Adres belli

İnsanoğlu gereksizdir hayatta, boş yere yaşar, mide bulantısı gibidir, tiksinti olmaktan öteye geçmez hayatları, yaptıkları ve yaşattıkları...

Dünyayı yaşanmaz hale sokan, kirleten, pisleten, orasını burasını deşeleyen, bozan, düzeni sarsan bir varlıktır...

Sorsan, o en iyisidir, en başarılısı, en mükemmelidir, her şeyi bilir, her şeyden anlar, her şeyin en güzeline ulaşmak için harcar ömrünü ve bakar ki aslında, harcadıklarıyla, karşılığında alacak bir şeyi yoktur elinde, boştur anlayacağınız, boşluktur...

Bazen sahip olduğunuzu düşündüğünüz özelliklerin, eğitimin, çalışmanın, çabalamanın beş kuruş etmediğine şahitlik edersiniz...

Sorgu hakimi olursunuz, sorulacak soruların yanıtları bellidir, doğru cevabı vermekten kaçınır beyniniz, şaşar kalırsınız. Oysa soruları da, cevapları da bilen değil miydiniz?

Şaşkınlık uzun sürse de, gerçeğin içinde savrulurken ruhunuz, ruhsuz bir mahkemenin mahkumu olursunuz...

Düşüncelerinizi kemiren bir fare olur beyniniz ve kendi koyduğunuz kuralları yine kendiniz deşeler ve karıştırırsınız, buna tıp dilinde delilik halleri ve çeşitleri demişler ve doğrudur...
İsim babası doktorlar olunca, sonucun ne kadar vahim olacağını kestirmek güç olmasa gerek.

Sonu, karanlık olan bir tünele atarsınız kendinizi ve bilinmezliklerin ortasına düşer ruhunuz. Adı üstünde bilinmezlik, kolay değildir orada yaşamak, hele ki, yaşlanmak..!

İnsan yaşlandıkça akıllanması gereken bir varlıktır, bilgi, tecrübe ve yaşanmışlıklar, insana, bu konuda yardımcı olur da akıl yardımcı olmaz ise, ne yaşarsan yaşa, sonuç fiyasko olur...

Sözde ve gözde olduğunu düşünenlerle doludur mezarlıklar, tek kat değil, beş katlı mezarlıklarda yatıyor çok akıllı olduğunu düşünenler...

Oysa deliyi de, akıllıyı da aynı şartlarda sayılabilecek bir son bekler bu dünyada, birincisi ölüm, ikincisi toprak...

İşte hepsi bu kadar...

Hepimizin bildiği ama düşünmeye zaman ayıramadığı hayatın, bizi götüreceği adres bellidir, değişmez...