Kırık Hayatlar 2
Bugün çalışanların sevmediği bir gün, yani günlerden Pazartesi ve hafta başı sendromu. Ama benim için hiç de öyle değil, neden mi? Çünkü benim için ne hafta başı var, nede hafta sonu.Haftanın yedi iş günü , on beşer saat koşuşturmanın içinde olan biri olarak monoton bir hayat .Ama seviyorum bu hayatı , her gün yeni yüzler ve yeni dostlar var oluyor hayatımın içinde.
Kimler olmuyor, bazen yaşlı bir teyze, bazense konuştuklarından feyiz alacağım güngörmüş değerli bir yaşlı amca. Hepsinin yüzlerindeki kırışıklıklar kadar çok hatıraları, anıları ve söyleyemedikleri vardı dillerinin altında saklanmış. Bizlerin onlardan ne farkı var ki? Konuşturmaya kalksan, bir laf söyle bin ah işit! Ama bazen öyle bir dostun anlattıkları oluyor ki yaşadığımız hayatın içinde, bunlar da mı yaşanıyor demekten insan kendini alamıyor.
Evet, bugün o bildiğimiz günlerden Pazartesi ve Bismillah deyip dükkanımın kapısını açtıktan sonra, her zaman olduğu gibi temizlik faslından sonra dükkanımın önünde sabah kahvaltısı için dışarıda oturmuş çayımı beklerken, 25 yaşlarında bakımlı ve güzel diksiyonlu, giyimine özen gösteren bir genç bayan, gözlerinde yaş, dudaklarında gülümsemeyle;
-Günaydın efendim. hayırlı işler dilerim, boş bir bilgisayarınız var mı ?' demesiyle içeriye yönelince, yerimden kalkıp
-Var kızım ?dedim.
İçeriye ilk adımını attıktan sonra;
-Müşteriniz yok galiba, ilk müşteriniz miyim' demesiyle
-Evet kızım, ilk müşterimsin dememle göz ucuyla içeriyi süzdükten sonra içerinin tenha olmasından çekinerek ön taraflardan bir yerde, bir bilgisayar açar mısınız diyerek girdiğinde elindeki elli kuruşu yere atarak, bol kazançlar amcacım dedi.
?Sabahın ilk saatleri günün pusulasıdır' diye bir atasözü vardır. Belliydi bugün işlerimin güzel gideceği. Çünkü sağ ayakla Bismillah deyip girmesi ve siftah atmasını bilen bir esnaf kızı vardı karşımda. Ama gözlerindeki yaşların bu saatte ne işi vardı, onu merak etmiştim. Bilgisayarını açıp dışarıya çıktığımda, masanın üzerinde duran kahvaltı tabağına bakarken, o an göz göze geldik ve hiç bir şey olmamış gibi kahvecinin gelmesini beklemeye koyuldum. Megafondan bir daha duble çayımı hatırlatmamın üstünden daha üç dakika geçmemişti ki, çaylarrrr narasıyla kahveci duble çayımı elime uzatıverdi. İçeri girmemle birlikte;
-Kızım buyur gel, Allah ne verdiyse beraber kahvaltı yapalım, dedim ama kulaklığı takmış şarkı dinliyordu bilgisayardan. Beni duyması mümkün değildi, belki de
kulaklarına söylenen onca yalanları susturmanın gayreti içindeydi.
Yanına yanaşıp omzuna dokunduğumda, irkilmişti, gözlerindeki korku kendini belli ediyordu, yüzü bembeyaz olmuştu birden. Sanki bir şeylerden kaçıyordu, kendini bulabileceği, kendi gerçekleriyle baş başa kalabileceği bir limana sığınmıştı. Ama neydi bu kendi gerçeklerinden kaçtığı.
-Buyur kızım, Allah ne verdiyse beraber kahvaltı yapalım dediğimde;
-Teşekkür ederim amcacığım, ben sabahın erken saatlerinde kahvaltımı yapmıştım
demesi bana inandırıcı gelmemişti. Belliydi karnı aç ve parası da yoktu.
