Acaba Neden
Yıl 1875 daha henüz kimse farkında bile değil ama ülkeye adım atılmış. Yani işgalin başlangıç yılları! Bu süreç 1968 yılındaki krem çikolata atılımıyla devam ediyor.
Daha bitmedi!
1984 yılında yeni bir ürünle piyasa daldılar, dalmakla kalmadılar milletin canına okumaya başladılar. O yıllara kadar asırlardır hayatımızda olan “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” atasözümüzü bile rafa kaldırdılar!
1986 yılında ilk çikolatalı toz içeceği ülkenin tüm bakkal ve o zamanın yeni moda “süper marketlerine” serpiştirdiler! Artık, ülkenin damarlarında dolaşan kana “karışım sürecini” hızlandırdılar!
Yıl 1989 ülkenin birçok insanı pek de alışamadığı bu tatlara daha kolay uyum sağlasın ve yabancılık çekmesin diye dozajı arttırmaya başladılar!
Kahve kremasını icat ettiler!
Yıl 2001’i gösterdiğinde yine, yeni bir icatla artık son darbeyi indirdiler ve piyasaya “üçü bir arada” diye içinde nasıl bir kimyasal karışım olduğu henüz laboratuvarlarda çözülemeyen ama sıcak suya katılarak kolayca çözülen içeceği pompaladılar!
Biz eskiden, diye, başlayan sözlerimiz sadece gerçekten eskide kalmış oldu, bir ülkenin kültürüyle dalga geçtiler! Çünkü artık karşılarında durabilecek hiçbir güç ve marka kalmamış, ülkem insanı alıştırılmıştı!
Aynı şeyleri birçok üründe yaşadık, bu sadece bir örnek olarak karşımızda şu anda!
Kendi değer ve markalarımız için, yok, sağlığı öne sürdüler, yok, imalat koşulları çok kötü dediler, medyayı, gazeteleri, televizyonları paralarıyla satın alarak, zaten balık hafızalı olan bizleri, bir güzel evire çevire zehirlediler!
Oysa gerçekler her konuda olduğu gibi ülkemde aslında çok farklıydı!
Kendi ülkelerinde üretilen ürünlerin, sadece markalarını ülkeye taşıyarak, ambalajlarını kullanarak, malın da, gıdanın da en kötüsünü bir güzel itelediler!
En iyi fiyata, kendi üretim kalitelerine kıyasla, en kötüsünü süslediler, püslediler ülkeye bir güzel üflediler!
Biz o aralar, içimizdeki üfürükçülerin, cami minberlerinde salya sümük ağlamalarını ve saçmalamalarını dinliyorduk! Sadece sıradan vatandaş değil, devlet adamlarıyla, bakanlarıyla, müsteşerlarıyla, Ahmediyle, Mehmediyle bir güzel avutuluyorduk!
Bu zaman aralığına denk gelen gençler ve orta yaş kuşağı da “kahve” yerine kaktırılan bu toz karışımını, ayrıcalıklı ikram ve içecek olarak benimsediler! Her içilen kupayla, neler kaybettiklerini asla bilmediler, öğrenemediler! Belki de hiç öğrenemeyecekler!
Gelelim günümüze, aldığınız o hazır toz içeceklerin içindeki kahve oranına bu güne kadar hiç baktınız mı?
Size toz karışımlı bir içeceği bardağa koysa birisi, üstende marka falan filan bir şey yazmasa içer miydiniz?
Büyük bir kitle içmezdi, şüpheye düşerdi, acaba içinde ne var diye merak ederdi!
Ben şimdi size ne diyeyim?
Vatandaşa “kahve diye, başka bir şey sokuyorlar, vatandaş da hem kendi içiyor, üstüne eşine dostuna, anasına, babasına, evladına, kuzenine muzenine” ikram ediyor!
Kanser artıyor değil mi, kısırlık da öyle, kabızlık da, kansızlık da daha sayayım mı?
Şeker hastalığı yapışmış yakamıza bırakmıyor, kolesterol denen bir illetle boğuşmadan yaşayan kimse kalmamış gibi, kime sorsan bir kronik rahatsızlık!
Dahası da var psikolojik buhranlar, daralmalar, kasılmalar olduğu yere sığamayıp kayışı sıyıranlar!
Acaba neden?
Çok manidar bir yazı Muhammed Kardeşimden... Evet biz de çocukluk yıllarında o gazlı içeceği kolayı, kimselere sormadan etmeden içtik, içirdiler bile bile hem de güle güle... Marketlerde satılan bir çok ürün kola gibi, patates cipsleri gibi, kanserojen madde içeriyor, biz de bunları çocuklarımız yedirip içiriyoruz. Sade bu olsa iyi, meyve sebzelerde hormonlu, çabuk büyüsün diye basıyorlar hormonu... Dikkat ettiniz mi şimdilerde tavuk etlerinin bile tadı yok, nedeni belli... Yüz yıl önceki kanser hastalarını oranına bir bakın, bir de şimdi ki oranlarına bir bakın. Aslında insan kendi eliyle kendini ateşe atıyor, iş işten geçti mi de çok geç olacak... Kutlarım güzel yazını yürekten...