Aiti Eştirme 17
17] İşte bu tabu ve totem kılışların temelindeki, aidiyet eşme ile ait eştirme ritüellerini, yine bir başka ritüele; kutsanma, vaftiz etme, sünnet etme, evlilik kurma, kurban kesme gibi kutsal törenlerin ait eştirmesine, dönüştü. Bu nesnel bir dönüştürme idi. Bu dönüşmenin çeşitli biçimleri şunlardır: dans törenleri, özgün ibadet biçimleri. Arınma merasimleri, günah çıkarma seremonisi gibi törenler ve bayram günleridir ki, bayramlar; bağış dilek günleridir. Bu somut kurumsal ve tinsel olan anlamalar, oluşan yeni ittifakları, totem bağcı adına kutsanma tören ve ritüelleridir. Bunlar ayin seremonilerine dönüştü.
Bu tür anlayışlarla formüle edilen, ata soylu totem aiti inanışlar, mevcut işlevi ile kendisinin hala bir aidiyet eştirme formasyonu olduğunun ipuçlarını, daima bize vermektedir. Örneğin, Hz İsa'ya aiti olan kişilerin, suya daldırılmasına değin yapılan vaftiz törenleri vardır. Bu vaftiz töreni Hz İsa'dan binlerce yıl öncesinin, toplumlar aidiyetçe kurumsal ilişkilerinin, kendilerinden sonraya aktarma uygulamasıdır.
Yani tabu ve kutsal totem anlayışı, bilinmezlikleri bilinir yapıyordu. Bilinmez olanın verdiği tedirginlik korkusundan insanlar, bilinir olanın, totem güvencesine sığındırılmıştı. Totemin aidiyetçe aşinalığı, üyelerin birbirini tanımalarına yol açıyordu. Yine üyelerin birbirine yaklaşmalarına, üye kişinin nasıl davranacaklarına ilişkin tavırları bilmenin güvencesine aracı oluyordu. Totem koruyuculuğu, kendi üye kişilerini birbirine dayanıştıran alışmaları, sağlıyordu. Aynı ata soy totem aiti olan kişiler, kardeş eşmeyi ve birimiz hepimiz, hepimiz birimiz olmayı, tutum aşıyordular.
İlk çağlardan günümüze totem gibi bağcı ve ilişkin aracı, çok önemlidir. Artık değişken aidiyet eşmeler, hep aracı ile olacaktır. Som gerçekliğe, örneğin; Güneş'e bile doğrudan, direk bakıp anlayamazsınız. Güneş'i ancak aracılar ile dolaylı bakaraktan anlamlı, anlaşılır yaparsınız. İşte kutsal olana da ancak böylesi bir tavırla, doğrudan bakılamazdı. Kutsal olan bir Nurdu. Nura da ancak bir aracı ile bakılırdı.
Bu aracılar rahipler, şamanlar, büyücüler, lamalar, kâhinler ve giderekten de peygamberlerdi. Ta ki, değişkence olan totem kült anlayışa, tekrardan; değişmezlik ilkesi gelene değin bu böyle sürecekti. Değişmezlikti anlayışın hitabı da, bir süre sürdü ise de, değişir olmanın kaçınılmazlığı; yine öznelce olan kutsal anlayışların değişikliğini zorladı.
Değişmez denilen anlayışların da, daha ağızda çıktığı an değişir olduğunu gören akil insanoğlu, bu değişmezliğe değin var sayılan yolda da; tekrardan insanlar şeriatta ( tutulacak yolda! )iyice azıtıp, sapıttılar; şeriat bozuldu; şeriat unutuldu, denerekten, eskisinin, değiştirilmesine gidildi denir.
Böylesi savlarla, yeni zamana göre yeni şeriatların bir devamı olmanın, şeriatça yenileşir olmalarını sürdüreceklerse de, nesnelce olan deneysel aklın baskınlığı ile bu yolun toplumsal işlevselliği artık tıkanmıştı. Zaten bu inanç sistemleri de gelecekteki durumlarını görmüşler. Bu yüzden de kendilerini en son sistem olmanın tanımlaması ile sistem değin devamlı oluşlarını son buldurmuştular. Ne var ki inançlar bitimsizdi. Ve inançlar kişi için gerekliydi. Yeni inançsal yol, zorunlu olaraktan vardı.
