Adı Oldu Yalnızlık
Çoktan beri aklıma yatan, beni derin hayallere kaptıran, delice sitemlere boğan, kimilerine göre ise 'delilik' adı altında nitelendirilen bir duygu var kalbimde, çözemediğim. Kâinatta ne kadar boşluk varsa yaşadım birer birer. Ama şimdiki duygum, şu an yaşamış olduğum zelzele, aklımı büsbütün meşgul ediyor. İşte bunun tarifinden de, tabirinden de korkarım. Yıllar önce, bu durumda bir çıkmaza sürükleneceğimi söyleselerdi eğer, hiç sıkılmadan, hiç gocunmadan saatlerce güler, telaşlı ve farfara yapmaya meyilli akıllarına demediğimi bırakmazdım. Öyleydi, ama şimdi durum büsbütün başka, sanırım biraz da yapmacık.
Beni, benim hal ve tavırlarımı izlemekte olan birini yakalasam, şu an ne yaşadığımı, ne düşündüğümü, neler hissettiğimi anlamasını isterdim ondan. Belki de benim asla yapamadığımı yapacağını düşünürsek, o insana hayran bile kalabilirdim. Ama şu anki durumumda bunu yapmak, çevremdekilere, yani düşmemi bekleyen, en ufak tökezimde ölesiye umutlanan gerçek zedelere bir koz vermek olacağından, gereksiz fiillere başvurmayacağım. Nasılsa günü geldiğinde, vakti zamanı gelip kapıyı tetiklediğinde her şey gün yüzüne çıkacak. O güne, o saate değin ne yapıp da kendi tekdüzeliğimi oyalayacağım, bilemiyorum. Belki o güne kadar tamamen kendimi yitirmiş olurum, bu halime şimdi bile inanamazken, gelecekte nasıl da korkacağım hayatımdan, işte bunu zikretmek bile çilemin bir cabası.
Bir hikâyenin sonunu dinlemek bile beni yorardı bazen. O yüzden kendi hikâyemin sonunu, geleceğimi, gelecek günlerdeki yaşantımı merak etmiyor değilim. Yalnızca şu an dikkat ettiğim, ismini bir türlü bulamadığım, hastalıklı, beni her an bilmediğim saçmalıklara itekleyen bir duyguya sahip olmamdaki korkularım. Evet korkuyorum! İşte günlerdir bunu kendime bile itiraf edemezken, şimdi, şu an şu içinde bulunduğum karmaşada bunu açıklamaktan hiç de tedirginlik duymadan itiraf ediyorum. Bu salt gerçeği bu zamana kadar neden açıklayamadığımı da bilmiyorum. Sahiden de bir şeylerden öyle korkuyorum ki, beni izleyen insanların keyiflenerek seyrettiği bu saçma halimden utanmıyor da değilim.
Bu işte bir günahkâr arayacak olursak, o da ismini bir türlü koyamadığım duygumda gizli yalnızca. Bunu bildiğimden, ayrıca kendi irademi, kendi sınırlarımı da bildiğimden, gerçekten de ne acınacak bir halim var, ne de düşünülecek bir tarafım. İşte bunu bilmek bile beni rahatlatıyor! Yine de illa merak duygusuna kapılıp, benim iç dünyamı kurcalamaya çalışanlar olursa, elbette ki yanılırlar. Zira içimde yaşadıklarımı dışıma vurmamayı kendime adet edindiğim vakit daha adımı bile zor zikrediyordum.
Ta ki geleceğe, ileriki zamanın gelişigüzelliğine değin, kendi kendime nasıl yaşıyorsam, nasıl sırtlanıyorsam hayatın yükünü, nasıl yorulmak nedir bilmeyip, çileden çıkana dek çalışıyorsam, yeri geldiğinde nasıl gülüp ağlayabiliyorsam, başkalarının hayatları nasıl umurumda olmuyorsa, nasıl savunabiliyorsam kendi canımı; işte öyle bir yaşantının ortasında öyle hiddetler, öyle ihtiraslar barınıyor ki, gerçekten de, itiraf ettiğimin katbekat üzerinde korkuyorum. Bunu açığa vurmakla ne denli iyi bir harekette bulunduğumu bilmesem de, içimi rahatlatmış olmam beni yeterince net aydınlatıyor.
Gelecekte nasıl yaşayacağıma dair şu an, şimdiki anımda tahmin yürütemiyorsam, hepsi korkumdandır. Başından beri benimle birlikte durmadan koşturan bir duyguyu da henüz keşfedememiş iken, nasıl olup da ileriye dönük bir plan yaparım, işte bunu düşünmek için bile erken. Aslında yavaştan kanıma giren, yavşaklığına dayanamadığım, lakin bir o kadar da onsuz yapamadığım duyguma şöyle bir bakacak olursak sahiden de garip bir hali var; sanırım yaşamımın adı olmuş yalnızlık...
EYLÜL 2012