Aiti Eştirme 48
48-] Etnik aitti kişiler toplumda; bireylik bazlarındaki, etnik başarı ve sınırlı doğal yetilerini toplumda kullanırlar. Kişisel duygu öznellikle kültürlerini de halkın içinde zaten kullanırlar. Bunları kişiden izole etmek olası değildir. Yanlış olan, subjektifliği bir toplumun özelliği gibiden, sanki toplumun bir tutumu gibisinden, demokratik hak gibisinden, toplumsal alan içinde dayatılmasıdır.
Etnik bir aidiyeti tutum belli sınırlar içinde halk alanda zaten yaşanır. Toplumsak siyasi işletim yapılan bir alanda sizler, söz gelimi etnik tutumları daha belirgin kalmış bir halk kişisi olabilirsiniz. Böyle bir kişi yine söz gelimi yakını bir mahkûmu ziyarette bulunabilir. Bu kişimiz toplumun yasal sınırları içinde kalmak kaydı ile kendi etnik aitti dili ile iletişebilmelidir. Bunlar tartışılmaz bile. Bunların yasak olması ilkel anlayıştı ayak diretiş olmaktan öte, bir şey değildir. O topluma hiçbir yarar sağlamaz.
Yine etnik bir dilin halk alanda kullanımı en doğal bir haldir. Bir sanat üretimi ihtiyaçsa ve isteniyorsa etnikti dille ifade edilebilir. Bunun kıstası bile olmaz. Ancak etnikti bir dilde bunlardan daha ileri götürülür de değildir. Carideki sürüşe göre, ne akılcıdırlar, ne de bilimseldirler, ne de gerçektirler. Bir dilin kendi kullanım işlerlik yöntemleri elbet bilimseldir.
Ne varki burada bilimsel ve akılcı pratiklik olmayan etnik dillerin toplumsal yapı içinde ilişkilendirilir olamayacağıdır. Gelişmenin ileri yön akışı zaten günlük konuşma dili dışında, toplumların neredeyse ortak dilini ortaya çıkarmaktadır. Burada amil olan bilim, sanat, teknoloji üreten dilinizin uluslar arası tedavüle sokuluşuyla, toplumların ve toplumlar arası dilin kullanımı olmaktadır.
Bir etnik yapı kırmızı giyip al kuşanabilir, baykuş sesinden haz etmeye bilir, şuna ya da buna inanabilir. Bunlar tikelde insanlıktı kaplam içinde olursa da, tümelde toplumsak alanda ortak payda ve ortaklaşa değerlerin paylaşılışı değildirler. Konusu bile edilemez. Toplumlar, ittifakların girişmeleri süreciyle ortak aklı birlikte çıkarmıştırlar.
İttifakın daha sonraki aşamalaşması; sosyal, etnikti kültürün ayrılıkçı yapı olmasını toplumsal ortak paydadan çıkarmıştır. Ortak payda olmaktan çıkan sosyal ilişkiler yerine toplumsak ortak akıl herkeste var olan EMEK bileşenli ortak paydayı ortaya koymuştur. EMEK referanslı ortak paydanın ÜRETİM bağıntısı ve ÜRETİM BÖLÜŞÜMCÜLÜĞÜ ile toplumlar ilişkindik aidiyetler üzerinden, toplumu ve öznel anlamalarını, belirlemiş ve devindirmiştirler.
Basit bir örnek vereyim, bir meyve bahçeniz (toplumsal işleyişiniz) var. Burada eskiye göre ileri düzeyde ıslah (toplumsal ittifakı) edilmiş bir düzlemde, iyi ve bol ürün alıyorsunuz. Bu arada birkaç yabani (ıslah kültür ürünü olmayan) eski kültür verimsiz, cılız, hastalıklı, enfeksiyon deposu oluşla, yer işgal eden, meyve ağacı kalmış olsun. Bu verimlilik içinde, bunların mozaik, ya da ebruli zenginlik olarak kalmasını ister misiniz?
