Aiti Eştirme 22
22] Böylesi ittifakla maddi üretim yapan grupların güvenliği, savaşçı grupların iş birlikleriyle sağlanıyordu. Savaşçı grubun savaşçılığı, temel sağlayışlarını (egoizmini) çevrede o şekil bir uzmanlıkla sağlıyorlar olmalarından, geliyordu. Yani sosyal grupların, o şekil, ya da bu şekil olan; farklı olan çevreye uyma aiti ilişki ve uzmanlıkları vardı.
Toplumsal olanda, bunları seçme ayıklamaya tabii tutmuştu. Bir yağmacı başka bir yağmacılara karşı, yerleşikleri ya da çobanları savunma amaçlı gayretlerle, tetikçi olan bu tür bir organize aidiyetliklerden de, bu türden ittifaklara giriyorlardı. Bu toplumun çevreye karşı kendisini bağışıklamasıydı.
Yağmacılar da böylelikle, sürekli yağma yapmanın riskinde; beslenme, barınma ve sairinin eziyetli oluşundan uzmanlık olan, bir başka eziyetli yol sayesinde kolayca kurtuluyorlardı. He yağma ortamın bir karşı koyma potansiyel direnci nedeni ile çapulcular, karşı konuşun ölüm riskini her an enselerinde taşıyordu.
Oysa şimdi, üretim yapan birliklerde, nafaka paylarını düzenli olaraktan alıyorlardı. Ve her an da risksiz nafakalarının hazırda olması nedeni ile çapulcular (yağmacılar), korkusuzca barınma ve yiyecek bulur olmanın çekiciliğine, ram oluyorlardı. Can hebaları sürüyordu ama riski de olanca azalmış görünüyordu.
Bu ittifaklardan; yepyeni bir aidiyet eştirilme ilişkilenmesi oluşuyordu. Hem de geleceğin orduları oluşturulacaktı. Hem de yerleşiklerin kendisi, bu savaşçı güçten yararlanarak, başka grup toplumları çapul edecektiler. Yağmacılar kendi ittifakı toplumuna ve halkına savaş ganimeti de sağlayacaktılar. Çapulcular, arkalarında yerleşik ya da çoban desteği olmadan, düzenlenip ordulaşamıyordu.
Ya bir üretim toplumunu esir alacak, ya da üreten bir toplumla önce ittifak edecek sonrada süreçle ittifakın bir kurumu olmayı başaracaktı. Oysa esir almakta, çok riskleri olan, fazla verimli olmayan bir yoldu. En iyisi, bir toplumun organize iç bünyesine bir organ kurum olarak örgütlenmekti.
Çoban ve çiftçi toplumlar da, sosyal ve ekonomik girişimleriyle, ilk olaraktan; ürün değiş tokuşu nedeniyle temasa geçmişlerdi. Takasın kurum ve kuralları, süreçle, kendiliğinden; tapınağın kuralları gibi yansıtılışla adım adım meşrulaştırılmaya başlamıştı. Ve her bir yerleşim yerindeki farklı tarım ürünü üretme uzmanlık ve becerileri nedeni ile ittifaka giriyorlardı. İkinci olaraktan da, iş paylaşımı ilişkileri nedeniyle, iki karşı toplum, ittifaklara zorlanıyordu.
Bu tür yeni ittifaklarla; gerek yağmacı toplumların, gerek çoban grupların ve gerek yerleşik toplumların ittifaklıları, yepyeni durumlar ortaya koyuyordu. Bu durumlardan birisi, eskiden içinde büyüdükleri ortamın tamamen başkası olan yeni ortamlarda, ilişkilenmeleri söz konusu idi. Bu ittifakı yapanların alışkın olduğu güvenden çok, yadırga olanın, güvensizlik tedirginliğini, sıradan olacak her bir üyesine dahi yeni durumu kaygı aştırıyordu.
Yeni ortam ilişkileri, yepyeni kült aidiyet ilişkilerini de dayatıyordu. Bir kartal toteme ait grubun, günah sınılan, mundar sınılan, aidiyet ilişkisiyle, bir yılan toteme ait grubun, günah sınılan tabu kılınan ittifakı demek; kendisine benzemeyenlerle bir girişme içinde; yan yana olmaktı! Eski yaşantılım mantığına göre, bu yan yanaşlık aklın, kabul edeceği bir durum değildi!
Bu ittifaklardan 12 bin yıl sonra, bizim hala etnik yapı duvarını aşamadığımızı bir düşünürseniz, o günün insanlarının, ne büyük iş başardıklarını anlayabilirsiniz. İttifaklar, karşılıklı bir anlaşmanın, ilişki güçlüğü çekildiği direnççi insanlardı. Girişen grupların dilleri dişleri bile ayrı idi. İşte bu tür nedenler, kişileri ittifaka karşı bir tür dirence götürüyordu. Grup üyeleri, eski aiti oldukları ilişkilere, tabiri caizse ana rahmin güvencesinin, cennet algısına dönmeye, şiddetle özlem duyuyorlardı.
Toplumumsu gruplarının yeni ortaya çıkardığı zorunlu ilişkiler, yine kişileri, aktif olarak; karmaşık olan düşünce ve davranışlarının, üretilmesine zorluyordu. Kolay olan, eski âdetine göre, olandı. Yenisi ise zordu. Eşleyişle, yeninin yani zorun dayatılması vardı. Yeni rolünün, nedenini bile, tam anlayamamıştı. Bu yeni durumlar, en az ilişki ile en az enerji harcama (ego) ilkesine aykırı görünen bir rahatsızlıktı.
Yeni çelişkiler, yeni sorunları, yeni tartışmaları oluşturmuştu. Bu nedenle yeniye olan halksak tepki eskiye rücu edişleri, eskiden kopamayışların karşıtlaşmasını ortaya çıkartmıştı. Yeni ittifaklar, yeni yeni tabu (aidiyet eştirme) anlayışını ortaya koymayı, zorunlu hale getirmişti.
Yeni ata totem: 'Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım, çünkü onları yarattığıma pişman oldum' diyecekti. Yani eski kartal ve yılan totem aidiyetli insan toplumların, akılda tuttukları eski aidiyetçe toplum bilinçlerinin, aşılması gerekiyordu. Çünkü yeni olan toplumun düzeni oturmamıştı. Eski olana değin hafızanın silinmesi gerekliydi.
Sürekli yeni ilişkiler kurulup, yenisi için eski ilişkiler hızla bozulup çözülüyordu. Birlik içine yeni ilişki güçlerinin, dalga dalga; zamanlı zamansız katılımları da oluyordu. Her katılım yeni baştan yinelenen sorunların periyodik eşmesi oluyordu. Kimi zamanda bu ilişkin ittifak içi güçlerden kimi daha etnikçi olan birlikler, ittifak içinden ayrılma yapıyor olabilecekti.
Eski aidiyet hafızasının silinmesi için, sık sık bu tür felaket anlatımlı sembol simge söylemlerden, yeni ittifakı toplumunun açıklanması yapılıyordu. Yeni aidiyetler içinde, şu sembol, sürüngenlerin, kuşların, hayvanların eski aidiyet ilişkisi, yok edilmeliydi. Ya da eski kimi sosyal birlikçi tutumlar, yeni işlev anlamlara dönüşmeliydi. Bu solungaçların akciğere dönüşmesi gibi var olandan yeni işlev eşilme ortaya konmanın sosyal ve toplumsal becerisi idi. İttifak üyeleri de, yeniyi benimseyip, sindirmeliydi.
Sürecek