Sevda Sokağı Destanı
Sokak ışıltısı yüzyıl önceden gelir
Ha çakal köyde eski bir Rum evinde dem eder
Ha döner durur karaağacın gölgesinde
Çatal dalında adı denizdir
Kalpten yatar kimi zaman
Rum yadigârı harman yerinde
Top kovalarken
Titrerdi
Duvar ikonları
Bir mezar dile gelir
Ses
Salah
Ding
Dong
Alman işi nacakla kesince kara/ağacı
Kunduracı muzaffer
Çok yağmıştı yağmur
Şunun şurası alt cadde dediğin nedir?
Yükledi dallarına sentezlerini
Aldı götürdü
Ağlamaklı düşleri
Kuşlar yoktu
Kınalı karga küstü Camcı Hüseyin'e...
Bir kara delik gibi içince azot şerbetini
Elde tornavida
Işıtır sabahı ruhum
Taş evin kuş yuvalı çatısı
Çalı çırpı
Sen
Ben
Bir de
Tenekeden
Hicran yarası
Alacakaranlık yüreğinde
Terlerken rûyaya
Edatı zarfı cepte
Elleri üşür
Gözbebekleri gitgide büyür
Pervasız ölüm
Bu sokakta yürümek...
"Nişan almaya gerek yoktu" Tarzında olmuş şu dizeler
"Pervasız ölüm Bu sokakta yürümek..."
işte finale şayan bir bukle dedim.
Söz aramızda konuşmalarıyla muarız olmayacak bir başka inkişafı da şudur şiirin:
"Çok yağmıştı yağmur Şunun şurası alt cadde dediğin nedir?"
Bilmem kaç seneyi birkaç dizeye sığdırmak gerçekten külfet dolu vazifedir. Bu tahriri yapmak için kaç sene beklemek, kaç sene bu anı duymak duyumsamak gerekir şaire sormak elzem olur.
Dikkatimi perçinleyen bir başka nokta da şu -hicran yarası-
Hicran ve yara... Aşağı yukarı aynı kategoride irdelenebilecek bu iki kelimenin birisinin fiziksel diğerinin ise soyut alemde incelenebileceği melhuz bir durum. Kelimelere ruh üflemek yahut kelimelerden ruha üflemek Gönen pervaneleri gibi imgeli geceye hitabet etmek bu şiirle mümkün olsa gerek.
Ne demeli usta. Bilen konuşur. Yahut susan bilir.
Şimdilik...
Saygılarımca
o sokakta yürür gibi oldum tılsımı vardı şiirin resmen
finalde bir durdum şöyle nasıl bir ironi bu ağlamaklı düşlerden pervasız ölüme😙😙
tebrikler şair yüreğine mıhçı baba ama az yazıyorsun azzz kutlarım👍👍👍👍👍👍
Nazirenin kudreti ne kadar olur bilmem ama bu şiirden esinlenip bir şeyler yazmak çok doğal bir mesel olarak gözüme çarpıyor bileğime yansıyor.
Bir tablo çizilmiş ki ihlal edebilene aşk olsun. Servet*i Fünun'daki girişlere benzer bir üslupçu nesib ve peşi sıra sürükleneceğiniz dizeler, laleler, güller.
Şair uykuda dahi satırbaşı derim.
En onulmadık vakitlerde ruhu daraltan bunalımın meyvesi böyle bir şiir olsa gerek. Acı çeken diyor birisi, acı çeken feryad eder. Eski (belki on on beş sene öncesi) mısrayı demek yerine mısraı diyordu çok aydın, çok yazar. Kaynaştırma harfine gerek yoktu. Nereye mi geliyorum, şiirin çarpıntısından bir terkib yapmak mümkün değil ama, bu "ding, dong" meselesi de buna muadil bir durum bence. Yani dizelerin mutedil oluşunu geleneksellik, Kültür fıskiyesini de seçilen kelimeler, ufku ise " kınalı karga " Estetiği "rum deryalarında" ara, der geçerim.
Hatırlamak kusuru ayıklar biraz. Yani biz insanlar bugünkü eğilimlerimiz ve yanılsamalarımızla geçmişe döneriz. Ego dolayısıyla böyle bir sentez ortaya çıkar. Psikalanizini yapmak bana düşmez elbette ama böylesi şiirler hep ilgimi çeker. F.Hüsnü Dağlarca'nın unutulmaz mübalağası gibi....
Hicr/an yyarası beyaz tozuyla bulanmış mısralar dingin lakin lakin yürek salınır kalem ucunda..
ah...
okunası okunası okunasu ustalık her dem..
saygımla üstad.. tebriklerim yürekten...
hani bir giz gibi anlatmışsınız o sırlı sokağı sevgili Cemal Bey..hani neredeyse taş duvarlara düşecek gölgemiz yürürken..hani neredeyse kunduracının tak tak sesleri duyulacak az öteden..
defalarca okunsa şiir bozulmayacak büyüsü sanki..
ne olur yazmak için bu kadar çok bekletmeyiniz sevgili şair..usta dokunuşlu naif ve dupduru ve bir o kadar da sır dolu bu güzel şiir şiirdi hani..öyle çok fazla anlaşılmaz kılmaya gerek yok şiiri kelimelerle..böylesi serpiştirilmiş bir yaşanmışlık büyüsü katılması kafi incelikle..bir kez daha keyifle çıkmak sayfanızdan..
takdir ve tebriklerimle..