordu.
- Hiç sızlanma Mustafa. Nasıl geldiysen aynen öyle geri git. Kumar oynarken düşünecektin bunları.
Mustafa kuyruğunu sıkıştırıp geldiği gibi geri dönmüştü.
Fatma evin içinde dört dönüyordu. Kendi kendine konuşmaya başladı.
- Yok yok bu böyle olmayacak. Buna hemen bir çare bulmalıyım.
O böyle düşünürken büyük kızı odadan içeri girmişti. Annesine seslendi ama Fatma kendisiyle kavgasına devam ediyordu.
- Kadın halimle koşturuyorum. Hem iş, hem ev hem de ek iş olarak terzilik yapıyorum. Daha ne edeyim ki ben!
- Annneeeeeee, bırak bu söylenmelerini de hele otur şöyle biraz.
- Sen nereden çıktın şimdi kız? Odaya girdiğini bile fark etmedim.
- Anne sana bir şey söylemek istiyorum.
- Söyle o zaman lafı gevelemeden hemen.
- Yarın beni istemeye gelecekler.
- Neeeeeeeeeeeeeeeeee! Kız sen ne diyorsun? Bir bu eksikti şimdi! Kim gelecek? Nereden çıktı şimdi bu iş söyle bana çabuk.
- Annem, okuldan arkadaşım. Çok efendi bir çocuk. Aliy'le 3 yıldır aynı sınıftayız. Sevdik birbirimizi. Okul bitince de izniniz olursa evlenmek istiyoruz.
- İyi güzel de kızım neyle evleneceksiniz ki! Elde yok avuç da yok. Baban dersen az önce kumar borcu için para istemeye geldi eve.
- Bakarız bir çaresine be annem. Şimdi sen üzme beni ha olur mu?
Fatma kızına şöyle bir baktı.
- Tamam tamam Ayşegül bakarız bir çaresine. Hadi sen mutfağa geç de şu patatesleri bir soy. Akşam neredeyse inecek.
- Tamam anne sen yemek işini bana bırak.
Ayşegül hayallerinin gerçekleşeceğini düşünerek koşa koşa mutfağa gitmişti. Kendi evinin mutfağında Ali'sine yemek yaptığını düşledi uzun uzun...
*
Ali okul çıkışı babasının yanına gidip daha önce ona açtığı bu konuyu ve neye karar verdiğini öğrenmek istiyordu. Babası Ali'yi olgunlukla dinlemiş ve 'kız tarafının ailesini bir soruşturalım hele bir oğlum' demişti. İkisinin de heyecanları gözlerinden okunuyordu. Üstüne Ayşegül'ün yanakları al al olmuştu.
-Ali ya baban olmaz derse!
-Bunları aklına bile getirme sen Ayşegül. Sen eve git ve benim güzel haberimi bekle.
-Ali içimde bir korku var.
-Yapma bebeğim ya. En önemli günlerimizden biri olacak bugün. Sen merak etme babam beni asla kırmaz.
-İnşallah Ali.
Ayşegül eğilip Ali'sini yanaklarından öptü.
*
Ali'nin babası Tarlabaşı'nda oto yedek parçacılığı yapıyordu. Ali 3 kız kardeşten sonra dünyaya gelmişti ve daha sonra da iki kız kardeşi daha olmuştu. Engin bey oğlunun gözlerinin içine bakardı hep. Hayalinde bir gün dükkanı ona devrettiğini ve karısını alıp köyüne geri döneceği günlerini düşlerdi.
Bir keresinde bunu Ali'ye de söylemişti.
-Ama baba biz sensiz ne yaparız buralarda!
-Ben ne ettiysem siz de onu yaparsınız. İlerde evlendiğinde torunum olursa gelirim görmeye merak etme diye takıldı oğluna.
