Adalet Mülkün Temelidir
El, sahibi olduğu mülkü sayesinde takdir ve kader kavramlarıyla birlikte bizim üzerimize öğrenilmiş çaresizliği enjekte eder. Bununla kalmaz insanın emeğine, insan bilincine yabancılaşması üzerindeki kaybettirme korkusu olan rızk, nasip kavramıyla üzerimize-üzerimize gelir. Yani El sistemi hep bizim kaybetmemiz üzerine sarmalayışı inşa etmekle; adaleti de buna göre inşa eder. Şu halde El'in adaleti bize kaybetme korkularımızı öğrenmemizdir.
El, girdiği bu yolla; tüm kötülüklerin inşacısı olmasıyla birlikte hep kötülüklere maruz kalmamızdaki çaresizliğe hitap eder. Kendisini bizdeki bu kaybetme korkusu üzerine bina eder. İmgelerle de bunu kontrol eder. İmgeler somuttan soyuta ve soyuttan somuta doğru olmakla yerine göre bir kullanımdır.
El'e göre olur adalet kavramı bunlardan biridir. Oysa herkese göre olukla kaybetmeme olan adalette vardı. El'in ilahi döneme göre kaybettiren bir süreç olması nedenle El kendine 'Ben El Adl'ım diyordu. Oysa ilahi dönem, kendisine; adil olup olmamayı söyleme gereği bile duymuyordu.
Çünkü ilah adaletsiz olur yansıma durumlarına izin vermiyordu. El adaletsiz durumlara izin verdiği için 'adilim' deme gereği duyuyordu. Biz; nasip, rızk, kader, takdir diyen El süreçleri dağılımlı öğrenilmiş çaresizliğimize bakaraktan; 'herkesin ortak kullanımlı emeğinin toplumsal güç üzerinde paylaşımlar yapmasına bakarak; herkese göre olur ihtiyacın temin edilir olduğu dönem duruma, adalet diyorduk.
Yani aslan olmayan insana, aslan dememiz gibi adalet olmayan adaletsizliğe de adalet deyip aslında adaletsizlik üzerine yeni adaletsizliklere neden olur on binlerce tez yazmakla; tezlere adalet diyorduk.
El ile göze sürülmekle çekilen şey illüzyondu. İllüzyon emekler denkleşmeli eksen üzerinde toplumsal gücün kullanımı olan adaleti; mülkün temeli yapmakla, El göze ve akla illüzyon yapıyordu. El illüzyonu bu mantık içinde insanın düşünmesini öğretilmiş çaresizlikle de iğdiş ediyordu.
Neydi El mantığı? Adaleti mülkün temeli yapmaktı. Mülkte lütuf ve ihsanlarda bulunmakla kulluğun sadakatini ortaya koymaktı. Öğreti ve öğrenilmiş çaresizlik bu cümlelerin adım adım açılımı içinde olacaktı. Ne var ki sadakati durumlar, bıçağın kemiğe dayandığı yerde nankörlüğe dönüşüyordu! El "insanlar nankör oldular" diye kulun nankörlüğüne köpürür oluyordu.
El takdiriyle oluşan yoksullaşma süreci; El gibi olmanın varlıkla olma sürecine dönüşmesiyle isyanlar oluyordu. El bu asiliğe barbar bağırıyordu. Bu tür El anlayışlı nankörlüğe ve isyanlara karşı El'in, kendi varlığını ve kendi El mülkünü koruması için adalet gerekiyordu. El'e göre asilik olan süreç; kullara göre kutsal isyandı. Özgürlüktü. Adam olmaktı.
El adaletle mülkünü ve statüsünü korurken; kullarda adaletsiz olmakla El'e kaptırdıkları emek güçlerini kıymık-kıymık alıyorlardı. Bu durumda kul; gasptaki kendi emek gücüne saldıran emekçiydi.
Adalet, hiçbir zaman kendilikten adalet olur bir durum ve gerçekleşme değildi. Adalet, El'e göre olur anlayışla ortamdaki sömürüyü meşru eden kâr düzeniyle dizayn etmektir. El'e göre olur anlayış neydi?
Kuralar çekilmişti. Çekilen iradi kuraya göre kimi mal mülk sahibi olmuştu. Kimi de mal mülk sahipleri içine kul olmakla, efendinin malı mülkü olmuştu. Yani 'insana nasipten fazlası yoktu' Bu kaybettirme olan tam bir öğrenilmiş çaresizlikti. Çaresizliği öğrenir kul olur anlayış içindeki adaleti de adalet yapan ölçme değerlendirmeler bize skala olmuştu! Zenginliğin ve yoksulluğun bir kader işi olmakla, El takdiri olmasına inanmak, çaresizliğin kendisiydi.
