Perde
çürümüş kızılcık şerbetleri dökülür, küf kokan odalara
şehrin kilit vurulmuş dudakları köhne duygulara gülümser
zulasından çıkarır boyalarını yüreğine mil çekilmiş ressam
aşka mecbur fırçalar çizer suretini
azad azad diye inlerken renkler
gökyüzü indirir beratını kasırgaların selamıyla
kahrın gölgesinde soluklanır, bir dem
yorgun hayaller diri düşlerde canlanır
uyanmak, yangın eker kuru ağaç dallarına
sürgün verir bir daha, bir daha
yuvası dağılmış kuş yavrusundan ödünç
çaresizlik
okşadıkça semiren lekelerini
temizleyecek su arar
suyu yıkar
su bendini yıkar
kimse duymaz kanat çırpışlarını ebabil kuşlarının
tek tek belirir suretler
kimi gülümser
kimi ağlar
görmemek için yumulan gözkapakları açılır farkında olmadan
alınlarındaki kitabe alnındakine eş
hem nefes boğazında
hem ağyar
diline sürülmemiş elvedalar çırpınır, kanatları deşer yanıkları
huzur kisvesinde merhabalar doğar günle beraber
amansız savaşın sur' u üflenir
asi bir kısrağın yeleleri savrulur asırlar öncesinden esen rüzgarla
dökülecek kan damarı zorlar
kan denizinde boğuldu yüzmeyi bilmeyenler
yüzme bilmediklerini unutanlar
ateşten pamuklarla tıkadılar kulaklarını
deliğinden develerin geçtiği iğnelerle yamaladılar
ar perdesini
okşadıkça semiren lekelerini temizleyecek su arar suyu yıkar su bendini yıkar kimse duymaz kanat çırpışlarını ebabil kuşlarının... Perdeleri aralayan dizeleriniz çokca düşündürdü beni... Ar perdeleri utanmasını bilmeyen yüzler için ne kadar önemlidir bilinmez. Bildiğim tek şey imgelerin uçuştuğu okunası bir şiirdi okuduğum. Güne yakışan şiiri ve şairini kutlarım. Sevgilerimle...