Ağustos 17
‎;"Amca annemler yan tarafta, amca orayı da kazalım amca..."
03.00
tek kişilik yatağa uzanmış üç kız çocuğu,
korkmasınlar diye açılmış gece lambası,
üzerlerinde pembe pijamaları,
beşinci kattalar...
03.02
"Amca, kardeşim öldü, başka kimse yok mu orada, amca orayı da kazalım..."
dar ve sıkışık alanlarda mahsur kalmış binlerce kız çocuğu,
ışıkları sönmüş, zifiri,
üzerlerinde az önce örttükleri kalın beton yığınları,
yerin dibindeler, dibinde...
kulaklar yıkılmış binalardan çok, haykıran annelerin feryadıyla dolu,
kimi hastane koridorlarında çığlık çığlığa,
kimi beton yığınlarında sessizce bekliyor...
aradığı ve ağladığı şeyler var herkesin
bir anne kaybettiği çocuğu için kazıyor şimdi enkazı elleriyle,
bir çocuk bulamadığı oyuncağı için,
başka bir çocuk kaybettiğini bilmediği gençliğini,
bir baba ailesinin cesedini arıyor, kanayarak...
yığınların arasından masum bir müzik kutusu,
içinde ki balerin yaşıyor koşun!
"Amcacım gitmeyin amca, hemen kurtar ne olur, buradalar amca..."
Saniyeler, saatler, günler, aylar, yıllar.
Hangisi daha uzun?
Bir baba son bir nefes soluyor...
Yıllarca emek verdiği ailesi,
yapımı aylar süren başlarını soktukları bir evleri,
çocuğunun istediği oyuncağı almak için çalıştığı onca gün,
mutlu geçirdikleri son saatler gözünün önünde,
sonra 45 saniye.
kırk beş saniye.
Hangisi daha uzun hiç bir fikrim yok ama,
kırk beş saniye, yazdıldığı gibi kısa okunamıyor...
dakikalar önce istediği beyaz elbiseyi rüyasında gören o kız,
kanayan elleriyle arıyor şimdi ailesini,
annesi el sallıyor biraz derinden, epey derinden,
yardım istemiyor,
veda ediyor,
çok derinden...
"baba dün kumdan evler yapmıştık enkazdaki kardeşimle,
onlar da yıkılmış mıdır?"
Şimdi 17 ağustos,
sokak ortasında yırtılan ses teli,
ağlamaktan rutubet kapan bir göz altı
ve kesilen nefesle beraber yarım kalan bir emir kipidir,
"yardım edin"
Şimdi 17 ağustos, dünyanın en uzun gecesidir...
Ki en çok, küçük bir çocuğun masumiyetidir belki 17 ağustos,
"annem çok üşüyordu, üstünü betonla örttüler..."
Bir milletin acısına ortak olmak ve o acıyı bir ayna gibi yansıtmak her babayiğidin harcı olmasa gerek.
Ve şiir yani büyük kayıplarımızın olduğu o gün yürek burkan bir feryat.
Tebrik ediyorum şair kardeşim yüreğine sağlık...
"annem çok üşüyordu, üstünü betonla örttüler..."
Muhteşemdi anlatım, acıydı yaşanmışlıklar. Rabbim tekrar aynı acıyı yaşatmasın...Kutlarım şairi.
Gördüğüm manzaraların kan donduruculuğu zihnimden hiç silinmeyecek, Oysa ben ertesi gün sabah sadece içinden geçerken görmüştüm Adapazarı ve İzmit şehrini, yada artık geriye kalan enkaz halini, Ya yaşayanlar 13 yıldır kırk beş saniyelik acıyı bitiremeyenler, değil 13, 130 yıl geçse de bitmez acısı, elimizden gelen acılarını paylaşmak, O günü yaşayan herkesin acısını bu güzel mısralarla anlatan kardeşimi de canı gönülden kutluyorum.
Ki en çok, küçük bir çocuğun masumiyetidir belki 17 ağustos,
ne denir ki?
sevgiyle kalın....
17 ağustos birçok çoçuğun ölümü ilk defa yakınlarını kaybederek yada bizzat kendi hayatını kaybederek öğrendiği gün... "mutlu geçirdikleri son saatler gözünün önünde, sonra 45 saniye. kırk beş saniye. Hangisi daha uzun hiç bir fikrim yok ama, kırk beş saniye, yazdıldığı gibi kısa okunamıyor..." dizeleriniz çok anlamlı. tebrik ederim.