Ali Taksim'de son durakta otobüsten inip Tarlabaşı'ndan aşağıya doğru yürümeye başladı. Dükkanları Emniyet Müdürlüğü'ne yakın bir yerdeydi. Üç dört dakika sonra Emniyet Müdürlüğü'nün önüne yaklaşmıştı. Sokağın diğer başında da babasının dükkanı vardı. Heyecanını bastırmaya çalışarak adımlarını biraz daha hızlandırdı. Sokağın girişinde bir kalabalık vardı. İçinden 'Gene polisler hırsızları topladı' herhalde diye düşündü. Biraz daha ilerleyince sokağın içine doğru bir ambülansın park etmiş olduğunu gördü.
Telaşlı bir koşuşturma vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor ama başaramıyordu. Şöyle kenardan gideyim de kalabalığa karışmadan dükkana gireyim diye düşündü. Dükkanın içi çok kalabalıktı. Kapısına geldiğinde ambulanstaki görevlilerden biri 'İçeri giremezsiniz, dışarıda bekleyin' dedi.
-Neden giremeyecek mişim ki! Burası babamın dükkanı.
-Oğlu musun sen?
-Evet.
-Adın Ali'mi?
-Evet ama bunları bana neden soruyorsunuz ki?
-Baban kalp krizi geçirdi Ali. Şimdi onu hastaneye getireceğiz. Sen istersen hemen İlk Yardım Hastanesi'ne git biz de oraya geleceğiz.
-Hayır babamı görmeden hiçbir yere gitmem ben.
-Ne diyorsam onu yap delikanlı diye sinirlendi görevli.
Ali'nin kimseyi dinleyecek hali yoktu. Kapıya yöneldi. Tam içeri girecekken kapı dışarı doğru açıldı ve sedyede babasını gördü. Hızla ambulansa koydular babasını. Ali neler olduğunu anlamadan siren sesleri ortalığı yangın yerine çevirmişti bile.
Ali çaresizlikten olduğu yere çöktü kaldı. Neden sonra omzuna bir elin dokunduğunu hissetti. Kafasını kaldırdığında babasının yakın arkadaşlarından Hikmet amcasını gördü.
-Üzülme Ali, baban eski topraktır. Yırtar gene bu durumdan.
-Gene mi? Nasıl yani Hikmet amca!
-Bu ikinci oğlum. Senin haberin yok mu?
-Hayır.
-Hani geçen Mayıs'ta sen okuldayken sana gelmiştim ben ve babanın acilen köye gitmesi gerektiğini söyleyip dükkanın anahtarlarını sana vermiştim ya! İşte o gün de kalp krizi geçirip hastaneye kaldırılmıştı. Ben hep yanındaydım. Biraz kendine gelince sana asla söylememi rica etti benden. Ben de sana yalan söylemek zorunda kaldım oğlum.
Ali darmadağınık olmuştu.
-Hamdi amca hemen hastaneye gidelim.
-Yok sizin eve gidelim Ali. Şimdi bizi hastaneye almazlar. O direk yoğun bakıma gidecektir.
-Olsun kapıda bekleriz. En azından bir haber alırız.
-Olmaz dedim Ali. Hadi eve gidiyoruz.
Ali Hikmet amcasının sesinin titrediğini fark etmişti.
-Yoksa babam...
Hikmet bey birden Ali'ye sımsıkı sarıldı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.
*
Babasının ölümünün üzerinden dört ay geçmişti.
Ayşegül hemen her an Ali'sinin yanındaydı. Ali okul kaydını dondurup dükkanda çalışmaya başlamıştı. Evde 6 nüfus dükkana bakıyordu. Ayşegül onun kaydını dondurmasına çok üzülse de hiçbir şey demedi Ali'sine. Üniversiteler o hafta açılacaktı.
-Sen okulunu asla aksatma Ayşegül. Ben de işleri yoluna koyup bitireceğim okulumu. Sana söz veriyorum.
-Peki dedi Ayşegül.
*
Ayşegül okuluna düzgünce devam ediyordu. Her fırsatta da Aliy'le telefonla konuşuyordu. Ancak pazar günleri 1-2 saat görüşebiliyorlardı. Onda da bir cafeye gidip kısa da olsa sohbet ediyorlardı.
