Şizofrengi Uçmalar-Kanadı Kırık Ethem Ve Yapay Çiçekler
Yaşamdaki duruşumla bu benim...O psikodrama seansında hayal ettiğim ben geliyor aklıma.Terapistimiz kendimizi,ismimizi hayal etmemizi istiyor bizden...O plastik çiçek benmişim.Ortasında olmasını istediğim sarı oğul çiçeklerini hayal etmeyi beceremedim.Ancak o çiçeğin etrafında küçük ,pembe, dünyanın en güzel çiçekleri benimdi. Gözlerimden dökülen sahte gözyaşları benimdi. Yaşayan bir ölüydüm ben. Biliyordum. Başkalarına gösterdiğim sahte olduğunu sandığım gerçek, gülüşlerin toplamıydım ben.Kendimi canlandırmayı başaramadım,ya başkalarını?...
Bu ruh sinir hastalıkları hastanesine asistan doktor olarak başlayalı yaklaşık bir sene olmuştu . Kendimi daha da acı verecek şekilde keşfetmem,insanları otomatiğe bağlanmış bir beyin kamerasıyla,alt yazılı bir film tadında ya da tatsızlığında gözlemeğe işte o günlerde başladım...İstemeksizin..Kendi kendimi ise,istemesem de her gün izliyordum...Kendi kendimin tanrısıydım,aynı zamanda kölesi,uşağı,celladı...
(Ben.....)
Herkes yalnız,
Herkes bir mevlevihanede sanki...
Dönüyor, dönüyor,dönüyor...
Yalnız başına...
En yalnızınız benmiş gibi...
Dönüyorum
Bir başıma.
Başım dönüyor.
O şarkıda söylendiği gibi...
Çıkacağım son yolculuğa
Uğurlamaya,
Uğurlanmaya...
Kardeşim
Gelmesin!
O dalgalı deniz...
Gelmesin beni geçirmeye...
O duru
Yalnızlık gelsin...
Ben olduğunu sandığım...
(Onlar....)
Gözlerinizdeki yaşı görmedim, görmemezlikten geldim. Sizler ayrı ayrı serüvenleri,ayrı ayrı hayatlarda acıları,sonsuzluğu yaşarken;dokunamadım gözyaşlarınıza..Saygısızlık etmek istemedim.
Bir bahar gelmiş,çiçekler donatmış her yanı.Benim çiçeğim plastik ve dağlar uzaklarda...Belki güvendi dağlar,yaşamsa bir oyun. Hep oyuncuyum bu hayatta. Reddedilmeyi göze alamıyorum.Ölmeyi, öldürmeyi, cellat olmayı başaramıyorum...
Dünyanın en güzel çocukları henüz doğmamışken,
gözlerindeki yalnızlık hiç solmayacak, biliyorum.
Her gün çoğalırken o arsız yapraklarıyla yalnızlık, bizden güçlü. Biliyorum.
Çoğaldım,çoğaldım...
Doğuramıyorum.
İçimdeki boşluğun farkında olamayacak kadar yalnız...
Yalnızlığın içinde bir nokta,
Ya da sonsuzlukta bir kara büyü....gibi
Büyüdüm sanırken,
Büyüyemiyorum.
Doldum...
Taşamıyorum.
Yalnızım,
Alçağım,
Boşluğum...
Akamıyorum...
Babam iki bira almış,
Biri benim.
Kardeşim düşüncemin en güzel gülü..
Koparmaya kıyamıyorum!
Ömrümün en büyük hüznünü...
Topladım,
Topladım...
Dağıtamıyorum...
Öte yandan Ethem var hastanede.
Tüm hastalarım gibi akrabam...
Ve ne yazık ki benim de uçuramadığım olan...
Ve hep uçmak isteyen Ethem....
Uçuramadım Ethem'i,
Kanatlarına dokunamadım.
"600 sene geçti buraya geleli.
Tüm ömrüm hastanelerde mi geçecek?'
Uçuramadım.
Biliyordum;yaşam devam ettikçe,ben olmasam da, o varoldukça uçmayı düşünecek,düşleyecek....Oysa kanatları yok. Gökyüzü diye taş duvarların soğuk betonlarına bakacak,kollarını yani kanatlarını kaldıracak...Uçamayacak...
Gündüzleri alıkoyduk.
Geceler hapis.
Ve soğuk bir hüznün
Sessiz gürültüsünde uyuyakalıyor
Mutsuzluk...
Herşeyden habersiz.
Mutluluğumdunuz siz...
Ve aynı zamanda coşkum.
İçime güzelliği muştulayandınız...
Siz,
Siz olmadığınızın farkında bile değildiniz...
Yoksuldunuz.
Gündüz düşlerinden daha gerçekti yaşadıklarınız.
Dokunamazdım size,
Yoktunuz.
Ben sizden daha yoksul...
Bulamazdım sizi,
Sözlerdeki ya da gözlerdeki herhangi bir anlama aç,
Muhtaç!!!Ah!
Aşka susardınız.
Çıplaktınız...
Ve uçardınız...
Yoktu kanatlarınız.
Sizi severdim.
Çok severdim.
Uygunsuz gülüşlerinize hayran.
Ben de uygunsuz bir dünyaya aittim.
Bir balığın gözlerindeki yansımaydı
Bulduğum,kendim.
Sizler,
Kör olduğu söylenilen balıklar
Gözsüz görenler...
Ritminizi değiştirdik
Ve bulandırdık sularınızı.
