Duvar
Işığını hiç kaybetmemiş bir çocuk gibi
Ellerimde bir avuç gül yaprağıyla
Güvercinlere aşk dağıtıyorum Kızılay meydanında
Sevmek, eski fotoğrafların siyah çizgilerinde saklı
Ve gülmek
Asansörü olmayan bir binanın tam yirminci katı
Dayandım kuşların hatrına
Bekle beni yedi buçuk otobüsü
Yirmi yaşın varlığına
Su serptim dün gece
Bakalım
Yapraklar yeniden yeşerecek mi ilkbaharda
Elim yıllardır taşın altında
Sizler umudun altın heceleri
Ben bedeni
Var mı ki gözlerimde
Yaşam nedeni
Biliyorum
Siz her gün güller görüyorsunuz yüzümde
İçim kurumuş bir parça dal
Ayaklarım yerden çok uzak
Gökyüzü kan gibi al
Bir orman misali kalabalık
Yollar kadar karanlık
Ruhumun farları arızalı
Yüreğim masum
Yüreğim cezalı
Çilek ya da elma kokusudur belki
Yan bahçeden gelen rüzgarın getirdiği
Hiç vurmamışsa ışık ve
Gülmemişse bir insan
Mutlu olmak için
Çikolata yememeli
Sevilmeli
Ömür bir kitabın ilk yaprağı
Doğum gününde imza verir yaradan
Sıraya girer insanoğlu
Çiçek bahçelerinden fırlar çocuklar
Kanamış dizleri acıdan, yaradan
Şiir ya da
Senfoni
Adı her neyse susmanın
Gıcırtısına benzer kapının
Terk edildiğinde bir insan, ağlar kapılar
Öldüğünde bir ruh
Susar kapılar
Konuşma hakkını tabuta verir hakim
En çok tabuttayken konuşur insanlar
Uyumaya gelmez gece
Uyandın mı kör oluyorsun
Güneşi kucaklamadığın her an
Ölüyorsun
Düşüyor feryat yıldızlardan pencereye
Annelerin perdesi kapalı
Çünkü yıllar oldu
Anneler acıdan yılalı
Ellerime aldım güneşi
Burnum kanadı
Kırılmış mavi denizlerin
Kolu, kanadı
En çok da bu beyaz duvar
Sıkıyor canımı
Suratından düşen bin parça
Ne zaman assam bir anımı
Bir kenara atıyor yaka paça
Pişkince sırıtıyor kuşlar
Var gücüyle
Son ses bağırdı rüzgar
Sustu dünya
Sustu duvar..
Çok naif çok hoş bir şiirdi..
Tebriklerimle