Acılı İskemle
Acılı iskemlede oturuyordu seven. Kalp tufanı olmuştu; volkanlar, tsunamiler depremler geçmişti sanki yürekten. Aldığı nefes faili meçhul cinayete kurbandı, ara ara duruyor ara ara yaşaması, yaşatması gerektiğini hatırlıyordu.
Yoktu; sevilen... Duran zamanın sırılsıklam ettiği bu hadisede acılı iskemleden düşüyordu seven. Kalbi paramparça, bedene hizmet eden güzellik tarumardı... Uzun yıllar devrilmişti, miladı dolmuştu beklentinin. Güneş ise ilk istasyonda ayrılmıştı.
Kaldıran olmadı seveni. Yerinde burkuldu için için... İçi intihar köşesi, dışı ise yaralı sokak... kimse uğramadı bu sokağa ve kimse sahip çıkmadı sevene.
Cebinde bir liralık umut kalmıştı onu da bir sakıza hiç etti işte. Yağmurdan korkardı ısıtanı yoktu sevenin. Neden korkmasın?
Şarap dökülen yapraklar dallarından kıpkırmızı bir şehvetle kopmuşlardı, ağaçlar yeşermeyi, sevmek ise sevende durmayı unutmuştu.
Acılı iskemlesi kırıldı sevenin. İskemlenin sesinden yürek sesini duymadılar. Payına düştü kalbine düşen gitmek.
Seven, kendinden gider.
Sevilen, sevenden takvimleri çalar.
Aklının apaçık kimyasında kalbinin mumuna bir mum daha ekler; kutlanır.
Yıllar coşar...
İlk merhaba deseni şükür maksadına erişmişken çok yıl olduğunu fark eder seven.
Eseri hiçe dönmesin diye dükkanı ateşe verir.
Yürek oracıkta tarumar...
Sorsalardı söylerdi seven.
Onun kalbi sevmekten başka bir çare bulamamıştı.
Kuru gül, bahçesinde soluk verir sevenin.
Tamamdır gelip alabilirler enkazını sevilmeyenin...
Acılı iskemleden sözcükler çıktı.
Ölüm döşeğinde son bir arzu işte...
“Oturmayın” dedi; burası sevmeyi bilmeyene yakışmaz. Üstüm başım harap köşesi, bir daha burada sevmek barınmaz.