Güldünüz o uygunsuz gülüşlerle...
Dokunamadım ne sözlerinize,ne de gülüşlerinize.
Siz..
Kendi dünyalarına hapis
Yalnız mahkumlar...
Camlarınız,
Canlarınız...
Yosun tutmuş.
Göremedim ışıltılı gözlerinizi....
Kanatlarınız ışıltılı beyazdı.
Uçuyordunuz yine....
Tüm o karanlıkların içinde....
Uykusuz düşlerde ne yapardınız?
Söyleyin.
Sözlerinizle kapımı çalardınız.
Genelde cevap aynı.
Evde yokum,evde yokuz..
Yokuz biz...Aynalarda....
Ethem bir kuştur,
Kanadı da gümüştür.
Hep uçar...
Uçar,
Uçar....
Göklerin tanrısıdır ve belki de kuşların peygamberi...
Ve gözleri ışıl ışıl bir deli toprak...
Asırlar geçirmiş şu dört duvar arasında
28 gün mü?
Hiç zannetmem...
Bilirsiniz,
Zaman göreceli kavramdır.
Ethem'in babası deli, O'ndan deli..
Zorla hasta etti Ethem'i....
Zorla tıktı O'nu dört duvar kafeslere.
Kanadının altında tilki babası;
Fukara,kurnaz,dili yorulmaz
Konuşur da konuşurdu.
Bir uçan balıktı Ethem.
Ömür denen bulanık sularında gördüğüm diğer balıklar gibiydi...
Ama kendini kuş zanneden...
Kimi gülerdi fotoğrafçıya,o fotoğraf makinesine belki.
Dertleri ne olursa olsun,
İster peygamber,ister tanrı olsunlar...
nazik ve bir o kadar da kibardılar hepsi.
Ağızlarından çıkan özürlerin bini bir para...
Kulaklarına doğan seslerden mahçup
Özür dilerlerdi
Suçluymuş gibi.
Günlerden ne,aylardan hangisi...
Bilmezlerdi.
Boşluğun büyüsü sardı kalbimi.
Güller hep aynı...
Soldu yapraklar...
Ve kulağımda sizin sesleriniz hala....
Pişmanlıklarım ve acılarımla,
Sırt sırta,dost dost.
Bir de bakmışım,
Yokmuşuz......
Ölüm son durak.
Biz önceki durakta indik.
Yalnızlığımız hep son durak yolcusu...
Aşk terk edip gitmiş...
Kim bilir?
Kim bilir nerdedir tortusu?
Yalnızlığın rengi yok
Sesi de....
Sadece kokusu duyulur...
Sadece sessizlik koktuğunda anlarsın!
Yalnızsın!
Yalnızsın gecede,karanlıkta...
Korkarsın...
Masum bebekler gibiler gece olunca..
Onlar uyurken;uyur düşleri.....
Artık bize daha yakındırlar nasıl olsa
Deyip
Avunuruz.
Ve belki de biz daha da yakınlaşırız gece düşünce,düşümüzde...
Onlara.
Öte yandan kimse farkına varmaz
Geceler gecedir bize göre
Ve ne kadar fark etmeseniz de
Popolar deliktir ve kanlıdır pijamalar
O hiç bitmeyen dehlizlerde.
Ethem'e ve diğerlerine ...Bakırköy-İstanbul
Sağolun Nurettin abi, Biraz karışık da görünse doktorluk yaparken,hele de psikiyatristken bazaen neyin size neyin hasta-danışanlrınıza ait olduğunu karıştırıyor,yaşamlar biriktiriyorsunuz gönül odalarınızda....Belki yazdıklarım tam anlaşılmıyor...AMa emin olun siz de hastalarımı,danışanlarımı,"akran akrabalarımı" görüp gözleseydiniz,eminim çok daha iyi anlaşılacaktım....Öneemi yok....Beğeniniz için çok teşekkür ederim...Saygı ve sevgiyle kalın....:)))
👍👍👍 Farklı bir çalışma olmuş; Yarı şiir,yarı nesir, toplarsak "siz "olmuş galiba...Zaten her eser bizden biraz izler taşır.Yarı gerçek yarı hayel...Hayatın kendi gerçek ama içinde hepsi var. Hayallerimiz bizim gerçeğimiz olsaydı keşke...tebrik ederim, sayenizde farklı bir çalışma tanıdım, tabi dolayısıyla da siz...
Ağlama duvarı derler ya ,yazar da yüklemiş tüm içindekileri. Elbette önce onca derdi yüklenip sonra çıkarmak için aramış bu öyküyü. Yalnız kuşların yavrularına kusmasındaki besin gibi.. Şiirsel bir üslup. Melih Cevdet der ya şairlere Telgrafhane şiirinde "Telgrafhanalar gibisin sesler duycak sesler vereceksin." tebrikler Gülgün Hanım güzel bir anlatı güzel bir anlatış.
Harika bir öyküydü.
Tebrikler..............................
siz doktor ben işçi ,,,,,,,,
ruhta'ki anlam neye katkı verir .dedim ..demedim degil hani ..fakat yinede bu öyküden 4 ADET serbest şiir çıkarsaydınız bence daha makul olurdu. biraz hayel yani soyut cümlelerle süsülerseniz olayı bence çok daha başarılı olcanız,,
insana ilham veren bir yüze sahipsiniz belli'ki kalbinizde duygusallık yatıyor .. tanrım sizin'le dualarımızla sevgi ve selam