Tek Düğmesi Kopan Ceketin Cebindeki Şiir
"İnsan yola koyulunca ne çok dökülene rastlıyor."*
sessizliğin incinmemiş sesiyle söyledin bu hayat şarkısını
bir delikanlı en toy hâliyle gelip oturdu göğsünün hasretine
sözcükleri yitip giden bir zamandan seslendin
şimdi hangi mevsimi göbek bağından çözüyor ellerin
gitmenin adını bir taşa yazılan isminle öğrettin
kendini aynalarda incitmişler kadar yeni
ve tanıdıktı vedan
kaç rengin solgunluğuna boyandı yüzün
yüzün kaç şairin sesinde titredi kimbilir
zamanın asık yüzlü çehresine
güleç sözcükler diken bir terzinin marifetiydin
çıktığın her yol
tuttuğun bir dalın sevinciyle büyüdü mevsiminde
büyüdü ceketine gizlenen yarım satırların sakladıkları
uzaklara adanmış kavuşmalar giyinirken gece
sen çiçeklerin gülüşünde göğe uzandın
taşlanan her kadının acısı göz bebeklerine sindi
yitmesin diye insanın içi
içi gitmesin diye insanın
sen sesini rüzgâra sardın
elleri ceplerine sığmayan adam, üşüme
bir çocuğun simit kazancı kadar kocaman sevgiler bıraktın
ırmaklar taşıyan derin bir yaraydı yüzünün atlası
yetim esvaplar dağıtan bir komşu olurdu
bakışlarının dalgın sancısı
hepimizin ölecek bir yası
şiir yazacak bir yaşı
kendine mâl edecek bir satırı
senin kalbine sorulurdu
sessizliğin hırpalanmış sesiyle söyledin bu hayat ağrısını
alnında galip geldiğin her savaşın mağlubiyeti
adımlarında bin yıllık göçebe tedirginliği
uzaklar diye bir yer edindin
şimdi hangi seslerin doğuşunu yazıyor gidişin
-insan yoldan alıkonulunca ne çok gidenle karşılaşıyor-
*Bülent Parlak
Züleyha Selçuk, her zaman şair. Şiir, onda dalgalı bir deniz gibidir: Alabildiğine kükreyen.