İşte aidiyet eştirmenin somutluk alanı, aslında toplumsal realitenin aracılarla soyutlanıp, bakılabilen bir eylem sellikler ana dizgesi oluşları vardır. Ait oluşlar, bu tür eylemlerden şekillenirler. Biçim alıp, ete kemiğe bürünürler. Aidiyet eştirme alanını görünür yaparlar. Farklı gelenek, görenek ve inançların sürecek olan mezhep yorumlarına değin olanları da hoşgörüler.
Farklı gelenek görenek ve mezhep yorumlarının her biri, vakti ile o ittifakı sisteme girmiş olan her bir farklı etnik grupların kendi duyuş ve kutsal anlayışlarından başka olup biten bir şey değildirler. Mezhepler hitap ettiği ayrı ayrı kabilenin aidiyet eştirmesi olan, kendi kutsalca totem alanının, ittifakı birlik içinde sır olan aracılığıdırlar.
Aiti eştirme çok temel bir kavramdır. Çeşitli varyasyon ve osilasyonlar yolu ile ait eştirmeleri ortaya çıkarırlar. Ait eşmeler çok çok farklıdır. Ama aidiyet eştirme kuramı Dünya'nın her yerinde vardır. Aiti eştirme bir olanaklarla doluşan bir olum alanıdır. Bu olanaklar alanı, üyenin eğimle şen konsantre oluşlarıyla, ortamın çeşitli osilasyonlar yapmalarına sebep olurlar. Bu tip aiti eştirme yerelleşmiştir.
Yerelleşen aidiyetler farklı farklıdır. Bunlar somut; sosyal davranış ve anlayıştırlar. Aiti eşme bir sosyal birlikçi küme oluşturmanın da yasallığıdır. Yasanın içi müphemdir. Aidiyet alanı adeta bir değirmenin içine arpa, buğday, nohut, mısır, tuz vs. atışınıza göre çalışan, işlev eşen, bir kendilik sistem, uzay alandırlar.
Benim temel aldığım, aidiyet eştirmenin, ait eşme formatı, Mezopotamya kültürlerindeki içkin kimi varyasyonlardır. Bunların nerede ise bire bir benzeşmesini, bugünkü günde de, Endonezya gibi Okyanusya gibi, Afrika, Güney Amerika tipi yerli uygarlıklarında dahi, hala görmek olanaklıdır.
Aidiyet eşmenin biçimlenişinden bir kaç örnek şu şekilde verilebilir. Örneğin, aiti eşmenin yukarıda belirtilen, girişen gruplar arası davranışlarından olan, bir amacı da, kendisine göre farklı olanı tanımlamaları ve belirtmeleri gerekiyordu. Siz bir sürekliliğe; aşamalı ve kesikli, parçalı bir anlama ve sınırlamalar koyamazsanız ve tanınmışlıklar getiremezseniz; anlama ve öğrenmeyi yaptıramazsınız.
Sosyal birlikler, yeni giriştikleri farklı sosyal kümeleri, kendisinden ayırt edebilmek için ve o farklı olan aitliğe kendi gözlemlerini isnat edebilmek için, belki de işe önce o kümeye ad vermeyi becererekten başardılar. Şimdiye kadar isimsiz olanlar, şimdiden ileri, artık isimleşiyordu.
Sosyal birlikçi süreç içinde, düşman olan karşı birimlere özel bir tüzel ad vermemiş olmanın belki bir diğer nedeni de; yeni toplumumsu yapıların daha birbirlerine emek giriş enli ayni takasa dek ihtiyaç olacakları, duymamalarındandır. Gerek emek ürünlerine değin malların yağmacılığını, gerek emeklere değin kullanım değerinin değiş tokuşlarını yapacak olan girişme ilişkilerini, henüz ortaya çıkartamamış olmalarındandır. Bu yüzden de, karşı grupları ad olaraktan da tanımak ve tanımlamak gereği içinde değildiler. Onlar için sosyal birlikler yukarı yerli, aşağı yerli, sağ yerli, sol yerli kabile, kılan, oba ya da oymaklardı.
Sürecek