Gözlerim Deniz
kilitlere vuran gölgeler
duvar dibine düşen hüküm
tahta iskemle beton zeminde
ağırdır ölüm keserken bedenin ayazı
buz tutan rüyalarda yaşanır ölü düşler galası
ayışığında hezeyan
akar gözlerden bilmeden kırağı
geceye yaslanan boşluk zihni saran ideoloji
bakışlarında kaybolup gider bir vaha
çemberin içinde yol alırken sonsuzluğa
her noktada söz zehirleriyle vurdular
oysa kelimeler masumdu ve fikrin içinde gizdi yasak denilen
tüm yargıları bırak diyordu en kefaretsiz çığlığım
saf bir masumiyetle
ellerim çiçek
ellerim bulut
ve gözlerim deniz...
bir manzara ağlıyor uzaklarda
feri sönmemiş bir lacivertte köpürüyor dalgalar
içimden geçiyordu koskoca umman
atın dedim atın hadi şimdi kahkahanızı
sırtını sıvazladığım bir enginliğin doğuşuna tanıklık ederken
kendime vurduğum prangaları parçalıyorum
uçurtmalar havalanıyor göğüm de binlerce renk ile
dalga sesleri dövüyor kulaklarımı ölümler geçiyor penceremden
bakamadığım yerdeyim
dibe yatan ve kalkamayan maviliğe sürgün ediliyor masallar sessizce
ve bir titreyiş bir tevekkül..
ala yatan gecenin kızıllığı derinliklerde
gökyüzünde binlerce yusufçuk
sessizliği alıyorum koynuma aldanır mı diyorum düşlerim az daha
koyu gride bulduğum bir hezimeti vuruyorum alnının ortasından
hiç kan yok!
aldanan ben miyim sonsuzluğun ortasında?
sükuta yatıyor cümlelerim usulca
ben karartılara dokunamazdım hani?
ölü kelebekler boş şehrin sokaklarında
yarı geçirgen zaman
daralmış erken düştüğümüz yanılgılar
bana zaman deme bana çelişkilerden söz etme!
enginliğin gözlerinden düştüm kilometrelerce...
bir denize bir sana dokunamadım sadece
özgürlük vaktinde çıkıyor yıldızlar
ve bazen erkende ağarıyor saçlar
soluksuzdu kent
saatlerde gölgeli zaman
ellerim üşüyor
dar ağacında sona eriyor bazı aşklar
gölgeler diyorum
sarı sıcak bir mevsim döngüsü
başımda bir güvercin donuk kanatlar
ölüm kokusu havada
düşmeyin diyorum masalın en derin yerine
biliyorum erken olmaz orada sabahlar
kanatsız da uçar melekler
ve havalanır durduk yere bulutlar
martıların peşi sıra da seyreder bazı düşler
kıyıya vuran çakıl taşı
sırça camda illüzyonun çırpınışı
kelimeler yine sus...
dolu dizgin bir serinlik
fırtınalar düşüyor gözlerimden
dilimde geceye yaraşır bir veda
gülümsüyor bakışlar baktığım yerde
maviliklerde boğulmuyorum bu defa
hadi bir selam yolla dostum diyorum bir selam yolla görünmeyen diyarlara
üşümesin bekleyen ve hala parıldayan gölgeler...
kendimle kavgalıyken
gece düşüyor gözlerimden
dağılıyor ağır pus
havada bir hoşluk sesime ses oluyor yankılar
yuvarlanan çakıl taşları yosun tutmuyor
denizin gözlerinde masmavi bir umut hala...
Değerli yorumu için sayın Hasan Karaşahine sonsuz teşekkürlerimle...
Temmuz/Bodrum/2014
bana zaman deme bana çelişkilerden söz etme!
ah en masum ve doğru kelimeler bunlar olsa gerek anlatılamayanı anlatmanızı içten kutlarım 👍
oysa ne baharlar kalır ardında ..
o kadar, o denli
eyvallah şiir
merhaba şair ..
teşekkür ederim Mesut bey
saygımla çok 👑
sağ olun Ahmet bey sonsuz teşekkürler saygılar
çok teşekkür ederim Filiz hanım
sevgiler 👧