- Hadi kızım gel bugünlük soframa, bu sabah tek başıma kahvaltı yaptırtma,
sen misafirimsin dediğimde, itiraz etmeden masasından kalkıp arkamdan
gelmeye başladığında yumuşak bir ses tonuyla
-Hatırınızı kırmamak için ufak bir parça alacağım, demesiyle sofraya oturduk, bir bardak çay daha söylememle kahvaltının ne bana nede bu gün tanrı misafiri olan müşterime yetmeyeceği belliydi. Hemen yan taraftaki simit sarayından bir gevrek, iki boğaca, iki de yumurta söylememle kahvaltı etmeye başladık. Boğazından lokmalar zor geçiyordu,
utanarak yiyordu. Açtı ve göz göze gelmemeye çalışıyordu. Bilirdim ben de yokluğu, bir gevreği, sabah -öğlen katıksız yediğim günleri. Kolay günler değildi.
-Kızım bak, çekinecek bir şey yok, ben de o günlerden geldim, senin şu an
yaşadıklarını yaşadım. Üzülmene gerek yok, şunun şurasında baba kız kahvaltı yapacağız dememle gözlerindeki yaşların dökülüşü içimi acıtmıştı. Babasızlığın ne demek olduğunu benden çok bilen var mıydı? Haklıydı, baba sevgisinden yoksun büyümenin getireceği sıkıntıların, insanı çaresizliğin içine ittiğini gayet iyi biliyordum. Masanın üzerinde duran peçeteden bir tane vermemle, gözlerindeki yaşları silmesi bir oldu. Gözlerindeki yaşları kimsenin görmesine izin vermiyordu ama elinde de değildi...
Konuşacak çok şeyi vardı ama kahvaltının bitmesini beklemek gerektiğini de biliyordum. Kahvaltımızı yaparken bir yandan da gözlerindeki mutluluğu görebiliyordum. Uzun bir zamandan beri ilk defa böylesi zevkli ve güzel bir kahvaltı yapmadığım aklıma gelmişti. Bu ismini dahi bilmediğim misafirimin derdi neydi acaba?
-Üzüntülerinin sebebini öğrenebilir miyim? demekle söze başlamıştım. Bir sigara yakıp koltuğuma yaslandığımda, gözlerinin sigara paketine iliştiğini fark ettiğimde,
-Buyur kızım, sende içebilirsin, ama dışarıda beraber içer sohbet ederiz, dememe hiç itiraz etmeden peşim sıra gelmeye başladı. Dışarıda güzel bir hava ve sakin bir sokak vardı genelde olduğu gibi.
İşe gidenlerin koşuşturmaları bitmiş, mahalle sakinleriyle baş başa kalmıştık.
İsminin Buse olduğunu. 1986 Denizli doğumlu olduğunu söylemesiyle sohbetimiz başlamıştı. Çaylarımızın da gelmesiyle, gözlerindeki yaşların yerini, güne güzel başlayan mutlu bir kızın gözleri almıştı. Mutluydum, çünkü mutluluk onun da hakkıydı, her ne yaşadıysa yaşadıklarını hak etmiyordu. Belki de anlatacağı hayat hikayesinin satır aralarında saklıydı yaşadıkları.
Anne ve babasının fikir ayrılıkları ve kültür çatışmaları ona da yansımıştı. Kendi seçimi olmasa da, o, hayatlarının bir parçasıydı artık. Kısa bir dönem olmasına rağmen aile kavramından uzak, bir başına yetimhanede büyümüş ve bazı zorluklara göğüs germiş olması, onun hayatının içinde yaşamın zor dönemleriyle tanışmasına neden olmuştu.