Ya da kültürdü (aşılı ) meyve ağaçlarının bir kaçı yozlaştı, eski verimsiz hallerine tersindiler diyelim. Ve bu yozlaşma gereksiz yer işgaline neden olmanın yanı sıra, ıslah kültürü olan ağaçları da yok etmeğe başladılar, diyelim. 'Olsun, bu bir bahçe zenginliğidir, mozaiktir' derle, görmezden mi gelirsiniz? Yoksa bu yabaniliği kazanabiliyorsanız kültürleşen sürece mi dahil edersiniz! Bunları müze gibi otantikte tutuşla, toplum işlerliği içinde bir arada oluşunun verimlilik bağlamında işi nedir? Müze korunağını verimlilik alanlarında değil ama kendi doğal ortamında tasarruf edilen toplumsak bir muhafazadırlar.
Toplum, farklı yapılarına asla şiddet uygulamamalıdır. Toplumunuzun amacı yine insan ve toplumun kendisi olan diyalektikti ya da eytişimdi olacakla ve bir ileri gelişmedir. Toplum insanına nimetlerini sunarak insanının toplumuna dek olanları özümseme içselleştirmesini de görmelidir. Ondaki kusur, toplumun kusurudur. Daha ziyade siyasetin kusurudur.
Toplum insanına asla bir ağaca davranır gibi davranmamalıdır elbette. Ama verimsiz ağaçlara kayıtsız kalınamayacağı gibi, bu tür ayrışan etnik toplumsal yapılara da kayıtsız kalmamalıdır. Denizden ayrı ırmak nasıl deniz değilse ve deniz gibi davranamazsa, toplumdan ayrı etnikti aidiyetler de, asla toplum değildir. Ve asla toplum gibi davranamazlar da! Unutmayın ki ilk başta toplumun temeli , etnik grupların birleşen ittifakları ile atılmıştır. Ve o günden bu yana artık ari bir etnik yapı kalmamıştır.
Tekrarlıyorum; toplumsal yapı içindeki siyasi etnik sorunlara, asla şiddet ve asimilasyon gibi çağ dışı insanlık dışı, mekanik davranmayla yaklaşılmamalı. Sadece olgunlaşan bir sürecin, iyi ve doğru şekilde ittifakı yönetişti bakılışı, sürecin toplumsal entegreye doğru zaman içinde olgunlaştırılması olmalıdır. Toplumsal zenginliğiniz, aidiyeti kavramının kendisinde olacak objektif sübjektif birikişle sağlanıştı değildir. Toplum, kişilerinin biyolojik içsel yapısına uygun olan; dışsal olanakları eytişimli kılarsa ancak toplumsal zenginliğiniz ortaya çıkar.
Etnikliğin sübjektif aidiyet unsuru, halksa yapının içinde yaşanmalıdır. Etnik kültür toplumsal kültürü ve mevcut sosyal halkçı kültürü, dışlamamalıdır. Etnik kültürler, kendisinin bir biçimde toplusak ve halksak yapı içinde mündemiç olduğunu bilmelidirler. İnsanlar sosyal tinselce gelişmeden edemezler. Ama insanlar bu sübjektiviteyi, toplumsal olan objektif sübjektivitelerlen de karıştırmamalıdırlar.
Bu bağlamda, denizi deniz (toplumu toplum) yapan ne? Hiç kuşkusuz, girişen her bir ırmağın (etnik yapının) kendi muhteviyat özelliği ve bunlarla kazandığı işlevselliğin, deniz gücü olarak belirmesidir. Ancak denizin davranışında artık, Kızılırmağ'ın kızıl, toprak rengi oluşunu bulamazsınız.
Yeşil ırmağın, yeşil ot çöp, yeşil dal budak, taşır olmasından ötürüldüğünün ve Yeşil ırmağın çevreye dek olan ayna görüntülü kıyı yeşilliğini yansıtır olmasından ötürü yeşilliğini bulamazsınız. Yine denizde Don Nehri'nin buzdan bankizler taşır oluşu, ya da buz gibi suyu akıtır oluşu özellikleri, denizde girişmeyen ayrı ayrı özellikler (etnik aidiyetleri) olacaktan hiç bulunmazlar.
Sürecek