21 gram peygamberlik
Benim olanlar, sahip olduklarım, yaşadığım anlara ortak olan... Lakin, içten içe kendi kendime yarattığıma inandığım ?şeyler? insanlar, eşyalar, düşünceler, fikirler... şeyler işte...
Her biri bir ötekini tamamlayan ?şeyler?. Kendime yarattığım bir dünya ve yarattığım dünyanın ortasında kendimi peygamber ilan ettiğim bir vaha ya da çöl burası.
Evet ben bir peygamberim. Ve dünyamda; babalar var, analar ya da sevgililer ya da arkadaşlar ya da kardeşler, dostlar ve şeyler var...
Benim peygamberliğim, sadece beni seveni sevmek. Sevmeyeni yok saymak. Sadece ulaşabildiğim,dokunabildiğim ya da görebildiğim şeylerin benim olduğunu var saymak. Düşünmekten korkmadığım fikirlere sahip olmak. Kendime yarattığım o vahada sefa sürerken uzlaşamadığım düşünceleri fikrimin sığ ormanında, kırmızı bir gül değil, onun yerine ayrık otu yapmak. Bencilliğim, umursamazlığım, şeylerim... Benim var ettiğim her şey, peygamberliğimin teyidi...
Dönüp kendime bakmaktansa etrafa bakarak zaman kazanmayı tercih ettiğim anlar, en uç noktalarda bile ruhumun ya da bedenimin sefasına araç ettiğim şeyler, yaşadığım anın içinde değersiz olan, değersiz kıldığım, lakin bütün o değersizliğin altında, değer taşıyan her şey benim peygamberliğimin teyidi.
Umutlarım, geleceğe dair beklentilerim... Ya da, sevmek yerine, çok sevilen olmayı tercih etmek. Bir babanın en sevdiği çocuğu olabilmek, dostun en iyi dostu olabilmek, annenin bağrına bastığı en değerli çocuğu olabilmek, hakimiyetim altındakini ya da bana hakimiyet kuranı bile, sefam için kullanmak...
Yaratanın en sevdiği şey olabilmek ya da evrenin var oluşundaki en değerli şey olduğumu hissetmek, herkesin sahip olduğu, benim olmayan şeyleri başka suretlerde aramak...
Herhangi bir genç kızın babasına olan sevgisinden bile daha çok sevilmeyi istiyor olmak...
Aşık olmak, aşkını herkesin yaşadığından farklı bir aşk olarak görmek... Yaşamak gülmek, herkesin yaptığının aynısını yapıyor olmak...
Benim peygamberliğimin teyidi...
Bir yerlerde, başka peygamberlerin yaptıkları ?benlik? savaşlarında ölen çocukları, insanları sırf bizden uzakta diye görmezlikten gelmek ya da peygamberliğimizin sırf vicdanlarımızdaki acısını dindirmek için o çocukların, insanların yaşadığı acıları görmek...
Bizden olanı sevmek, acısına merhem olmak. Bizden olmayanın yarasına tuz basmak. Komşusu aç iken tok, hatta şehvetin içinde kaybolarak yatmak... Madde için yaşamak ya da peygamber olduğumuzu teyit etmek ve bu hissi tatmin etmek adına maneviyat için yaşamak...
Ölümü bile-bile, her anın, geçen her zamanın bir anı öldürdüğünü göre-göre hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşamak. Tam tersini yapmak; kendimiz için kurduğumuz o dünyadaki, peygamberliğimizin baki kalması adına eserler bırakmak. Arkamızda hatırlanacağımız bir bizi, peygamberliğimizi bırakmaya çalışmak.
Bizim peygamberliğimizin teyidi...
Bizler her birimiz, birbirimizle ve kendimizle, dünyamızda koruduğumuz ?peygamber kimliğinin? saltanatı adına didişip duruyoruz. Aynı vahanın içinde en güzel çiçek olmayı, en köklü ağaç olmayı, en değerli olmayı isteyen ve bunun için savaşan, bunun adına bazan ezmeyi, bazan ezilen taraf olmayı tercih eden, bazan egemen olan bazan egemenlik altına alınan, bazan bu uğurda ölen ya da bunun için yaşayan 21gramlık sahte peygamberleriz...
Ve sen, 21 gramlık sahte bir peygambersin. Yaşadığın her şey, isteklerin ya da yaşamını idame etmek adına gereksinim duyduğum şeylerden ibaret. Senin tercihlerin peygamberliğinin teyidi. Korkuların, aşkların, şehvetine ya da sefana alet ettiğin her şey. Senin 21 gramlık sahte peygamberliğinin teyidi.
Ve ben-sen, yeni bir güne başlıyorum-başlıyorsun. Aynalar yalan söylemez derler. Evet, yalan söylemiyor. Avuçlarımın içinden kayıp giden anların arkasından bakmaktan başka yapacak hiçbir şeyim yok-yapacak hiçbir şeyin yok. Dünden baki kalan nedir ki? Artık etrafa bakmaktan yoruldum. Kendime bakmayı tercih ediyorum. Gizli kalmış gerçeğimi-gerçeğini, seni görüyorum. Kendimi görüyorum. 21 gramlık peygamberliğimizi görüyorum...
İşte o an benim-senin, gerçeğe aydığım an oluyor ve aslında yaşadığım her hüzün, her acı, mutluluk ya da yaşanan anların tümü, sahte bir peygamberin varoluşunun, yok oluşa geçtiği an oluyor. Ben yok olmadan-sen yok olmadan, toprak olmadan 21 gramlık bu yük üstümüzden kalkmayacak. Bu dünya benim ve ben 21 gramlık sahte bir peygamberim.