Eylül Dokunuşları
Gönlüm sevda denizine yelken açmıştı o Eylülde...
Simsiyah gözleri öyle anlamlı öyle içten bakıyordu ki.Saçlarını omuzlarına bırakmış,her sallantıda uçuşmasına izin veriyordu.Yüzünde hiç eksik olmayan bir gülümseme vardı. Genelde mahzun bakışları vardı.
O sabah Eylül sanki daha hüzünlüydü...
O ilk görüşte çarpıldığım kız deniz kenarında bir sandalyeye oturmuş gözleri ufukta bir şeyleri tarıyor gibiydi.Usulca yanına doğru gittim ve ürkek bir kuşu sever gibi hafifçe omuzuna dokundum. Başını çevirip bana baktığında her şeye rağmen güldüğünü gördüm...
"Eylül dokunuşları"dedi usulca...Önce anlamamıştım ne demek istediğini.Sonra usulca elimi omuzundan çekerken o söz yüreğime işledi.
"Eylül dokunuşları"...
Zorlada olsa biraz sohbet edebilmiştik. Gözlerinin arkalarında sakladığı bir şeyler olmalıydı.O gün gizemini ortaya çıkaramamıştım. Yanından ayrıldığımda içimden hep aynı şeyi tekrarladığımı farkettim.
"Eylül dokunuşları"...
O gece düşümde bayan gizemle ufukların ötesinde buluştuk. Eylül tamamen sarmıştı bedenlerimizi. Saçları leylak kokuyordu. Teni ipeksiydi. Eylül dokunuşları ürpertiyordu onu...Sonra başını usulca göğsüme yasladı. Kalbinin atışlarını duyuyordum.Hiç konuşmuyordu ama duygularını öyle iyi anlıyordum ki...Minik bir kedi yavrusu gibi sokuldukça sokuluyordu yüreğime.Uyandığımda onun gülümsemesini yüzümde buldum. O sabaha çok mutlu bir başlangıç yapmıştım.
Duşumu alıp sahile doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Onu yine o sandalyede bulacağımı biliyordum. Deniz kenarına ulaştığımda onu göremedim. Bir taşın üzerine oturup beklemeye başladım. Sabah rüzgarı Eylül gibi dokunuyordu. İçimde hafif bir ürperti, eksik olmayan bir telaş vardı.Saatlerce bekledim ama gelmedi...
İçim sıkılmıştı...
Sonra kumsala doğru yürümeye başladım. Biraz ilerde kumdan yapılmış bir kale gördüm. Kapısına bir plaket asılmıştı. "Eylül kalesi" diye yazıyordu. Kalenin kapısı açık bırakılmıştı. Ardından gözüm avluya takıldı. Gizemli kız avlunun ortasında sırtüstü yatıyordu.Onu oluşturan kum tanelerini usul usul okşadım. Sonra onu kaybetmenin korkusuyla tamamını avuçladım ve cebime doldurmaya başladım. Her iki cebimde onla dolmuştu. Sanki onu daha çok hissedebiliyordum. Sonra yine dalgın dalgın yürümeye başladım. Kaldırıma çıktığımda cebimden doğru onun kaldırım taşlarına doğru süzüldüğünü farkettim. Bir süre sonra tamamen gitmişti benden...
O gece düşüm sessizdi. Hayal meyal seçtiğim yüz onundu galiba.O içimi yakan gülüşü nedense yoktu. Ellerim boşluğa uzanmış ona dokunmaya çalışıyordum ama ne ettimse başaramadım. Gittikçe uzaklaştı ve ardından geldiği gibi sessizce yok oldu. Bu kez uyandığımda yüzümde terler oluşmuştu. İçimde derin bir sıkıntı vardı.Aceleyle giyinip sahile doğru koşmaya başladım. Rüzgar Eylül kalesini yıkmıştı. Kalenin olduğu yerde sadece adının yazıldığı tabela kalmıştı. Tabelayı onun anısına saklamak istedim. Dikkatle baktığımda rimelle yazılmış bir yazıyı farketmiştim.