İnanmak yetmezdi. Bunları her değer yargılı inşa temeline ritüel ve eylem oluşla oturmak gerekirdi. İnsan rızkı için çalışıyordu. Rızka şükredilmeliydi. Ritüelleriniz bile varlıklı veya yoksul oluşunuz üzerine oturuyordu. Yani El mantığı üzerine oturuyordu. Sadaka verip, kurban kesip; öte dünyasını ihya etmek fakirin işi olamazdı. Veren el alan elden üstündü. Hamiyetli hayırsever(!) yurttaşlık vs. zenginin işiydi.
Adalet te bu mülkün temeliydi. Nankörle, isyanlar; El'in kendi kusurlarından kaynaklıydı. El'in adalet dediği anlayış adaletsiz süreçlere kapı aralar olmanın yol süreçleriydi. İnsanlar kendi emek ürünlerine doğrudan sahip olup; kendi emek ürünlerini yemeleri yerine; El takdiri üzerinde rızk yemeleriyle El'in lütfuna karşı (!) nankör olmuştular.
Yine insanlar El'in yaptığı lütuflar da ve El'in devletli olma sırrının içinde, kendi emekleri olduğunu görmekle; emeğine sahip çıkmak istemesi de, El'e isyan olukla söylendi. Yerildi. Azma oluşla söylediği bu uyanış zulme uğratıldı. Yetmediyse bu uyanışa (nankörlüğe) cehennem gösterildi.
"Adalet mülkün temeli"ydi. Yani adalet sizi fakir yapma üzerinde, El mülkünü korur olmanın sert bir hükmüydü. Böyle olunca da adalet sizi; El mülküne karşı (mülke karşı) nankör olmaktan koruyordu. Emeklerinizin yürütülmesiyle El olan mülk sahipliğine karşı sizi, isyan etmekten korumanın temeliydi! Koruyamazsa sizin hırsız, servet düşmanı olmanızla adalet size gereğini yapıyordu.
Kimlerin neyi temsil ettiklerini bilmezseniz tecavüze uğradığınızda bir kerecik olmakla bir şey olmaz demeyi de anlayamazsınız. Çünkü tecavüz olan yer mülk durumu kapsamında olmadığı için bu şekilde yorumlanması El adaleti içinde vardı. Ya da siz tecavüzcünüzle evleniyordunuz.
Hiç hırsızıyla mal mülk ortaklığı (evliliği) kuranı gördünüz mü? Siz bir kere banka soymakla, ilk kez yalı soymakla makul ve mazur görülen duydunuz mu? Siz bir kereliğine bir dilim baklava çalarsanız; yarın baklavayı tepsiyle çalacağınız için yaptıklarınızda size had (El hakkı olan ceza) vardı.
Kendi emek gücünüze sahip çıkma isteği, servet düşmanlığına çıkıyordu. Bunda anlaşılmayacak bir şey yoktu. Servetin kaynağı, sahip çıkamadığınız kendi emek güçlerinizdi. El servetinin temeli olan emek gücünüzdü. Siz bu emek gücünüzü El'den istemekle; El'in elindeki rızk verme kozunu El'in elinde almış oluyordunuz. El'in kızdığı buydu. El bunu doğrudan söyleyemezdi. El kendisine göre yaptığı mülkü had ile kutsadı. Sizi de kutsal kıldığı servetinin düşmanı olmanızla suçlar. Bu gerçek ancak böyle söylenirdi.
Adalet mülke göreydi. Yani adalet mülk sahibi seyitler, mülk sahibi meliklere vs.ye göreydi. Daha açığı adalet servet sahibi zengine (El'e) göreydi. Sizlerin can mal tasallutlarınızı koruma algısını veren adalet tümden El'in ortaya koyduğu düzensizliğin kendisidir. Yani El'in düzensizliğinin süreç içinde kesikli ve sürekli olmasıyla sizin de her tür gaspa, darba, can mal tasallutlarına duçar olmanız kaçınılmazdır.
Yani El adaleti, zenginlere serveti olası kılarken; bozduğu düzensizlik içinde sizlere de sürekli can mal güvensizliği olmanın adaletsizliğine de; adaletle olacaktır. Altı bin yıllık biçimlenmenize (format atılma sürecine) damga olan bu düşünme mantığı içinde çoğumuzun bu konuyu anladığı kanısında değilim.
