O Sabah Vapurundaki Sen miydin Küçük Kız?
(Mazi kalbinde yara değil....(?)Umarım..)
Aşkın anlamını bilmiyor olmalıydı..
Şehir vapurlarının sıralarında oturur,
Kaçırırdı gözlerini,
Karşısındakilerden.
Sarılırdı her daim elindeki kitaba.
Belki ilklerinden biriydi,Murathan..
Yalnızlığını,
Şaşkınlığını,
Bu dünyayı anlayamayışını...
Kendini anlatamayışını
Anlatıyor olmalıydı,
Satırlarında ki!
Okurken,kaybolmuşken
Duymazdı fırtınayı.
Her sabah karşılaşırdık...
O Sabah vapurunda.
Daha çocuktu anlaşılan..
Gerçekten bilmiyor olmalıydı aşkı...
bakışları o kadar narin,o kadar korkaktı..
İşte,
Yalnızlık ve ölümve aşk.....
'O ve ben gençken,'
Ve henüz daha geç olmamışken,
Saklanırlardı,
Arka sıralarına vapurun...
Sabah sessizliğinin,
Mahmur,uykulu gözlerin arkasına
Saklanırlardı..
Bense daha çok, kaybolurdum
Onun yüzünde...
Farketmezdi.
O ise,
çoktan kaybolmuş olurdu,
Anı defteri gibi sıkı sıkı tuttuğu o
Adına kitap dedikleri,
Esarette...
Düşünürdüm,
Ne zaman gelecekti sırası yaşamaya?
Ne zaman görecekti etrafını?
Ve ne zaman sarsacaktı o vapur?
Dalgalar ne zaman,yüreğini hoplatacaktı?
Kendini buluyor olmalıydı..
Yasak aşk kokan,
Yalnızlık,
Dışlanmışlık,
Beceriksizlik kokan o sararmış sayfaların arasında...
Öylesine karman çorman olmalıydı içi..
İçimi titretiyordu
Şahit olduğum serüveni..
Gözleri hayallerini bulduğunda o satırlarda,
Ancak o zaman bakabiliyordu,
Kaybettiği topunu bulmuş, güler yüzlü mutlu bir çocuk edasıyla..
Etrafına...
Kafamı kaldırıp,
Bakıyordum ben de onunla birlikte...
Sabahın emekçi insanlarının yüzlerine..
O yüzlerde ne gördüğünü merak ediyordum.
Aşkı,ölümü ve yalnızlığı,
Biz adam ettik O'nunla.
Zamanı geldiğinde..
Sıradan bir karşılaşma işte...
Yüzlere bakmaktan korkmamayı öğrendiğinde,
Aşkın tanımı olmadığını öğrettim önce O'na,
Yalnızlığınsa,bazı insanların öbür adı olduğunu,
Ölümün hiç büyümeyeceğini,hep çocuk kalacağını...
Utanmayı bilmediğini söyledim sonra.
Seviyorduk ikimiz de nedense,
Sanki üçü olmasa...
Daha bir yalnızdık,
Yalnızlığımızda...
Ölüm halen küçük bir çocuktu...
Oynuyordu,çamurdan yaptığı insanlarıyla....
Bana sırlarını anlatmaya başladığında,
Ve gözlerini kırpmadan yüzüme uzun uzun bakabildiğinde anladım artık,
Büyümüş olduğunu!!
O'nun bir kadın olduğunu işte o zaman kanıksadım...
Yalan söylemekten vazgeçtim kendime...
Gözlerimi,
.Dudaklarından alamadım...
Sadece martılara
Aşka
Yalnızlığa ve
Ölüme söyledim sırlarını...
O simit sıcaklığı,
O sabah sessizlikleri,
Uyku mahmurlukları..
Hep aklımda kaldı.....
Ayrılma zamanı geldiğinde,
Artık ne ben ustaydım,
Ne de O çocuk...
Onun gibi,ben de...
Gençliğimin buruk-masum-anlamaya çalışan gözlerini
Bıraktım,
Ortak geçmişimizde..
Onlar gibi..
Tertemiz,bakir ruhumu..
Teslim ettim,
Sadece bakabildiğim o yeşil gözlerine...
Özlemle....
(sitare-10-1-2010)
Hayal ve gerçek kaynaştırılıp, öyküsel bir anı, şiirle dile getirilmiştir.
Kısa yolculuklarda bile kitap okumanın özendirildiği izlenimi, gerekçesinin yalnızlığa bağlanması ve tutsaklık gibi görülmesiyle çelişir görünse de aşkla yaşamanın öne çıkartılmasına dayanak edilmiştir.
Hayallerle ortak payda bulunduğunda, kafasını kaldırıp, çevresini görmek aşamasına gelinmiş; YAŞAMA bakış açısı renklenmiş, ÖLÜME bakış açısı da olağanlaşmıştır. Çocukluktan gençliğe geçiş taranıp, bugünkü durumla pekiştirilmiştir.
O vapur yolculuğu, okurlara da yaptırılmıştır.
Kutluyorum.
kocaman tebrikler gülgün... çok güzeldi👍👍👍👍
Hikayesel şiir geçidi..Kare Kare iliklerine işlerse mısralar, ona ŞİİR derim..
Onlardan birini okudum.Çok mutluyum..
Kutlarım
çok güzel ,imgelerle süslenmiş severek okduğum bir şiirdi..tebrıkler
yazarlık ap ayrı bır olgu ve bu durum şiire yansıyınca işte bu kadar mükemmel ötesi bir şiir doğar..her kelimesi ve her mısrası allak bullak etti beni..serzeniş,utangaçlık temaları tadında ifadelerle ustaca işlenmiş...tebrıkler gulgun kardeşim...çok lezzetlı bır şiirdı