"Eylül dokunuşları...Keşke hiç olmasaydı!" diye yazıyordu.
Ne zaman gelmişti tekrar buraya diye düşünürken arkamdan birisinin yaklaştığını hissettim. Gelene doğru döndüğümde tüm ihtişamıyla onu gördüm. Saçları yine omuzlarına yayılmıştı. Güneş ışınları saçlarının aralarında saklanıyordu sanki. Öyle zarif bir yürüyüşü vardı ki...Hemen ona doğru koşmaya başladım ve yaklaştığımda sıkı sıkı sardım bedenini. Öylesine titriyordu ki bedeni.Korkup ellerimi çektim üstünden. Hala titremeye devam ediyordu.
"Dün sabah yoktun" dedim...
Cevap vermedi...Sadece gözlerini gözlerime dikmiş öylece bakıyordu. İçime doğru yoğun bir akıntı vardı sanki. Tarif edemediğim bir mutluluk ve ne olduğunu anlamadığım hisler fırtınasına tutulmuştum.
"Adınızı öğrenebilirmiyim" diye sordum.
Bir gül goncasını andıran dudaklarından dökülen tek kelime beni şaşkına çevirmişti.
"Eylül" dedi usluca...
Adıyla öylesine özdeşleşmiştiki...Sanki gözlerinden yağmur damlıyordu. Yüzü al al olmuştu... Elimi uzatıp elini tutmak istediğimde bir an geri çekildi.Yine de ısrarla elini avuçlarımın arasına aldım. Başını önüne eğdi hemen. Hafifçe okşadım ellerini.
"Eylül dokunuşları" diye usulca kulağına seslendim.
"Bir rüyayım ben" dedi...Sonra dudaklarını dudaklarıma değdirdi.İçim alev alev olmuştu.
"Senle hazan olmaya hazırım" dedim.
"Olmaz" dedi..
"Ben sadece bir düşüm..."
"Ama bana dokunuyorsun,sen, duyuyor ve hissedebiliyorum."
"Ben Eylülüm, bu çok doğal"dedi...
O yıldan sonra her eylülde o sahile gittim. Onunla saatlerce başbaşa sohbetler ettik. Etrafımızda yüzlerce insan vardı ama hiçbiri bizi göremiyordu.
Ben ve Eylül,
Bir de "Eylül dokunuşları" vardı..
Ah su Eylül ah 😊
Eylül bu, rüya gibi dokunur insana. Sonra hayal fırtınasına dönüşür ürperir içinde ki duygular. Dokunuş hazan olur gül bahçelerinde kukusu dağılır eylül gecelerine neylersin eller boş kalır her defasında eylül dokunuşlarıdır bu.
gözler koşar sahil boyu gülen bir gamzeye doğru sonra yine uzanıp dokunur sıcacık bir hayale gözler buğulu
Bakışlar her şeyi anlatır konuşmaya gerek var mı? Hazanın kendisidir eylül dokunuşları...
Seviyorum böyle hikayeleri çok güzeldi.
vayy çok etkilendim süper bir kurgu ve hayal gücü ile yazılmış narin bir öykü okumanın zevki ne vardım ışın abicim kaleminize sağlık heraldi bu öykü de sizin favoriniz olmalı ki köşe yazınızın ana başlığını eylül dokunuşları koymuşsunuz onun için bende merak ettim ve okumak istedim pişmanda olmadım ilk defa bu sitede bir öykü okudum oda sizin öykünüz umarım sizden aldığım cesaretle daha çok öykü okurum sevgilerimle . . .
öykü: bir eylül sabahı bir dilim sıcak ekmeğin yanında demli bir bardak çay
mistik ve ruhu okşayan bir yanı vardı.
tebrikler üstadım.