Diazem Nöbetleri
kadastrosu eksik memleketim güz iklimine boyun eğdiği için
yaşadığım topraklar hep kırık kalpler mezarlığı oldu
ben ise az yürüdüğüm topraklarım da ölü'ye basmak istemem ki
soğuk bir kış günüydü
ben bir pamuğun şekerinde hayallerimi tazelerken
çıkageldi atını öldüren prens
nerden bilirdim ki eros'un okunu firlatınca
kalbimin üstüne oturan onca bahtsız olduğunu
ki o zaman ne bir yedi uyuyanlar vardı
ne de bir kaç kelime romantizm
suya bakarak dinlerdim kendimi
ekho'nun kemiklerini sayarak uyurdum
ucube kadın tripleri atan paslı gözler
tenimi sıyırıp etimi çürütürlerdi
nergisleri öldürüp göle atan karabasan düşleri
nefesimi boğazımda öldürdüler
dünyevi ihtirasla sevişen
kenti yaşatmak zorunda olan sokak ve caddeler
gece iniltileriyle uykuma tecavüz ettiler
alzena düşkünü adamlar vardı pazar meydanında
ukala ve açtılar
dişlerinden akan salyaları yüzlerine bulaşmış
nekrofili kokan tenleri kavruk ayaz yanığı
topal ulak gibi oldukları yerlere işediler
odada ben perde ve çarşaf vardı
duvarsız nemli ve günah kokulu
yalnızlığım korkarak içine ağlardı
yalın ayak koştum hayatın kıyısına
ayna kırıkları toplamak için
aşkı sonradan gören aşifte zenneler birikmiş dünyanın dibine
kırk tas su serptim üzerime
ve uykudan uyandım ferfecir...
gözümün önünde hangi leyla'dan koptuğu meçhul mecnun
dizlerimin önünde diz çöken sözleriyle
mahçup yanımı kanattı anbean
ölürcesine sevmek günü doğmuş dünyanın ortasına
annesiz babasız yürümeyi öğrenmiş dizleri ve elleri kanayarak
ölüme sözlü ve yazılı nikâhlı yüreğim yüreğine
verda kokuşlu esmer gülüşlü adam
masalımı sevişken ellerine bıraktım
bittiğim yerden başlayarak
oku beni...
aşkı sonradan gören aşifte zenneler birikmiş dünyanın dibine kırk tas su serptim üzerime
ve uykudan uyandım ferfecir...
ah bu zamanlar...
kutlarım feyza
sevgiyle kal...