Medeniyet Zehirlenmesi
topal bir karıncanın sırtında toprak
bu yüzden ağırdır yaşamak
hüzünden ordular kurdum
ne de güzel savaşıyorum kendimle
hayatın yaşam muharebesinde
her seferimden yenik dönüyorum içime
dokuz katlı kalemin mutfak kanadından
bakıyorum hezimetime
baharat kokulu yalnızlığım uçuşuyor
davlumbazın soğuk esintisiyle
kapalı perdemin fırfırlı eteklerinde
keskin bıçak gibi duygularım
canıma kasten kederler doğruyorum
ben paramparça ederken kendimi
ipe un sermekten yorulan
keyfimin tembel kâhyası
robotlara çiğnetiyor güzelim zerzevatı
yani demem o ki
bunlar boş kalmaktan oluyor iki gözüm
eskiden böyle miydi
ağlamanın en soylu anı
soğan doğrama zamanıydı
avucumun içinde akıllı telefonum
aklını aklımdan çok severim
bana dokununca ağlıyorum
ona dokununca
ya sevdiklerimi arıyorum
ya sevdiğim türküleri çalıyorum
olmuyor cancağızım olmuyor
böyle kafam dağılmıyor
şimdi sıra gecesinde olmak vardı
marulun içinde bir sıkım çiğköfte
acısı acımdan yüce
közlensem üstüne yanık bir seste
?'Feleksen ne feleksen
Bağrım ettin eleksen
Aldın gül yüzlü yari
Daha neme gereksen''
yeminle sarhoş olurum
bakır maşrapanın içinde
ekşi ayran eşliğine
betondan devler sarmış etrafımı
gözlerinde floresan lambalar
diri bedenlerde ölmüş ruhlara
her katı konforlu bir mezar
dünyayı bağlamışlar ayağıma
gökyüzüne çekiliyorum
bir güvercin arıyorum
kanadı kırık bir güvercin bulamıyorum
geniş yer yüzünden beyaz haberlere yer yok
sınırlarına sığmayan adamlar
çocuk kanlarıyla yeni haritalar çiziyorlar
söyle can'ım
hangi sığ çağa duldalandın ki
gölgem bile ağır yaralı
yaramın etrafında saf tutmuş
semah dönüyor acılar
ah Yusuf
seni kuyuya attıklarında mı başladı
kardeş kavgası
Yakup'un gözyaşları yıkasın bu kanı
zira kocaman bir hüzünler kulübesi dünya
yoruldu sarı sabrım
?'İnsanlar kıyıcıydılar, kitaplara sığındım''
bir aşk hikayesinin arasında unuttuğum
ayraçtan hatırlıyorum
zamanın neresinde kaldığımı
yeniden tanışıyorum kendimle
ben yeni devrin en eski Leyla'sı
adımı koyanlar onlar
çölün ortasında derya arayanlar
oysa suların içinde yanmaktır aşk
bilmiyorlar
ben sularla duruldum da geldim
kitabesi yitik seyyahlar taşıyan
gelmişim geçmişim gibi yollar
şimdi ayağımı yerden kesiyor
kangren arabalar
kimliğimi bile bir muşambaya sarmışlar
toprağa düşsem bin yıl çürümem
havada ağır metal kokusu
derin nefes çeksem
ciğerlerim pas tutacak
öksürüp atsam ömrümden
bu çağdaş balgamı
bir kağnı üstünde
eskiye döndürseler devranı
başaklar yürüse kalbime
öğütülsem taş değirmenlerde
bu yeniden doğmak gibi olmalı
ağzımda pamuk tarlaları
bir de annemin sütü kalmalı
çünkü medeniyet zehrini
öz göğümün göğsünde emmek çok acı
yüreklere akıp giden bir şiirdi.
hakettiği yere çok ta yakışmış
kutlarım..
seyran: kötü bi huyum var benim şairlere yalakalik yapamam
ama şiirler
en çok ne'lerini seviyorum biliyormusunuz
samimi imgelerini
ne kadar yakalayabilirsem takipçisi olacağim böyle şiirlerin
sizinki onlardan birisi idi yaniltmadi beni seçici kurul
o halde:
teşekkürler şiire..
-Güzel bir şiir okuduğuma inanıyorum.
-Bizleri sarmış medeniyet sarmalı, gözlerimiz kapalı bir labirentin içinde yürüyoruz. Bir ışık sızıntısı görsek, sorgusuz sualsiz yol alıyoruz oraya. Hep daha çok ışık, hep daha çok görsellik istiyoruz retinamıza..Gittiği yere kadar..
..yeni çağın köhne kulübesine eskimeyen duyguları örüyordu ne içeride ne dışarıdaydı özlem yalnızca tahammüllü olduğu gözleniyordu ve çok güzel bir tabloydu şiir teşekkürler Seyran Hanım tebrikler...
Nevzat bey kutsayınca şiirlerimi imgelerim azizeye dönüşüyor ve cümleten cennete düşüyor şiirkolik..👧
teşekkür ederim güzel insan...
ve elbette şiirkolik ve tüm şirkolik dostlarıma da teşekkür ederim
selam ve sevgilerimle...