Haşaki Miza'nın Hikayesi
hecelerin karmaşasından yaratılmıştı
sanki...
incir çekirdeği dolusu
kulağa hoş gelen,
değişik bir adı vardı
renkli
ekşimsi
soğuk
yaban çileği kokan
kendine yaraşan
ezberlendiğinde ,
kolay unutulamayacak
çam dalına buğuydu
nazar boncuğuydu
söz büyüsüydü,
sözlüklerde bulunmayan
başkalarınca kullanılmayan
alışılmamış
garip
ne bileyim,
biraz da saçma,sapan....
kimdi...
neyin nesiydi
kimin adresiydi
nereden gelmişti
....bilinmiyordu.
ben İstanbul da tanımıştım
beyaz tenliydi,orta boylu
açık kahverengi saçlı
ince kaşlı
ela gözlü
yandan gülüşlü,perçem düşüşlü
günleri,
tuvali ile pianosunun başında
Haşaki miza,
o zamanlar yirmi yaşında
cevabı verilmemiş sorular gibiydi,
işaret parmağıma takılan
ıhlamur dalı kadar kırılgan
tutkulu
coşkulu
doyulmaz
karşı koyulmaz
zaman zamanda alıngan
sis ıslağıydı,
gözlerinde güneş batmayan
olur olmaz hislenen,
sevda ile beslenen
bitmezlik
sonsuzluk
Haşaki miza,
umudun içindeki umutsuzluk
iyi masalların sonları gibiydi
yürünmemiş yoldu
arısız petek
takma adıydı ,
alt dudağını ısıran düşlerin
özlemin kapı komşusu
güneşin öte yanı
gökyüzünün yarısı
sevdanın iki lokması
hüznün üçte ikisi
böyle bir şeydi işte...
Haşaki miza nın hikayesi
2001.Antalya
Güzel bir çalışma anlatım güzel tebrikler kaleme selamlarım!