Adalar Gece ve Yakamozlar
Bütün bir gün süren yağmur, az önce dindi. Gökyüzünün griliğinde beyaz bulut kümelerinin geçişleri seyrediliyor şimdi. Pencereye yanaşıyorum, şiddetli yağışın son damlaları yavaş yavaş camı terk ediyor. Yeni güne başlayalı henüz onbeş dakika olmuş,dikkatle baktığımda süzülen damlaların arasından, caddenin başındaki yaşlı çınarın dallarının rüzgârla sevişircesine dans ettiğini görebiliyorum.?Bir kahve almalıyım? diyorum ve balkona çıkmalıyım.Geceleri uyuyamama halim epey kronikleşti, keza sahura kadar nöbetteyim bu aralar.?Evet evet balkona atayım ben kendimi yine, nede olsa oradan görebiliyorum artık adaları ve açıkta demirlemiş yük gemilerinin ışıklarını.Aşk gibi bir görüntü bu beni kendine sürekli çeken, tarifsiz bir keyif aynı zamanda.
Eskiden olsa, evin bütün camlarından bu güzelliği görebilirdim, hemde Bostancı'dan ta tuzla'ya.Malesef bu betonlaşma rezaletinden sonra sadece balkon kaldı bana, ne acı .
Ocağa su koymuştum kaynamış olmalı.Mutfağa kahveyi hazırlamaya giderken ,kızımın oda kapısının aralık olduğunu görüyorum.İçeri bir göz atıyorum, cimcimem benim nasılda uyuyor, melek gibi öylece.Üzerindeki örtüyü düzeltip çıkacakken yeni aldığım spor ayakkabıları gözüme ilişiyor, o an aklıma geliyor akşamüzeri söyledikleri; ?Babacığım yirmi beş ytl. Rica edeceğim? ?Ne yapacaksın bakalım parayı? ?Beden eğitimi dersi için eşofman takımı alacağım, okuldan alınıyormuş.?tamam sabah masanda olur?
Sahi ya unutuyordum ben onu.Önce cüzdandan parayı alıp masasına,bir buseyide yanağına bırakıp odadan çıkıyorum.?Oho kıpırdamadı bile amma yorulmuş okulda.?
Kahvemi alıp balkona çıkıyorum,önümde büyükadanın ışıkları belli belirsiz biraz puslu hava ve rüzgâr tenimi ısırıyor.Sırtıma bir hırka alsam fena olmazdı ya neyse.Bir uçak tam büyükada'nın üzerinden Sabiha Gökçen'e alçalışa geçmiş.İlk uçağa binişim aklıma geliyor onun süzülüşünü izlerken, çok korkmuştum ilk seferinde tamam dedim ölüyorum ben ,kalbim duracak,sonra alıştığımda kendi kendimle alay ettim hep.Uçağın ışığı denize yansıyor yakamoz oluşturuyor biraz ileride demirli iki gemi var,onların ışıkları daha da güçlü yansıyor demek heryanları kızıl bir ışık huzmesinde, çok güzel görünüyor.Yine böyle bir gecede yaptığım çılgınlık aklıma geliyor ,sanırım geçen yıl eylül'deydi onca mesafeyi yağmur altında yürüyüp sahilde gün ışıklarına merhaba demek,yolda bulduğum o çınar yaprağına bütün ümitlerimi yüklemek ve birkaç damla gözyaşıyla sonsuza yolcu etmek ah! Ah!
Bu gece yürüsem mi yine ? yok olmaz yürüdüğünde sabahı o her zaman oturduğum kendimi bulduğum bankta karşılamalıyım , oysa sahurda eve dönmüş olmalıyım.
Ertelemek en iyisi ,zaten lüfer zamanı yakın gece kaya tepelerinde balık avlama zamanım geliyor.Takımları alıp kendimi adalar manzaralı, sonsuzmuş gibi görünen o gökyüzünün altına atmama ,dalgalarla dertleşmeme de az kaldı.Ben sadece İstanbul'un o yüzünü seviyorum , sakin, bakir, kalabalıktan uzak ve huzurlu gecelerini seviyorum.
Balık dedim de ben bugün akvaryuma hiç bakmadım ,yemlerini veren olmuş mudur ki?
Neyse az biraz vereyim ben, neme lazım aç kalmasın balıkçıklar.Zaten şimşekler uzaklarda gökyüzünü yine aydınlatmaya başladı sanırım birazdan yine sağanak bastıracak.
İçeride balıkları beslerken bir yandan da düşünüyorum;?burada besle orada tut? bu ne tezat ?,neyse balık beslemekten bıkarım belki ama balık tutma keyfinden asla.