16 yaşına geldiğinde, anne ve babasının evliliklerinin ayrılıkla noktalanması, yaşıtlarıyla aynı havayı soluyamadan ve çocukluğunu bile yaşayamadan, küçük kardeşine bakmak zorunda olduğundan ?' küçük anne ?' rolü üslenmesine neden olacaktı. Dışarıdan bakıldığında kolay gibi görünen fakat zor bir hayatın ilk basamaklarını çıkmaya başlamıştı bu küçük Buse'cik.
Hatalar zinciri, evlerimizin bahçesinde yetiştirilen fidanları yok etmeye, farklı hayatları yaşamaya itiyordu bizi kısır döngü içinde. Dışarıdaki hayatın içinde hata yapmadan kendi hayatına bir yön verebilecek miydi? Neydi bu ?' aile huzuru ?' kendi hayatında da bulabilecek miydi bu huzuru hatasız bir yaşama merhaba derken... Anne ve babasını zorlandığı bu evlilik kurumunda kendine bir yer bulabilecek miydi bu zor sorulara yanıt ararken? 20 yaşında İzmir'le tanışması ile hayatının yeni bir başlangıcına merhaba demişti, fakat hayatının hatalarını da beraberinde getirmişti. Gözlerine baktığımda, yine o ilk gördüğüm manasız ve yaşlı gözlere dönüşmeye başladığında gözleri,
-Lütfen Buse'cim, ne olur sakin ol, hayat ne sana kolay, nede bizlere dediğimde;
-Peki amcacım. herkes neden ?'beyaz bir et ?' uğruna yalan söyler ve bir hayatı karartır onu bana söyler misin dediğinde, anlamıştım ne demek istediğini. Boğazıma düğümlenmişti söyleyeceklerim ve ilk defa hemcinslerimden dolayı kendimden utanmıştım.
Ne diyebilirdim ki, karşımda dimdik duran ve hayat görüşünden ödün vermeyen bu genç kadına? Sustum ve bir sigara daha yaktım. İlk nefesi içime çektiğimde sarhoş olmuştum sanki. Soramıyordum da, anlatacaklarından korkuyordum sanki. Masanın üzerinde
duran sigara paketinden bir sigara daha alıp yakmasından sonra cama yaslanarak devam etti...
-İzmir'e geldiğimde farklı bir yaşam tarzıyla karşılaşmış ve gençliğimde yapamadıklarımı yapma fırsatını bulmuştum.Bir erkekle tanıştım, seviyorduk birbirimizi ve aramızdaki yaş farkı da beşti.Tam düşündüğüm gibi hayalimdeki karizmatik,kendine güveni olan birisi idi.Farklı bir hayat dedim ya amcacım, işte o farklı hayat dışarıdan pek fazla net gözükmüyor ,içine girdiğinde ve yalanlar da gün yüzüne çıkmaya başladığında anlıyorsun öyle olmadığını.
-Evlendim imam nikahı ile. Bu belki de bir kaçıştı ailemden ve geçmiş hayatımdan. Yeni bir sayfa açarak yarınlara merhaba demekti benim için. Ama nerede hata yaptığımı bilemedim ki. Çok sevmek miydi yoksa aşık olmak mıydı bu hatalar zincirinin ilk halkası? 1 yıl sonra gerçek, maskesiz bir yüzle tanıştım. Evliydi ve beni aldatmıştı yalan söyleyerek. İşte amcacığım gözlerimdeki yaşların, dudaklarımdaki zoraki gülüşlerin arkasına saklanarak hayatın içinde var olmaya çalışıyorum şimdi. Ne geri dönebiliyorum, ne de kendime yetecek kadar bilgi birikimim var. Sabahın o güzel, açık güneşli havası gitmiş, yerine kara bulutların sardığı bir hava almıştı sanki. Gözlerim doldu, ne yerimden kalkabiliyordum ne de bir şey söyleyebiliyordum. Yalnızca gözlerine bakabiliyordum çaresizce. Buse'cik ayağa kalkıp gözlerime bakarak son kelimeleri olarak şunları söylemişti;
-Mesut Amcacığım, Yaradanım'dan son bir şey istiyorum, meleklerin huzurunda,
her sabah namazında şu duayı ediyorum artık
?'AİLE ÇATISI ALTINDA HUZUR İSTİYORUM'', ?'BUNU BANA NASİP ET'' diye.
