Su Değmiş Mektuplar
I
bu gün aylardan ne
günlerden hangi gün?
tarih düşeceğim sol yanına
bu mektubun kederli anne
içimde dinmiyor yağmurum
debim akarsularda aktı
unuttum kaç buluttu yaşım
bu yağmur türküsünü yitirdi anne!
can annem bilir misin
ben neden nasıl yağmur olmuşum
gazsız lambadan kara bu isim
silkelendi gecenin ay ile yıldızından
kapıdaki dut gibi
yüzümde yaş dolu sana geldim
yağmura kendimi kattım anne!
bir yerde yağmur düşerim yine
belki Mardin ya da Maraş'tır
kim bilir hangi bahçede ıslanır kuş,
hangi bahçede çocuk ve kuşların başı
çekmiş kumaştır;
büzülür,
ve ben yağmur olmuşum anne!
mevsim hangi mevsim;
gün hangi gün bilmesem ne?
akrebi sevdaya,
yelkovanı çiçeğe küs
zamanı durdurulmuş bu memleket üstüne
her yağmurda sel olmuşum
yağmurum sevgiye döner mi anne!
II
bak bir yağmurum işte !
ben yağmur olmadan önce anne
akardı çatısı delik deşik usumun
geçmişimle girerdi tüm tanıdıklarım,
kırlangıç kanadından hızlıydı yaşam
kaygan bir kuyuydu çektiklerim
sürülmüş tarla gibi
tırmanırım çıkılmaz,
tırnaklarım çamur
kaç mürekkep içti
fişli bu parmak izlerim
camda yaslı alnımı
delip geçerdi usum
- yaşamı çamura batıran, çabuk bitiren
bir tutam barut kokan bir kurşun
uzanırdı buğulu bedenimde
ayak ucuyla itilip alınırdı nüfusum
tükenmiş bir yaşamdan
tükenmez bir kalem bulurlardı;
yarine mektup bile yazmamış
sen anlatır mıydın o yalnızlığımı anne!
?Benim oğlum
tok ve onurlu
insan olacak?
diye el aleme övünen,
çamurdaki umuduna
bakıp bakıp dövünen annem,
öperim ellerini,
bak bir yağmurum işte !
ne çok kalmışım kokuna hasret
her yağmurda sana gelirim
III
can annem,
önce ölürsem ;
ağlama yağmurda gizli gizli demiştim
süpürge ettiğin saçlarından
tutunup yıldıza çıktığımı bir düşün.
düşün:daha altı yaşındaki
üzüm gözlerinde hüzün taşıyanları
nasıl geçer bugün korkusunda
gece düşleri olmayanları
demiştim
düşün
Irak'ta ateşten bir pazarı
Filistin'de beyaz bir çiçek kucakta kanlı
Şili'de nehre atılan duvara gömülüp diri
üstü sıvanan oğullara
ana olanları düşün dememiş miydim
nerede ne renk doğmuş ne çıkar,
çise dilinden anlar her yağmur
yağmurlar gibi küçücük çoğaldığımı düşün anne!
çocukların damla damla gelir önce
ellerinde karanfilli alkışlar,
onlar ki birer denize akan nehire döner
durma onların içine
sen de gir!
demiştim anne
toprağım ak bir kül olunca annem,
ekinler gelsin aklına
harman eyle rüzgarlara beni,
köye, dağlara savur.
kokumla bile
sevince giden yolu
öğretmezsem ben neyim.
çocuklara at beni tutam tutam
çaya,buğdaya,
ustanın elinde kitaba
derede balığa at!
çiçekte tohuma giderim
dönerim sana her bahar
da demiştim
ne çok oğlun olacak ah bir bilsen,
o zaman bulacaksın beni,
başaktan daha diri
daha çoğul...
'oğlum' diye seslensen
merhaba annem ,diyecek dağlar taşlar !
merhaba diyecek yağmur ,
dinle duyarsın sesimi
dememiş miydim
ama neyleyim annem
su değmiş mektuplara meğer
👍👍👍 Harika bir şiir.Akıcı,kalıcı,duygu yüklü... Esen kalın.
uzun uzadıya okudum dizeleri,yağmur yağarken ben üşüdüm;ama titreyen ben değildim...
;yüreğinize sağlık hocam...
Mektupların out, mesajların in olduğu bu zamanda duygu yüklü, akıcı, duru bir Türkçeyle anneye yazılmış nefis bir şiiri okumak, göz yaşlaruyla ıslanan mektupların özlemini duyumsattı bana.
Sevgili Sait bey, elinize, yüreğinize sağlık.
analarımız
bizim analarımız
hangi millette bizim analarımıza yazılan mektuplar kadar yalın içten haykırışlar var..
çünkü bu milletin analarından daha iyi anlayamazlar evlatlarının duygularını hiçbir milletin anaları..
onlar sihirbaz gibidir yoklukta onlar büyük yürekleriyle de evlatlarını hep göğüslerinde taşırlar varlıkta da..
bir millet ki bir zamanlar kanıyla sulamış bu toprağın çiçeklerini analarımızın mübarek dularıyla bazen omuz omuza bazen yürek yüreğe uğurlamışız mehmetçiğimizi savaş meydanlarına..
ki halâ öyle değil mi..
şimdi nereden çıktı bu konu diyeceksiniz belki konuyu aştım ama şiirinizdeki duygu beni alıp taa oralara götürdü hocam..
affınıza sığınıyorum sayfayı çok meşgul ettim.
yüreğinize sağlık hocam çok teşekkürler yüreğimi coşturdu dizeleriniz..
sevgi ve saygılar
"bak bir yağmurum işte ! ben yağmur olmadan önce anne akardı çatısı delik deşik usumun geçmişimle girerdi tüm tanıdıklarım, kırlangıç kanadından hızlıydı yaşam kaygan bir kuyuydu çektiklerim sürülmüş tarla gibi tırmanırım çıkılmaz, tırnaklarım çamur kaç mürekkep içti fişli bu parmak izlerim "
insana dair yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan ne varsa dökülmüş bulutlardan "su değmiş mektuplar"a. yaşam felsefesi o kadar güzel yansımış ki; doğadaki tüm canlı cansız (tümünün canlı olduğuna inanıyorum) varlıkları yaşayabiliyor, yaşatabiliyorsa insan, aynı zamanda da onlarda yaşıyor, yaşatılıyordur diye düşünmüş şair. işte tam burada insan onurunu ayaklar altına alan baskı, şiddet, zulüm ve çıkar savaşlarının anlamsızlığı vurgulanmış dizelerde. herkese ayan biçimde hem de. yoksa doğanın bir bütün olan ruhunun parçalanmışlığı mı neden oluyor buna? içimizde yaşattığımız ve zaman zaman büyüttüğümüz şiddet mi baş edemediğimiz?
bu mektup tüm adreslere gönderilmeli. "suya değen" dizeleri bulut bulut yağdırılmalı doğanın tüm hücrelerine sızdırılırcasına.
şiir dostumu kutluyorum.