Günler günleri kovalamış ve yeni yılda gelmişti. Ayşegül yılbaşı hediyesi olarak Ali'ye çok şık bir kazak almıştı. Mavi, boğazlı ama yandan düğmeli bir kazak. Gözleriyle de çok uyumlu olacak diyordu içinden.
Yılbaşı öncesi son Pazar günü buluştuklarında heyecanı yüzüne vuruyordu. Ali ise tam tersine buz gibiydi.
-Ali neyin var senin?
-Çok yorgunum Ayşegül merak etme bir şeyim yok.
-Ama beni her gördüğünde yanaklarından öperdin. Şimdi bırak öpmeyi, yüzüme bile bakmıyorsun.
Ali susmuştu. Gözlerini Ayşegül'den kaçırıyordu.
-Bak sana yılbaşı hediyesi aldım Ali. Sana çok yakışacak.
Ali onun dediklerini duymuyor gibiydi.
-Ali senin neyin var Allah aşkına? Diye sordu ama cevap alamadı. Ayağa kalkıp Ali'nin yüzünü çevirdiği tarafa geçtiğinde yüzü sapsarı oldu. Ali ağlıyordu.
Ayşegül şaşkındı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Elini uzatıp Ali'nin elini tutmak istedi ama Ali elini geri çekmişti.
-Ali neler oluyor? Konuş benimle hadi ne olursun bir şeyler söyle.
Ali gözlerini sildi ve;
-Otur şimdi dedi.
Ayşegül hemen yerine oturdu.
Ali bir şeyler söylemek istiyordu ama bunu bir türlü beceremiyordu.
Sonunda kendini toparladı ve konuşmaya başladı.
-Bak Ayşegül seni çok sevdiğimi bilirsin.
-Tabii ki biliyorum Ali. O nasıl söz!
-Sen lütfen sus ve sözüm bitene kadar da araya girme e mi?
-Tamam tamam sustum dedi ağlamaklı bir sesle Ayşegül.
Ali boğazını birkaç kere temizledikten sonra devam etti;
-Geçen hafta icra dairesinden bir yazı geldi dükkana. Babamın 75.000 bin lira borcu varmış. Bu borç faiziyle birlikte 97.000 lira olmuş. Kağıdın altında borcun on gün içinde yatırılması aksi halde dükkana haciz konacağı yazıyordu.
Şaşkına döndüm. Hemen kalkıp icra dairesine gittim. Bir yanlışlık olmalı dedim. Dosyayı çıkarttırdım. Ama her şey gerçekmiş maalesef.
Alacaklı hanesinde Mustafa Aslan yazıyordu. Babamın onda senedi varmış. Babamın öldüğünü duyunca senedi icraya vermiş.
-Kim dedin sen Ali?
-Kimi soruyorsun Ayşegül?
-Babanın borçlu olduğu adamın adı ne? Diye sordum.
-Mustafa Aslan dedim ya!
Ayşegül bayılacağını sandı bir an. Olduğu yere yığıldı.
Ali hemen yüzüne su serpti.
-Ayşegül lütfen kendine gel. Hadi daha fazla üzmeyin beni.
Ne demekti şimdi bu! Daha fazla üzmeyin ne demekti! O Ali'sini hiç üzmemişti ki!
Biraz kendine gelince Ali konuşmasına devam etti.
-O kişi senin babandı. Hemen ona koştum. Mustafa amca bunda bir hata var. Babamın kimseye borcu yoktu ki dedim ama baban;
-Vardı Ali dedi. Bana 75.000 lira borcu vardı. Hayat bu ne olur ne olmaz diyip o senedi imzalayıp vermişti bana.
-Ama Mustafa amca sende o kadar para ne gezer ki? Babamın sana bu kadar borcu nasıl olur ki!
-Kumar borcu Ali kumar borcu vardı. Bilirsin ki kumar borcu namus borcudur. Sen de bunu ödeyeceksin.
-Ama Mustafa amca babam kahvenin yolunu bile bilmezdi ki! Hem ben bu kadar parayı nerden bulurum! Dükkana haciz gelirse 6 kişinin nafakasını nereden çıkartırım ben?