Ortalığı yine sessizlik kaplamıştı ve masasına oturarak tekrar müziğini dinlemeye başladı hiç bir şey olmamış gibi. Aradan dört saatin geçmesiyle
-Bana müsaade ederseniz çıkacağım saat 13,30 da. Bir iş görüşmesi için randevum var...
demesiyle masadan kalktı ve elimi öpmek için eğildiğinde
-Bir daha kimsenin önünde eğilme bu kişi ben dahi olsam dedim...
-Peki ama neden dediğinde
-Sen benden büyüksün ve babam yaşındasın ve biz seninle baba kız oturup yemek yedik öyle demiştin ya dediğinde, söylediğim bir kelime onu daha da mutlu etmişti
-?' Bir cumhuriyet kadını ?' asla bir başkasının önünde eğilmez dediğimde;
-O zaman müsaade edin size sarılayım, hakkınızı helal edin dedi.
O sarılmadan sonra ne ben Buse'yi bir daha gördüm nede Buse beni.
Dört yüz doksan sokaktan bir ?' Buse ?' geçti.
Ne diyebiliriz ki, Yaşananları kimler tasvip edebilir ki dostlar?
Bir aile dramının geride bıraktığı bu izleri, bazen umursamaz olur seyrederiz, bazen de yürekleri kanatarak kapanmayan yaralara neden oluruz yanlış seçimlerimizle....
akıcı ve hayatın çok çok içinden gerçek bir öykü olmuş.. Kurgumu gerçek mi bilemem ama zevkle okudum tebrikler 🙂
Büşra Şairem Gerçek hayattan alınmadır yalnızca Olayın kahramanının ismi ....ve yaşanan yer farklı.. bire bir hayatın içinde yaşanmış ve izin alınarak kaleme alınmıştır efendim..Saygılarımla...👍
-â??' Bir cumhuriyet kadını â??' asla bir başkasının önünde eğilmez dediğimde;
-O zaman müsaade edin size sarılayım, hakkınızı helal edin dedi.
O sarılmadan sonra ne ben Buse'yi bir daha gördüm nede Buse beni. Dört yüz doksan sokaktan bir â??' Buse â??' geçti.
Ne diyebiliriz ki, Yaşananları kimler tasvip edebilir ki dostlar? Bir aile dramının geride bıraktığı bu izleri, bazen umursamaz olur seyrederiz, bazen de yürekleri kanatarak kapanmayan yaralara neden oluruz yanlış
Evet faceden de okuyup yorumladığım hüzün dolu bir hikayeydi dost, kaleminizden dökülenler... Şiirinizi ve nezninde duyarlı yüreğinizi bir kez daha kutluyorum ve sonsuz saygılarımı sunuyorum...
Güzel gören güzel bakan gözlerinize sağlık.Şimdi bize düşen bu şahane dostların güzel öykülerini, aynı güzellikte yazınız ile sunulmuş kaleminizden dökülürken okumak.Ben hiç kaçırmam artık 😙....çok güzel anlatımdı ustaya saygılar👍👧 Selam ve sevgilerimle.
..kolayca okunur yalın bir dili vardı öykünün girişteki ipuçlarıyla hüznü haber veriyordu yazar merak ettirerek tabii bir soluk yetiyordu bitirmeye düşünüp derince ve duygusuyla yaşayarak trajediyi çok güzeldi üstad'ım kalemine yüreğine sağlık tebrikler bir daha yaşanmaması dilekleriyle teşekkürlerle kutlarım..selamlar