Adam Olmak'sa...

Bu satırlarda yoğruldu hamurum; 'adam olmak' tabiriyse doğrusu, 'adam oldum' sus pus zamanların çığırtkan koynunda. Soluk soluğa sabahlara yorulup, günbatımı misafirperverliğine soyunmuş öğle ortası vakitlere dinlenirdim. Günler öyle serkeş, öyle yavan ve öylesine kuru ekmek kıvamında ki; boğazıma takılıp kalırdı adeta...

Sohbet kıvamına getirilmek için çabalanan bir dolu devrik cümlenin yarattığı o karmaşa. Ve sohbet edildiğine dair mecburi bir inanmışlıkla zoraki gülümsemelere koyulup, kasılırdı yüzümüzün o riyakâr mimikleri. Dostlukların o kabartılmış kek kıvamındaki abartılmış hallerine inandırırdık kendimizi. Ve çalınmış zamanların 'yok' yaşamlarında öylesine bile muhtaçtık belki de...

Her seferinde ince belli bardaklarda yudumlanırdı tavşankanı demli hüzünler. Kimi çift şekerli tarafından alırdı sevincini, kimi demli tarafın siyahîliğinden; benim gibi... Her cümlenin köşe başlarını kuşatırdı her birimizin yalnızlıkları ve her birimizin yürek sızılarına kurulurdu köprüleri konu değişimlerinin. Yine de bildik sancılar içinde, vurdumduymaz roller üstlenilirdi sanki...
Ve yaşama karşı Oscar'a aday replikler dönerdi; eskitilmiş ahşap masa çevrelerinde.

Sokaklarda ise, çantasında gözyaşı ve bir tomar ıssızlık saklarken insanoğlu, nasıl da kendine güvenir bir edayla salınırdı. Gözlerinden taşarken eksik yanları yaşamın, meydan okurcasına dimdik ve hızla ve çoğu zaman kendi de inanarak bu oyuna, adımlarında tamamlamaya çalışırdı tüm parçaları.

Ve iyi görünmeliydi, sokak ortasında ağlanmamalıydı mesela... Oysa benim hep bu sokak aralarında dolar gözlerim nedense.. Ellerim titrer, dudaklarım sızlar...

O , sözde dost meclislerinde, tavşankanı sohbetlere katamadığım paragrafları sayıklarım rüzgara karşı... Gün batımı, rüzgar ve adımlarım kadar küçük, adımlarım kadar cesur itiraflar...

Bu küçük yaşam kırıntılarında yoğruldu hamurum; adam olmak' tabiriyse doğrusu; 'adam oldum' lila rengi duvarların mor yanlarından gelen buz gibi yalnızlıklarla.

Şimdi her hayal kırıklığı için bir siyahi hüzün gölgelenmiş gözaltlarına aynadaki kadının. Ve bakışlarını kaçırırcasına kararsız, sanki karşısındaki ifade, bir ifadeden çok; ifadesi alınmamış bir suçlu gibi...

O ağlıyor; benim yanaklarım ıslanıyor...
O bakıyor göz bebeklerime; göz altlarıma bir hüzün halkası daha ekleniyor...

'Hoş Geldin' diyorum hüzün; içimden çıkıp aynaya ;
aynadan yansıyıp, yüz çizgilerime , Hoş Geldin!!!

28 Ağustos 2009 2-3 dakika 24 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar