Bişnev
Bişnev...
-Dinle-
Rüzgâr çürümüş sesini toprakta dövmeye başladığı vakit
Kuş gagasına sardığı ilahisini batırır, göğün boğazına,
Dökülür... Özünü kandan almış, sakat yağmur taneleri
Sardığı tenin sen kokan yarasının kabuğunda
Aşkı ilah bilir, ırzı sökük aklım.
Ve anlarım;
Gecenin gevşek ağzından saçılan yavan sözlerin eşiğinde
Avuntudur, okyanus parmaklarıyla göz kuyuma irin sağdığı
Hüzünlü sızılarımın kapı gıcırtısı eşliğinde divanına uzanışı
Dilimde mühürlü susku,
Kimi zaman
M i n n e t t a r l ı ğ ı m s ı n.
Bişnev...
-Dinle-
Her kaybın izi ruhtan yansıyan aynanın gölgesinde çatlarken,
Yosun bağlamış duvarlara hapis olmuş geçmişin
Çığlık çığlığa lâl kalışlarından korkar,
Avuç içi sıcaklığı tatmamış yüreğin.
Bilirsin...
Gökyüzünün kalın dudaklarına asılıp, geceye cariyelik yapan ay'ın
Gündüzün gerdanında oynaşan güneşe özlemi gibidir,
Geçmişin kordonlarından paslı makasla kopartılıp
Maviye çalan kokusunun çarpık iğneyle gözlerine dikilerek
Yaşamın göbeğine zincirlenişi geleceğinin.
Ve bende bilirim;
Ağdasız inancımın, kristal yüzlü kadını
Kimi zaman;
Cesareti yedi katlı Tanrı evine götüren
K a h r a m a n ı m s ı n.
Bişnev...
-Dinle-
Gül güzelliğine giden rengini dikenine borçluyken
Keder büyüten acının kucağında
İltihaplı gözyaşlarıyla soy ağacını sulardın.
Kuruyan her ömür, boynunu dalında bırakıp
İntiharın solgun gerdeğine düştü.
Oysa...
Taş bağlamış göğsünün nasırlı uçlarından çekip alsaydım
O kirli günahı
Hüznünü bereket bilip, dayanırdı dudaklarım,
Emerdi ölümleri,
Sığdırırdı içine kefensiz kederleri.
Ve morg artığı kalbimin sıcak atışları,
Uzanırdı ruhuna, okşardı güz akşamı saçlarını.
Bilir misin?
Çöl tozu yutmuş düş evimin kaburgasını deşen kadın,
Y a l n ı z l ı ğ ı m s ı n!
Bişnev in ney çün şikâyet mi küned, Ez cüdâyihâ hikâyet mi küned.
Dinledik dostum. Ayrılık ve yalnızlıklardan şikayeti. Tebrikler...