Yanar Zaman
İki dirsek arası mesafede yazılır
Yazılan
Yuşa nasıl taşıdıysa Yusuf tabutunu
Ve nasıl tarihsiz demlere attıysa çentiği
O misal
Ağır kalp göçlerini
Gedikli bir zindan ardı zinciri gibi
Sayıyorum
Üç santim uzakta
Yorgun kavim bakışlarda
Şehir
Ve ben ölümün ikinci yokuşunda
Şeria'da gömülen gül yüzlüyü
İhtilal bir heybete resmediyorum
Kim bilir hazirandır
Şarkı hazzı ile öpüştür
Nil köpüğünde kalır
Ömür bağışlamak sevdalara
Ellerin atlas
Mont Blanc yüzün
Kar yağıyor
Kıran dehşet
Eksiliyorum
Çoğalıyorum
Budak budak
Kanatıp Marmara'yı ruhumda
Misket oynuyorum Adalar'la
Kaç kavim terk edildi deniz aşırı
Gözlerinde
Soludun durdun her bahar
Çiçek ;
Dilinde tuğra
Ödün ;
Sırça saray burcu
Koptu
Yerinden
Bu akşam galakside
Teğet geçer
Kuyruksuz yıldızlar alnıma
Kim bilir
Yanar zaman
Çıplak bir şiir kalır...
Bu akşam galakside Teğet geçer Kuyruksuz yıldızlar alnıma Kim bilir Yanar zaman Çıplak bir şiir kalır
tebrikler
bunu şiir olarak görmeyenler "şiire yorum ekle" kısmına tıklayıp yorum yazmamalıydı.orada "şiire" diyor...dikkatinize...
madem şiir değil, madem şiir demişler, sence değil... deme bişey, eyvallah deyip geç... ama bir soru sorulacaksa da mesajla sorulmalıydı... uluorta şiir değil deyip de ben bir soru sordum cevaplamazsan cevaplama demek şiir yorumu değildir bence..
bu da benim yorumum...
ben kendi adıma bu şiirden çok şey aldım... Şaire teşekkür ediyorum...
saygılarımla
Sonra söz dizenler,insanları öven veya yeren bu şairler. Bunların dili kılınçtan daha keskindir ve kalplerinin yolu ise kıldan incedir.Derin ve ince mânalı sözleri anlamak istersen, sözü bunlardan dinle, anlarsın. Iyice dikkat edersen,onlar denize dalarak, güher, inci ve yakut çıkaran insanlara benzerler. Bunlar methederlerse, bu metih bütün ülkelere yayılır: eğer hicvederlerse insanın adı daima kötü kalır. Ey kardeş, bunlara mümkün olduğa kadar iyi muamele et; ey dost,bunların diline düşme.Eğer kendin övülmek istersen, bunları memnun et; işte bu kadar. Bunlar ne isterlerse ver, hiçbir şey esirgeme; böylece bunların dilinden kendini satın al.? (1) Bu sözlerden şairlerin öven ya da yeren kişiler olduğunu kolayca anlaşılıyor.
Yani eleştiri bu şiir değil gibi örnek ve benzetmelerle yapılmıyor..
Şimdi madem eleştiri durum buyurun eleştirelim ama eller vicdanda olsun ve şiir olmayana şiir değil densin bir görelim bakalım bu şiirn o şiir dedğil dediğimiz guruptaki yeri nerde...
Öncelikle eleştirmeyi hakaret olarak görmeyelim ve algılamayalım siz daha iyisini yazıyorsanız buyurun yazın bizlerde burdan sizi alkışlayallım....
(3)
Bu nedenle her şair eleştirmen olmak zorunda bırakılmıştır biraz da. Çünkü kendi şiir pratiğini kavrayıp geliştirmesi başka şiir pratiklerini doğru anlamasına bağlı olması bu zorunluluğu getirmiştir.Dünya şiirinin büyükleri tartışmasız örnektir bu açıdan.
Eleştiri (eleştirim, eleştirme) XIX. yüzyılda kurumlaşmaya, bir sanat disiplini olarak belirmeye başlasa da, ilk şiirle birlikte onun da var olduğunu düşünebiliriz.Bir şiirin beğenilip beğenilmemesini düşündüğümüzde, böylesi bir yaklaşımın yanlış olamayacağı görülüyor. Öte yandan şairlerin tarih içerisinde daha çok konumlarından kaynaklanan ve kültürel dayatmalardan yola çıkarak şiire ilişkin yönlendirmelere giriştikleri görülür. Bu örnekler eleştirinin fantastik yanı gibi görünse de önemsenmeli kanısındayım. XI. yüzyıl şairlerinden Yusuf Has Hacib (1018?- ?) Kutadgu Bilig adlı mesnevisinde öğretici bir tutum koyar ortaya. Şairlere ilişkin söyledikleri de oldukça ilginç sayılmalı: (2)
Bugün şiir eleştirisi yok dendiğinde bundan rahatsız olmamak gerek. Bu doğrunun rahatsız ediciliği nedense duygusal tepkilere, kişisel savunulara vardırıyor ilgili olanları. Oysa, oldukça açıklayıcı bir gerçek var ortada: Bir sanat disiplininden söz edebilmek için onun geçmişiyle sorunlarını gidermesi, geçmişi tarihselliği içinde açıklayıp kotlayabilmesi gerekir. Dahası geçmişin değerlendirilmesiyle, bu süreçte gösterilen eylemlilikle kendi ilkelerini edinmesi ve sistemleşmeye başlaması beklenir. Türk edebiyatında eleştiri disiplininin böylesine bir gelişimi yok. En çok da şiir eleştirisi için geçerli olmalı bu yargı. Neredeyse ilk insandan bugüne var olan şiirin gösterdiği değişimler, evirilmeler hiçbir zaman günü gününe saptanamamış; şairlerin geleceğin şiirin konusunda bir tasarımda bulunmalarına bir katkısı olamamıştır.Eleştirisiz bir şiirdir Türk şiiri. Bu yüzden olacak, bir şairin kendi bulduklarını fark etmesi bile çok zaman almıştır. Şiir pratiklerinin fark edilmemesi, ister istemez, gelişmeyi yavaşlatmış, bazen de rayından çıkmasına neden olmuştur. Kim ne derse desin, bugün yazıla gelen şiirin içerdiği bilgi açığa çıkartılmamış ve bir olanak olarak şairlere sunulmamıştır 1