Yanık Beyaz
Bir dostun yarasından geliyor sesim
Bir körün parmak uçları kadar hassas ve güçlü...
I-
-özlüyor insan doğrusu kalemin flu sesini...
Ayağa kalk şair
Bak martı
Bak eylül
Bak acı ve gölgesi aşk, yuva yapmış
Bir şiirin iç sesine
Ve sütten yeni kesilmiş zamanlar büyütüyor gözlerimin rahlesinde...
Gün yolu
Uzak bir şehir
Ve son gölgeden geçiyor adın
Uzak bir dilde susulmuş nazenin bir gonca buklesi gibi
Bir dudak kıvrımından düşüveriyor gamzemin avuçlarına
-Ve ben, hep aynı şehre uzak duruyorum
Martıları sen uçan
Denizi gözlerinde mavileşen
Gecesinde adın adın dolaşan
Yıldızları çekik gözlü / hep aynı nehre akan
O şehirde yüzün açan güller soluyorum
Rayihası sen kokan...
Ve!
Ben yine aynı senim
Hani o bildiğin eskici şiirleri yazan
Aşkın renklerini pigmentlerine ayırarak, eline yüzüne bulaştıran
Kendine kavgacı
Kendine küs
ve hayatı dikine koşan
Aklı senle yorgun
Senle dingin
-o kapısının kilidi kırk yerinden kırık, bir kalbin bekçisi...
Her bilmediğin
Bildiğin gibi işte
-Dil içinde, bin fil sürüsünü susturup da
Gözlerin lehçesiyle aşk demeyi, ar saydık...
Yaraya yâr
Yâr'a yanık beyaz dedik de, kara demeyi ar saydık...
II-
-özlüyor insan doğrusu kalemin kadirşinas sesini...
Dinle şair
Bu bir Leyla söylencesi
Aşk ertesi, sen dönencesi
Bak kelime cellatları cümleleri infaz ediyor yine
Göğün isyanı, yokluğunun karanlığında ağlıyor
Bir şiir bahşet parmak uçlarından süzülen
Harflerin yağmurlarından rahmet yağsın içimizin vahalarına
Gün yorgunu
Ketum yaraların tene bulaşmış izi var dolumlarımızda
Aşınmış bir yokluğa gamzeli sesler taşıyan / sen artığı
Gözlerinden bulaşmış ırsi boşluklarda büyüdükçe hançerleşen
Yatışmaz ağrılar birikirken duvarların ciğerine
Künyesine çiğ yağmurlar taşıyan şair
-bak!
Sen yorgunu dizeler kımıldıyor içimde...
-hani bir damla suyduk!
Bak ateşe râm oldu içimiz
Bu köz, bu duman, bak yanık al güller açıyor tenim
Sen yangınlarına...
Beklet soluğunu
Dönülmez sözlerden arta kaldım
Dünden kaldım sana, bugünden yaslandım
Tut ve ertele pişmanlıkları
Sicim gibi ömrüne düşen suçların ağırlığını indir omuzlarından
Senin sisin benim kırılma anımdır aynada
Çürüyor her güz ertesi sardunyalar
Ölüme yaklaşan her mevsim sende hayat buluyor
Yaşamak dediğin karlarda açan gökkuşağı gibi
Dudağında iç bükey gülümseyişi oluyor yüzünün
Ve...
Ben yine aynı biz
İçini bir ırmağın buğusuna hiç dökmemiş
Sana sancıyan kalbin kırık omurgasında
Hayatı enine yaşayan telaşlarla
-ve aklı senle kavgalı
Duvarları kırk yerinden yamalı bir ruhun yorgun işçisi
Her şey
Bildiğin gibi yavan
Bilmediğin kadar sensizlik sessizliği
-ve hiçbir zaman kadrajında
Aşka iflah olmayan binbir gece mafsalı...
III-
-ah, yanık beyazım
Eskiye küllenen aşk yansısı
Senden inen her kelime, dergâh-ı sancıya secde durdurur
Ne çok taş kesilir kavlim, dilim Lâl-i kalbe kefen soyundurur...
Gel!
Gök görmez bir yer bulalım
Aykırı bir yazgı bizimkisi / aşka oranla orantısız yazılalım Levh-i Mahfuza
Temmuz'2012
Fulya CODAL & Abdulkadir BOSTAN
Seslendirenler; Melek Kansu Koyuncu & Sinan Şeker
Fulya hanım okurken ve dinlerken çok keyif aldım. Sizin kaleminize Okuyanın dilene sağlık 👍👍👍👍
Gün yolu Uzak bir şehir Ve son gölgeden geçiyor adın Uzak bir dilde susulmuş nazenin bir gonca buklesi gibi Bir dudak kıvrımından düşüveriyor gamzemin avuçlarına
Nakış nakış doku gibi... Mükemmel...
Her iki yürek sesine teşekkürler...Var olunuz, sağolunuz...
Sevgimle.
Şiir, gerek kurgusu, gerek kelime ve cümle yapılarında ki sağlam örgüsü ile beğenilmeyi ziyadesi ile hak ediyor. Seslendirme de ayrı bir hava ve renk vermiş. Yürekten kutluyorum Fulya hanım bu güzel eserinizi...👍😅👍