Zenb
Şah damarımı törpüsünde incelterek karnını büyüten sineğe gücüm yeter miydi sanıyorsunuz?
Öksüz dağı omzuna atan paytak adımlarımın uçuruma zaafını dizginleyemezken...
O'nu görürsen söyle Kirâmen!
Düşseydim uçurumun kan kırmızı saçlarından,
Yusuf olacaktım,
Kuş olacaktım,
Sırtımı kesen Sufya'nın nefsinden kaçıp
Koynunda kırk tas matemli suda yıkanacaktım.
Ve cennette hurisine bakan şerefli mümin
Ağustosun sacında kavrulan başağın taze kalabilen tohumu
Sevabın secdeye başı dik uzanışı
Beyazımı dökülecektim avuçlarına,
Kimliğini kaybetmiş askerin yorgun zaferi gibi.
-Fakat; İçimi söküp boynuma muska diye astılar,
Canhıraş çığlıklarım, kapısında gökyüzünü başından aşağıya devirdi gün!-
O'nu görürsen söyle Kâtibîn!
Annem, gözlerimi kargalara oydurup firar ettiğinde
Arşa nokta olan benliğimin büyüdüğünü sandım.
Bıraktığı kederler vardı...
Islak ve jiletin paslı ağzı kadar keskin
Mutluluğun sansürlendiği karanlığın şakağında
Deliliği sabrından üstün dervişin
Kanıyla besleyip sızısında uyuttuğum.
Ve ben intiharı öğütlerdim düşe
Salyasını çamura gömen köpeğin sesiyle,
Gecenin düşük yaptığı kaldırımın mor sahnesinde
Gündüze saçılan ışığın küfürbazlığı ile övünen dilinin dikeninde
Kadınların baldırında konaklayan farenin sperminde.
Üç kuruşa sattığım kafasız akıl,
Veresiye düşerdi yazgımın üstüne
Umudu, cadı kazanında şifa arayan perinin
Hüzne müptela kanatlarında bulana dek...
Koşmak istedim;
Kum saatine çelme takıp
Tilkinin zikrine uymayıp
Çobanından kaçan koyun gibi
Kalbine akan nehrin gölgesinde saklı yeşile...
-Fakat; Etimden kopardıkları derimi bir davula örtü yapıp,
Sokak sokak ırzıma geçtiler,
Cinnetimin başına mermi ektiğim gün!
O'nu görürsen söyle Münker!
Yılanın şefkatli zehrini kasığında büyüten kalbi
Şehvetin lavlı ateşinde pişen kırmızının perdesi ardında kim terbiye edebilmiş?
Ki ben özgürce yaşanacak aşkın savaşını bir kazın kanatları altında vermek isterdim
Kıblemin boynunu büken korkakların
Vicdanında büyüyen siyahı rüzgârın önüne dökerek.
-Zihni hiç yaşlanmayan balığın her gün yenilenen fikriyle seviyorum seni!
-Beni affet.
-Fakat; Sırtımı eşeleyen baltanın tohumları fidan verdi de aktı,
Aşk boyumu aştığı gün!-
O'nu görürsen söyleme Nekir!
Kuru otlarımın arasına düşürdüğü adı,
Cesedimin kanserli dudaklarına sızıp ölümü avuç avuç yudumlarken
O'nunla, Adem soyundan doğan iblislerin var olmadığı
Herhangi bir zamanda yaşayacağıma şahadet getirdim.
Şimdi sen söyle dört meleğinin huzurunda
Yakarışıma tanıklık eden Tanrı'm
-Hangi dine şirk koştum da, bir avuç günahla sevabıma peşgeç çektin?
Oysa;
Renk(siz)dim
Dil(siz)dim
Din(siz)dim
Kefen(siz)dim
B e n d e O'n l a r g i b i y d i m,
D o ğ d u ğ u m g ü n.
'' zihni hiç yaşlanmayan balığın her gün yenilenen fikriyle seviyorum seni''
tebrikler çok güzeldi....
akli doyuran kelimelerin birbiriyle raksi...
Sevgili Hakan ; bunca aradan sonra seni görmek , içini okumak ne güzel. Şiir olup gelmişsin , ne hoş geldiğini de anasayfaya düşerek göstermişsin. Gönülden tebrikler.
uzun zamandır şiirlerinizin takipçisiyim.. yeni şiirinizi nice zamandır bekliyordum.. özlemişim bu şiir kokusunu
kesinlikle doğru seçim....
tebrikler ve teşekkürler...
güne yakışan şaire sevgiler👍👍👍