Kuduz Senfoni
bu gece ölümle geldim sana
sırtıma incitilmiş ömürlü bir kadın
memelerini sürtüyor
bulutların ötesinde bir yılan, kendi kuyruğunu yutuyor
kadının kocaman oluyor göğsü
hücrelerimde ufalanıyor zaman
içim, emilmiş acıya bir cenin gibi kıvrılıyor
tüm çocukların öcüleri ruhuma sürülmüş
hangi çoban onca asır unutmuş ki beni
sisli geceler kokusundan tanıyor ruhumu
ben ordaydım
herşey güzeldi iyiydi ve suçsuz
toprağa değdim , bozuldum
uygar görünmeye çalışan ilkellik
açlıktan öldürmüş masumiyeti
bu dünyanın şeytanlarınca ele geçirilmiş ömürlerden
önce sesler , sonra haklar alınmış
sonra bastırılmış, sonra unutulmuş yıllar
şefkatin duvarlara çarpıldığını gördükçe
şiddetin şehirler arası kurduğu köprülerinde dolaştıkça
olmayan bir güzelliği kaybetmekten korkmuyor insan
ışıkları kapandı kâinatın, uyuyor Tanrılar
kabuslarla büyüttüğüm çıldırışım
ve cehennemden kopma cinnetlerim ürkütücü bir akıntıda
işte, ense kökümden düşen fısıltılarımdan oluşmuş bir karanlıkta
bir ölümlüden çıkan topaç topaç soluğumla
zehirlenmiş bir bedenin atığıyım
gölgemle yer değiştirdim sokaklara tükürmek için
insan kirini gördüm ve zamanın küfünü
sidik kokulu iblisin gülüşünde bekleşen çaresizlikleri de
öfkemden dört bir yana dağılmış çığlıklarım
ve çığlıklarımdan yapılmış yankım
bilinmeyen güçlerin gazabından korkmuyor
ipincecik kalmış çizgiyi takip ederek
hiçliği anlayıp
sustuğum yeri
arıyorum
anlamsızlığın irini kanıma karışmış
çoraklığım ondan
belleğim ateş dağı
güneşi eritmiş kalbimle
ışığı boğulmuş karanlığımla geldim
bütün doğrularımı yamyassı ezdim
bütün kuralların çiğnenmişliğiyle
zifiri bir isyanı yırta yırta geldim
tabanımda kaldı evrenle hesaplaşmanın zıplayışı
kalbin açıktı, yüzün ak
hüzün atığı molozlardan yapılma en çirkinim ben
öylece durdum sessizliğin içinde
dinle , dudaklarımdaki zehrin delilik halini
arsenik bir tene dikilmiş kalaylı kızıllıktaki gözlerin söylediklerini
minareler çanlar inekler nehirler
bana benziyor
kavruluyor
bulanıklaşıyor
çürüyor inancım
mırıltılarım susuz kalmış hayvan hırıltısı
korkuyorum içimdeki vahşiden
ruhum huzur için yanına geldi
al koynuna, ısıt biraz
dudaklarınla su içir
tecrit edilsin tekinsizliğim
kollarında ölmek cezam olsun
ya da karabasanlarımdan çek çıkar
uyandır beni
yaşam bu kadar tatsız değilse
kahvaltıda bal yedir...
kalbin açıktı, yüzün ak hüzün atığı molozlardan yapılma en çirkinim ben öylece durdum sessizliğin içinde
şiir...
sevgiyle kalın...
Bal gibi siir. Suya bakamazken su icirir.
Sevgimle
barış kapılarına kilit vurulmuş..anahtarın adı ise SEVGİ
şehirde kalabalıklar varmış yalnız başına dolaşan . bir selam ile muhabbet sofrasına serilen kelamın adı Sevgi...
Yunus tutulmuş Elif 'e açan gülde bulmuş kokusunu bir gül dalından Hakk'a uzanan yolun adı Sevgi...
annesi okuluna giden evladının saçlarını okşarken dilinden dökülen duanın adı sevgi...
Yoksul bir köyde balsız kaymaksız kahvaltı. her şeye boş verip çorbaya bandırılan kuru ekmeğe bakıp gülümsemenin adı sevgi...
yanızlık , mutsuzluk bir yara ise onun tek merhemi var..Adı sevgi...
Sevmeyi bilen insanlar yıkacak birbirimizin arasına ördüğümüz duvarları... bentler devrilecek şair...
Sevgiler....