-Orası senin bileceğin iş. On gün süren var dedi ve çekti gitti.
Ayşegül ne diyeceğini bilemiyordu. Babasının parası olsa eve ekmek getirirdi. Zavallı anacığı çalışmasa açlıktan ölürlerdi.
-Ali bunda bir iş var. Ben hemen eve gidip babamla konuşacağım.
Ali olmaz dese de Ayşegül hoşça kal bile demeden çıktı cafeden. Önüne çıkan ilk taksiye binip evlerine geldi. Bir hışımla içeri girdiğinde annesi mutfaktaydı. Babası da sofrada yemek yiyordu.
-Baba söylesene bu nasıl iş?
-Ne işinden bahsediyorsun sen?
-Ali'nin babasından 75.000 lira alacağın varmış diye icraya vermişsin.
-He var. Ne var bunda?
-Baba senin öyle bir paran vardı da biz niye aç açına yaşıyoruz peki!
-Seni mi dinleyeceğim be diye yerinden kalktı babası. Ayşegül; Bir yere gidemezsin baba. Bunda bir iş var. Bunu bana anlatmalısın!
-İş miş yok. Borcu vardı bana ben de tahsil etmek için avukata verdim. Konu budur ve burada da kapanmıştır.
-Ama baba diye itiraz edecek oldu ki babası tokadı suratına patlattı.
Ayşegül'ün çığlığına annesi koştu.
-Ne oldu Mustafa? Niye vurdun kızıma?
-O sana anlatır diye kapıya yöneldi Mustafa.
Fatma hanım hızlı bir hamleyle peşinden yürüdü.
-Ne oldu Mustafa anlat hele bana da.
-Git de kızın anlatsın sana deyip uzaklaştı evden kocası.
Fatma hanım hemen geriye döndü. Ayşegül hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
-Neler oldu güzel kızım hele bir anlat da ben de bileyim.
Ayşegül katıla katıla ağlıyordu. Fatma hanım onun başını göğsüne yatırdı ve saçlarını okşamaya başladı. On onbeş dakika sonra topladı kendini Ayşegül ve olanı biteni anasına anlattı.
-Bu aç köpek nerden bulmuş ki o kadar parayı! Bu iş de bir iş var kızım. Öğreniriz bakalım. Sen şimdi sil göz yaşlarını bakayım. Ali'yi de ara boşuna üzülmesin. Her şey ortaya çıkacaktır.
*
Fatma hanım ne ettiyse kocasının ağzından laf alamadı. Çok üstelediği bir günde Mustafa sinirlenmiş ve çocukların önünde Fatma hanımı feci şekilde dövmüştü.
Paranın ödenmesi için son gün perşembeydi.
Ayşegül bir kez daha babasıyla konuşacaktı. Akşam eve geldiğinde yanına gitti.
-Baba biraz konuşabilir miyiz?
-Konu o paraysa hiç ağzını açma.
-Baba nereden bulacak o kadar parayı o çocuk. Evde 6 nüfus o dükkana bakıyor. Haciz gelirse hepsinin hayatı mahvolur gider.
-Bana ne be mahvolacaksa! Babasının borcu bu ve o da eşek gibi ödeyecek.
-Tamam da baba biraz zaman ver bari Ali'ye.
-Sen karışma bu işe. Bir daha da o çocukla görüşmeyeceksin, kırarım bacaklarını senin.
-Ama baba demesiyle o günkünden beter bir tokadı yemesi bir oldu.
Ağzından oluk gibi kan akıyordu. Fatma hanım,
-Allah belanı versin senin gibi babanın diyip kızının yanına koştuğunda Mustafa evi çoktan terk etmişti bile.
*
Bir saat sonra kendine geldiğinde hemen Ali'yi aradı ve olanları anlattı.
-Sen üzülme Ayşegül dedi Ali. Kaderde bu da varmış. Ne yapalım haciz etsinler.
Ayşegül telefonun diğer ucunda Ali'nin sessice ağladığını fark etmişti.