Adalet kendilikten doğada olan bir ölçüye göre gerçekleşme değildi. Adaletin nasıl olması gerekişini eğer iradi iseniz sizler belirler oluyordunuz. Yani siz derken, mal-mülk ve irade sahibi olan zenginler belirliyordu. Şöyle söyleyeyim. Adalet insan etkimeli sistem içindeki düzenleten süreçlerin izanımıza temel olmasına göre adalet olurlar.
Haldeki sistem herkesin değil, sadece El olan kişilerin mülk sahibi olmasını öngörür. Herkesin mülk sahibi olduğu yerde zenginler yoktur. El bunu çok iyi bilir. El, zaten herkese göre olan böyle bir yapının içinde çıkmakla; herkese göre olmayanı; herkese göre olmayan etmek için ortaya çıkmıştı.
Şimdi adalet neydi? Ya da adaleti nasıl ihsas edecektik? Adaleti, herkese göre olmayı mı kendimize temel yapacaktık? Yoksa herkese göre olmayan adaleti mi anlayışımıza terazi yapacaktık. Eş deyişle biz herkese, herkesin emeğine göre olan denkleşmeye mi adalet diyecektik? Yoksa emeğin sömürüsü olukla, herkese göre olmayana mı, adalet diyecektik?
Herkese göre olukla gerçekleşen nimette de, külfette de ortak olan süreç te bir adaletti. Herkese göre olmayan nimetle külfet içinde bana değmeyen yılan bin yaşasın deyişle, mülke temel oluş ta adaletti.
Şunu unutmayın ki mülke göre olan adalet içinde sizlerin her türlü tecavüze uğramanız kaçınılmazdır. Adalet tecavüze uğramamanız için değildir. Çünkü bu tecavüzlerin tümünü; sistemin kendisi ve kendi adalet sistemi yaratır. Eş deyişle bu sisteme adalet olan izan nedeniyle tecavüzleri yaratır.
Şöyle ki; sistemin adaleti içinde birinci kural başkasının malına tecavüz edip çalmayacaksındır. Ama sistem kişisel zenginliği yaratmak için birçok başkasının emek gücünü yürütme içinde olmakla tecavüz etmek zorundadır. İşte bu kısım örtüktür.
Siz, sistem içinde; yoksulluğu fakirliği inşa edip buna alın yazısı, fıtrat deyip sömürüyü meşru kıldığınız anda; cinayetler de, hırsızlıklar da kaçınılmazdır. Yani bu andan itibaren adaletli de olsanız; adaletsiz de olsanız cinayet, hırsızlık, kendisini satma, hile, aldatma, yalan vs. olukla her tür kaçınılmazları önleyemezsiniz.
Zaten adalet yoksulluğu kaldırmak için de değildir. Elbette program ve siyasetlerde bunu böyle söyler. Duruma göre belli ölçüler dışında yoksulluğu kaldırmaya egemenler de izin vermez. Eğer durum böyle olsa bu sistem kimsenin fakir olmadığı sistem içinde çıkıp gelmezdi.
Sömürü gökte zembille inmemişti. Sömürü El sürecinin kendisiydi. El sisteminin kendisi olan sömürü adaleti de, sömürü olmak zorundadır. Aksi halde yoksulluğu kaldırmak demek El adaletinin kendi kendisinin intiharı olurdu.
Mal kavgası nedenle olan cinayetlere ceza vermek, adalet değildir. Siz bunu adalet olukla görüyorsanız diyecek bir şeyim yoktur. Aksine adalet, cinayet yoluyla mülke tecavüzü önlemenin yoludur. Cinayet, cinayet işlemek için, sistemin tanımladığı adaletsiz duruma düşmek için yapılmaz. Cinayet altında mutlaka paylaşım savaşı vardır.
Değilse mal mülk kavgası bu sistemle; bu adalet olduğu sürece hiç bitmeyecektir. Hiç bitmeyeceği gibi bu sistem ve bu adalet te, bu bitmeyecek olanı üreten hep kendisi olacaktır. Zaten mülke temel olan adalet; adalet olsaydı altı bin yıldır insanlar birbirinin gözünü oyar mıydı hiç?
İnsanlar birbirinin gözünü oydukları için adaletsiz olmuyorlardı. Aksine emeklerine sahip çıkıp emek eksenli dengeler içinde paylaşamadıkları için birbirinin gözünü oyuyorlardı. Sistemin adaleti emek eksenli dengelerle paylaşma üzerine değil de; takdir edilen rızk verme denilen mal mülk sahipliği olan iradenin güç ve adaleti söylemesiyle, mülkün hakkı olanı; El'in hakkı diye sisteme dayatma üzerine kurulmuştu.
