Ahir Zamanın Sessizliği
Bir çocuk, gözlerini bir sabah yangının ortasında açtı. Gökyüzü ona mavi değil, griydi. Kuşlar ötmedi, yalnızca dronların sesi dolandı kulaklarında. Toprağın altı, üstünden daha kalabalıktı artık. Ve şehir, sanki ölmüşlerin üzerine kurulmuş bir mezar taşı gibi suskundu. Adı Gazze olan bir suskunluktu bu.
Biz, bu dünyanın geri kalanıyız. Ekran başında içimizi burkan bir sahne görünce kanal değiştiren, bir çığlığa sadece birkaç saniye tahammül eden, sonra kahvemizin köpüğüne dönenleriz. Gözlerimiz o kadar çok ölüme şahit oldu ki, artık gözyaşı bile kendini geri çekti. Acıya bağışıklık kazandık. Soykırımın sıradanlaştığı bir çağda yaşıyoruz. Bu çağın adı: Ahir zaman.
Hukukun sustuğu, vicdanın köreldiği, insanlığın kendine yabancılaştığı bir zaman. Adalet terazisinin kefesi, ölü çocuklarla ağır basıyor ama hâlâ sessizlik galip geliyor. Çünkü bu dünyada hakikati söyleyenler değil, sessiz kalanlar alkışlanıyor. Herkes bir şeyleri "normalleştirerek" yaşıyor. Ölümü, yıkımı, yok oluşu… Sanki bir belgeselin parçasıymış gibi izliyoruz o yıkık duvarların arasından fırlayan çocuk bedenlerini. Halbuki onlar, hikâyelerini anlatamadan susturulan destanlardı.
Gazze artık bir coğrafya değil, bir aynadır. Ve bu ayna hepimize kendimizi gösteriyor: Korkak, suskun, aldırmaz bir insanlık. Kendi konforu uğruna vicdanını susturmuş bir insanlık. Her bombanın ardından göğe yükselen toz bulutu kadar kirliyiz. Ve her yıkıntının altından çıkarılamayan beden kadar yitirmişiz insanlığımızı.
Dünya dedikleri bu küre, dönmeye devam ediyor ama kalbi durmuş bir şekilde. İnsanlık, kalbi atmayan bir organizma gibi sadece hareket ediyor. Ne his var, ne utanç. Sadece devam edişin içinde bir ölüm uykusu.
Gazze… Belki de son kalan yüzüdür insanlığın. O yüz kan içindeyken, biz aynaya bakıp makyaj tazeliyoruz.
Bu bir çağ değil, bu bir çöküştür.
Ahir zaman işte bu: Ölümler olağan, hayatta kalmak suç, sessizlik ödül, adaletin ise adı bile anılmaz olmuş.
Ve biz? Biz sadece seyirciyiz.
En içten tebriklerimle Osman bey. Doğru söze sadakte demiş eskiler. Doğru söz sadakat ister. Kendi adıma sanrım biz söze olan sadakatimizi yitirdik. Ve yitiğimizi hatırlamıyoruz. Yitiğiyle yitirilmişlik en ağır sınav o halde ahir zamanda.