-Ali konuş benimle diye defalarca tekrar etmesine rağmen cevap alamamış daha sonra da telefon kapanmıştı.
Ayşegül hemen üstüne bir şeyler giyip Ali'lerin evine gitmek istedi ama annesi yolunu kesti. Yapma kızım, baban bunu duyarsa hepimizi öldürür.
-Ama anne onu öyle bırakamam.
Ayşegül kapıya doğruldu. Kapıyı açmasıyla da babasıyla burun buruna geldi.
-Nereye kız bu saate?
-Bakkala gidecektim de.
-Ne bakkalıymış gecenin bu saatinde. Gir içeri çabuk dedi ama Ayşegül girmedi içeriye.
Babası elinden tutup içeri çektikçe o tüm gücüyle kurtulmaya çalışıyordu. Sonunda babası onu zorla içeri soktu ve feci şekilde dövdü.
-Ne yapıyorsam sizin için yapıyorum ben. O parayı alınca başka bir eve çıkacağız. Kurtulacağız bu pis mahalleden.
Ayşegül bunların hiç birini duymuyordu bile.
*
Sabah olmuş Fatma hanım namazını kılıp kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. Saat yediye geliyordu ve Ayşegül'ün okula gitmesi için kalkması gerekiyordu.
-Ayşegülllllll hadi kızım hemen kalk da gel kahvaltıya. Okula geç kalacaksın.
Fatma hanım 4-5 kez seslenmesine rağmen Ayşegül aşağıya inmemişti. Annesi sinirli sinirli odasının kapısı açtı ve açmasıyla da çığlığı basması bir oldu. Ayşegül'ün yatağı kan içindeydi. Bir kolu dışardaydı. Fatma hanım açıkta olan kola baktığında kesik olduğunu gördü.
-Koşun, yetişinnnnnn diye bağırdı.
Gürültüsüne diğer çocuklar ve en sonunda da kocası kalktı.
-Ne oluyor lan sabah sabah diye bağırdı önce.
Sonra odaya girdiğinde kızının soğumaya başlayan cesediyle karşılaştı.
*
Perşembe günü bir evde cenaze hazırlıkları varken diğer tarafta dükkanda haciz işlemleri uygulanıyordu.
Ali'ye Ayşegül'le ilgili bir haber vermemişlerdi. O dükkanın kapısında yere çömelmiş icra memurlarının işlerini bitirmesini bekliyordu. O an kafasını kaldırdığında Hikmet amcasını gördü.
-Ali neler oluyor burada oğlum?
-Babamın borcu nedeniyle her şeyimizi haciz ediyorlar Hikmet amca.
-Ne borcu oğlum. Babanın kimseye borcu yoktu ki!
-Biz de hep öyle bilirdik ama varmış.
-Söyle bakayım kimeymiş bu borcu?
-Mustafa Aslan'a.
-Şu kumarbaz Mustafaya'mı? O önce aç karnını doyursun. Ne kadarmış bu borç?
-75000 lira ama faiziyle 97000 olmuş.
-Yok Ali, bunda başka bir iş var.
Hikmet dükkana girip avukat ve icra memurlarıyla konuşmaya başladı. Sonunda yed-i emin olarak dükkandaki malları ona bırakmayı kabul etiler.
-Ali geç dükkanın başına ve işine bak oğlum. Ben şimdilik hallettim durumu. Şimdi sıra geldi o pisliğe. Bakalım nerden alacaklısı olmuş babanın. Onu da öğreneceğim.
Ali Hikmet amcasının ellerine sarılıp öpmek istedi ama Hikmet amcası buna izin vermedi.
-Hadi işin rast gelsin. Ben gidip şu işi bir araştırayım. Sonra gene gelirim sana.
Ali sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen telefonuna sarıldı ve Ayşegülü aradı. Telefonu kapalıydı Ayşegül'ün.
Ayşegül telefonunu hiç kapatmazdı ki diye söylendi ama sonra aklına okul geldi. Hay Allah nasıl da boş bulundum. Derstedir o diye kendine kızdı.