Balkondan içeri geçerken perdenin kapıya sıkıştığını fark ediyorum ve düzelmek için doğruluyorum, işte o an pencereden benim arabanın yanık duran geri vites ve gösterge tablosu ışıkları ile gözgöze geliyorum.Panikliyorum elimde değil az önce yanmıyorlardı, hem üç gündür arabaya binmedim de, hırsız mı girdi ne.Hırsızın ne işi var benim hurda da diye teselli veriyorum bir yandan da anahtarı kapmış merdivenlerden hızla inmeye çalışıyorum.
Kahvehane olan alt katta millet halâ sohbette oysa, kim cesaret edebilir ki bu durumda, böyle bir şeye kalkışmaya demeye kalmadan ,kahveci çırağı Zekeriya ile burun buruna geliyoruz.
?Abi diyor vallahi ziline basmaya gidiyordum bende? Senin arabanın ışıkları biranda yandı ,içerisinde kimse yok hayret.Bu arada kahvehaneki masada çay içip sohbete devam eden tanıdıklar da muhabbete katılıyorlar.Ya diyorum? tam otomatik arabadır benimki ,kafasına göre takılır, az sonrada kendi başına manevraya kalkarsa şaşırmayın ha.? Gülüşmeler oluyor haliyle.Kahkahalara elinde çayı ile kapıdan çıkan bizim Trakyalı Osman ağa bir anlam verememiş olmalı ki, soruyor; ?Noluyu ba kızanım ? ne gülüşürsünüz öyle mahalle karıları gibi.? Zekeriya patlatıyor espriyi ? İlker ağabeyin araba kendi başına çalışmış Osman amca.?
?yapma be sahimi ulen u kadar utomatiği çıktımı be bunların breh breh breh,bizim zamanımızda üküz arabasından başka yoktu ba.? Varın siz düşünün cümbüşü tam ortaoyunu.
Tüm bunlar olurken aracın ışıklarının neden yandığı hakkında teorileri eliyorum aklımda biryandan.Aracın başına gittiğimde elde kalan teorinin doğru olduğu anlaşılıyor.Gündüz aşırı yağan sağanak kaputun altındaki sigorta tablosunun aralık bıtaktığım kısmından girip kısa devreye sebep olmuş.Bu saatte şimdi hiç uğraşamam akünün kutup başından birini söKüyorum kapıyı kilitleyip yeniden dönüyorum.Aslında alışık olmam lazım bu gibi ilginçliklere ki geçen yıl Ağva seyahatimde de aynı teraneden bu defa araç stop etmemişti.Az buz da değil bir hafta sigorta tablosu kuruyana kadar hep aküden durdurmuştum.Az eğlence çıkmamıştı tabi millete yine ,olsun severim eğlendirmeyi milleti zaten.Değiştirmeli evet ama hangi parayla,aslında isteyen oldu hemde iki ayda iki defa.İyide yenisini alamadığım sürece eskisi de yeni değil midir? Hem ben onsuz geceleri nasıl çıkacağım balığa ?
?Zekeriya bana bir çay kap bakalım?,?tamam ağabey hemen? masadakiler ile biraz sohbet ettikten ve çayı içtikten sonra izin istiyor ve kalkıyorum.?Hayırlı sabahlar olsun beyler, görüşürüz? Elimi cebime atacak oluyorum çay parasını vereyim diye pjamalar ile inmişim ne gezer para. Hadi diyorlar yürü anca gidersin ne parası.
Apartman ile daire kapısı arası o üç katı bir kedi sessizliğinde parmak uçlarımda çıkıyorum.
Saat 03.30 zaten milleti rahatsız etmemek lazım.Gerçi uyansalarda fena olmaz hani az sonra davulcu tokmağı davuluna gelişigüzel indirmeye ve geceyi katletmeye başlar nasıl olsa.
Be adam biz küçükken davulcu geçerken cama yanaşır camı açar mani söylettirirdik.Benim kız sabahları? baba bu adamı çok mu aramışlar?? diyor hep ne bileyim kızım bilsem.
Hey İstanbul her şeyin değişmiş ,eski halinden eser yok, her yanın beton yığını,her cadden ,sokağın insan yığını.Bitirdiler seni İstanbul neyse , sahuru yemeli ve yatmalı, sabah o tanımadık solgun yüzler kalabalığına katılıp, rutin olarak işe gidilecek, ömür bir gün daha törpülenecek.Zaman denen değirmenin dişlilerine bedenden ,ruhtan bir şeyler daha teslim edilecek, gerçi sen teslim etmesende o alır ondan iyi öğütücümü var, yüzümdeki çizgiler şahit.
Sabah ola hayrola ...
Denemeler 25/09/2007
04,30 İstanbul/Anadolu yakası
Ne dünya ne insan aynı kararlılıkta direnemiyor hayata Sürekli bir değişim içinde artıyor geçmişe dair özlemlerimiz Lakin her haliyle tadını çıkarmalı hayatın...
Tebrikler İlker bey Şiirleriniz ve denemeleriniz için teşekkürler