Bu sistemin sahipleri açıktan söylem içinde elbette tecavüzleri istiyor değildi. Dili; 'herkes için adalet' derken kalbi Muaviye, Nemrut, El için adalet olma inşası üzerine yürüyecektir. Sistemin inşacıları da tecavüz istemez diye böyle düşünüşle sürece anlama yapıp çözüm üretemezsiniz.
Kurt bulanık havayı sever. Sömürü sistemi sürecekse, darbe de olur, iç savaşta çıkar, maden ocağında takdirle, fıtratla ve taksirle 301 kişi de ölür. Zeytinler katledilir. Cerat Tepe saldırısı da olur. Roma'da yakılır. Şam'a da yürünür. Size 'kızıl elma' söylenir. Zeytin katliamına karşı maden işletilmeyecek mi? Teknoloji olmayacak mı denir?
Hâlbuki zeytini kesmeden ortak akılla (birçok alanda birçok mühendislik çalışmalarıyla zeytinlik altındaki madene ve teknolojiye ulaşmakta çok çok olasıdır. Ama bu yol çok kâr yapmak isteyene muhterisliğe göre çok masraflıdır. Yüz kâr yapacaksa bunlara masraf edip te neden 40 kâr yapsındı ki!
Sistem sahibi siyaset ve politikalar huzur dururken, neden huzursuzluğu yeğlesin diyen bir düşünce kısır döngü olur. Çünkü siz huzursuzluğun da, savaşında, ölümlerin de biber gazı kullanmanın da kâr ve kazanç kapısı olduğunu bilmiyor olmanızla siz öğretilmiş çaresizlik içindesiniz demektir. Bu kısır döngü nedenle sizin düşünmeniz içinde birçok kör noktaları oluşur. Dönemeçte nasıl bir hızla, nasıl döneceğinize; savrulup, savrulmayacağınıza; dönemeçle birlikte sizin içinde bulunduğunuz hızlar sistemi, karar verir.
İşte her tür sınır tanımaz tecavüzlere uğrar olmanıza da içinde olduğunuz sistemin herkese göre değil de kimine göre mülk sahipliği olmasının adaleti sebep oluyordu. Sistem emek gücü sömürüsü üzerine; mal-mülk-rant sahibi olmak olduğuna göre; sömürü için emek gücünüze tecavüz kaçınılmaz olacaktır.
Sizin de emek gücünüze sahip çıkmanız kaçınılmaz olacak. Siz sömürülmemek için isyan edeceksiniz. Sömüren de sömürmek için zulümle (adaletle) size tecavüz içinde olacaktır. Bu adaletin herkese göre olmayan mal mülk tecavüzlerine kapı aralayan bir adalet olduğunu bilmezseniz, şimdiki adaleti kutsar olukla anlayamazsınız.
Siz emek gücünün gaspı karşısında hak arama gayretiyle sokakta yürümeyi hak oluşla sözleşirseniz; adalet sahipleri de hak arayışınızı kamu düzenini bozma(!) oluşla görmenin tecavüzü içinde olur. Yani kendisinin yaptığı emek gaspıyla, kamu düzenini bozduğunu görmezden, bilmezden gelirler. Suçlu da, suça teşviki sürdürenler de adalet dağıtanlar olmakla, adaleti mülke temel yapanlardır.
Suç üreten sistem içinde olduğunuz sürece; siz ne anlamda söylerseniz söyleyin; herkese göre olan bir adalet herkese lazım olacaktır. Herkese göre adaletle olmak, herkesin kafasına göre keyfi adaletle olması değildir. Ortak üretim değeri olmayla fiili çalışma üzerinde, üreten; karşılıklı ortaklaşan emek değeri üzerinde herkese göre olukla paylaşım yapan adaletinin kast edildiği her halde anlaşılmaktadır.
Mülke göre olmakla gerçekleşen şey adalet olmayıp; tecavüzlerin devamına adalet olmaktadır. Siz süreci böyle göremediğinizden hırsızın elini kesmeyi, ya da hırsızı zindana atmayı had adaleti oluşla görürsünüz. Mülk sahibi kim? El. Zindana atmayı ya da el kesmeyi söyleyen kim El. El, el kesmeyi neye göre söylüyor? Kendi mülkünü koruma adına ve yoksula, işsize, aşsıza, mağdura ihtiyacını ancak talan yoluyla karşılamasından başka çare bırakmayan yönelmelere karşı söylüyordu. Oysa orta yerde El yokken bile emek hakkı vardı.
Güne yakışan anlamlı yazınızı kutlarım Bayram beyud83eudd20
Değerli Gür,
Sayfamı ziyaretinize ve yorumunuza sevindim. Çok teşekkür ederim.
Mutlulukla...