*
Akşam üstü Hikmet amcası gene dükkana geldi.
-Ali oğlum dükkanı kapa senle Şişli karakoluna gideceğiz dedi.
-Hayırdır Hikmet amca!
-Bu işe ilgili oğlum. Hem için rahat olsun bu işi çözdüm ben.
-Nasıl yani?
-Sonra anlatırım. Şimdi karakola gitmeliyiz, seni bekliyorlar.
Ali sevinçten ne yapacağını bilemiyordu.
-Allah senden razı olsun Hikmet amca. Ne yaptın bilmiyorum ama gene de sen anlatana kadar bekleyeceğim.
Bir taksiye bindiler. Ali çok sevinçliyken birden içine bir sıkıntı girdi. Terlemeye başladı. Hikmet bey durumu fark etmişti.
-Neyin var oğlum?
-Birden içime bir sıkıntı çöktü Hikmet amca. Geçer şimdi.
-Geçsin tabii oğlum. Kurtuldun bu borçtan.
Ali bu güzel haberi bile anlayamamıştı. Eline telefonu aldı ve tekrar aradı Ayşegülü. Ona bu müjdeyi vermek için sabırsızlanıyordu ama telefon gene kapalıydı.
*
Karakola gittiklerinde komiserin odasına girdiler. Komiser onları buyur etti. Daha sonra kapıdaki polise seslendi.
-Getirin o adamı buraya.
-Tamam komiserim hemen getiriyoruz.
Az sonra iki polisin arasında birisini içeri aldılar. Ali komisere doğru bakıyordu.
-Adın neydi ulan senin? Diye bağırdı komiser.
-Mustafa Aslan diye cılız bir sesle cevap verdi adam.
-Doğru dürüst söylesene adını be adam! Diye çıkıştı komiser.
-Mustafa Aslan diye cevapladı bu defa daha anlaşılır bir sesle.
Ali hala komisere bakıyordu.
-Ali sen bu adamı tanıyor musun?
-Ali kafasını çevirip baktığında Ayşegül'ün babasını gördü.
-Evet tanıyorum. Kız arkadaşımın babası.
-Peki oğlum. Senin bir ifadeni alıp sizi hemen göndereceğim. Bu adam babana zorla senet imzalatmış. Kızını sana vermemekle tehdit etmiş. O da senin üzülmemen için vermiş. Baban ölünce de bu pislik senedi icraya vermiş. Hikmet bey iyi arkadaşımdır. Gelip bana olayı anlatınca bunu buldurup içeri çektik. Bülbül gibi öttü. Yarın hacizin kaldırılacak oğlum.
-Allah sizden razı olsun. Hem sizden hem Hikmet amcamdan. Verin elinizi öpeyim komiserim.
-Yok yok biz vazifemizi yaptık sadece. Hem seni daha fazla burada tutmayalım. Bir an önce evine dön.
Komiserin sesi titremişti 'evine dön' derken. Ali bir komisere bir Hikmet amcasına baktı. Bir de karşılarında duran Mustafa Aslan'a. Adamın gözünden yaşlar akıyordu.
-Biri bana ne olduğunu söyleyecek mi?
Hikmet bey Ali'nin koluna girdi.
-Hadi buradan çıkalım evlat dedi.
Koluna girip itercesine dışarı çıkardı.
-Hikmet amca ne olur söyle bana? Neler oluyor?
Hikmet amcası Ali'ye bir kez daha sarıldı. Bu defa o ağlıyordu. Çok yavaş bir sesle;
-Başın sağ olsun oğlum diyebildi.
-Hikmet amca annem mi öldü yoksa! Kaza mı geçirdi?
-Ayşegül oğlum Ayşegül diyebildi zorlukla.
Ali oracığa yığılıp kaldı...
Güzel bir öykü olmuş Işın Bey kaleminize sağlık. Yazık olmuş kıza. Gençler hemen zorda kalınca kendilerini öldürmeyi düşünmesinler. Allah'dan ümit kesmemeli.