Aiti Eştirmek 20
20] 5-Siz bir sürekliliği, kendi akışı içindeki periyotlarını; hep aşamalı ve kesikli ve sınırlı, parçalı olacaktan görmelisiniz. Olgu içi olayları, sınırlı ve sürekli göremezseniz, o olay ve olguyu anlayamazsınız. İşte olay ve olgulardaki bu aşamaları süreçlere bölen, isimse olacaktan adlandırmalarınız bu anlaşılmanın bir zorunluluğudurlar da.
Adlandırma sürekli bir hal alacaktır. Tabii ki bu birden bire bir isimleşme olmayıp süreçle aşamalı ortaya konacak bir insan başarısı idi. İsim vermeler, aslında en temel ve çok belirleyici bir ittifakı yapının, grup ve toplumsal referanslardan olan, kurumlaşmalı dil araçlarıdırlar. İsim verme işi, eski evrede genel isimlerden, özel ada doğru evirilmiştir. Toplum içinde de, zamanla genelleşmelere gidilmiştir. İsim vermenin bir dil kurumu olması, bir başarıdır.
Girişen, fakat ittifaklar içine girmemiş olan, grup ya da toplumların, aidiyet eşme formatları birbirine benzememek zorundaydı. Benzeyişler en ağır bir hakaretlersem anlayış olaraktan görülürdü. Bu da o zamanların aidiyetten ötürü kişileri sosyal birlikler içinde veya gruplar içindeki, dışlama ilkesidir. Bugün bile bu aşağılamalarla, dışlamalarla; 'Ermeni tohumu! Gâvur dölü; Rum piçi!' gibi sözlerle körü körüne bu türden oluşu sürdürmekteyiz. Bu tür benimsemeler bir çeşit lanet kabul edilirdi.
Lanet bir toteme ya da bir aidiyet ilkesine karşı, kişilerin göstereceği saygısızlıklardan ötürü, kişilerin sosyal birlikler dışına ya da toplum dışına atılmasıdır. Yani lanet bir grup dışlanmasıdır. Gruba zarar vereceğinizden korkulur. Sizin saygısızlığınızdan dolayı, o sosyal birliğe, bir uğursuzluk ya da bir felaket geleceği düşüncesinden kaynaklı, kişilerin sosyal yapı içinde dışlanmasıdır.
Lanet, kişileri tekrardan sosyal kabullerin içine çekebilmek için kullandıkları bir pişmanlık çağrıştırıcısı olmanın müeyyidesidir de. Lanetli, o yerleşkenin dışına atılıp, aforozla yalnızlaşma gibi bir ceza alırdı. Lanet fiili günah (suç) işlemek sayılırdı.
Sürgün cezası günahın bedeli olurdu. Ya da kişilerin bu uyumsuzlukları, gerek patolojik, gerekse diğer fevriliklerden ötürü olacakla, totem referanslardaki uygunsuzlaşmalarını; sihirle büyülenmiştik addetmektir. Büyüyü bozma, sihri çözme seanslarına neden olurdu. Bu nedenledir ki; yakın ve komşu toplumların birinin haram tutumları ya da tabu ve totem anlayışları, diğerlerinin helalı olabilmekte idi. Bunlara karşı yapılacak bir olumsuz girişme de, lanet konusu olmakta idiler.
Aidiyet eştirmenin araç oluşu; insanlığın, toplumun, uygarlaşmasında da, başlangıçta çok önemli rol oynamıştır. Hala da, halkların idamesinde, toplumun iliş kinliği içinde çok etkindir. Aidiyetlik sağlayan araçlar yenileri ile sürekli değiştirilerek, ait eşmenin çekmeliği hep sürecek gibidir.
Şimdilik bundan arınmak, insana boşlukta kalmışlık hissi vermekte, gayesizlik tutumlara insanı sürüklemektedir. Dini inançlar bunun yerini fevkalade doldurmaktadır. Aidiyetlerin sosyalleşmesi kişi benliğinin üzerlerine bile taşmaktadır. Bazen adeta bir delireyim seansı gibi kendisini ortaya çıkarabilmektedir de.
Aidiyet olgunlaşması doğal bir sosyal organik yasallaşmadır. Çalışması tıpkı bir değirmenin iş eşmesi gibidir. Değirmenin mekanizması bir kez kurulunca, değirmen boş dahi çalışır. İçine koyacağınız arpa buğday, mısır, mercimek, nohut, fasulye, tuz gibi nesnelerin, değirmenin çalışması üzerinde hiçbir illa öyle olmak gibi bir etkileri, yoktur.
Aksine buğdayın, fasulyenin, değişip dönüşmesi için değirmenin öğütmesine gereksinimleri vardır. İşte aidiyet alanları da, sosyal çevrede ve organize olunan her yerde veya iki kişinin olduğu yerde kendiliğinden bir çekim alanı olaraktan vardır. Bu çekim alanında tabi olacağınız devinme tipinin, doğru ya da eğri bir süreç olmasının hiçbir hükmü kıymeti yoktur. Bu alan etkileyiciliğine, günahı da koysanız günah edimde işlev olur.
Yine bu alan içine sevabı da koysanız işlev olurdu. Aidiyet alanının içi eften püften inançlarla dol gulaşsa da çalışırdı. Aidiyet alanındaki çek imleyicinin çalışmanın sihri, içine konulanlardan değil, aksine iki kişinin olduğu, organize olunan her yerde, bir gölge gibi yansıyan kendilik bir zorunlu durumdur. Sistemsek uzay zaman, çekim alanından ötürü, içindeki her şey bu çekimin dönmesiyle sihir kazanmaktadır.
Toplumlar ittifaklara girdikçe ve gruplar birlik oluşlara yöneldikçe; farklı kült totem ritüelleri birbirini dışlar ve çatışır olmuşturlar. Bu tür karşı kutuplaşmanın aşılması gerekiyordu. Hem de yeni bir totem aidiyet anlaşması ile aşılması gerekiyordu. Nitekim aşıldı da.
İttifakı aidiyet eşilmenin her biri kendi içinde, bambaşka uygunlaştırma aşamaları oluştururdu. Farklı uzun süreçlerin olgunlaştırılması ile kimisi, kimi temel törenleri içerirdi. Sözgelimi bir tapınak kurumu olan kurban edilme töreni ile kurumlaşan yapılarla; bu tür ittifakı sorunlar aşılmıştı. Aidiyetler halk nazarında bir duygusal oluşmadırlar. Toplumsal olacaktan da zorunlu idi. Bu uzlaşıcı ittifakı oluşmalardan birisi de ittifak üyelerinin kardeş eşmeleridir.
Aidiyet, temelde sosyal birliğin ve giderekten toplumların ve kişilerin kıblesidir. Aidiyet bir, yönelim, eğilim uzamı ve çekimce oluşma alanıdır. Kıblesi olmayan birlikler, sosyal birliği ve sosyal düzeni giderekten toplumu yaratamazdı. Tabii ki toplum aidiyeti temelde daha somut e nesnel bir üretim hukuk aidiyetliğidir.
Bu uzlaştırıcı çaba aidiyet eştirmelerinden birisi de, kısaca ve genel tanımla, iki karşı toplumu kardeş yapma uygulamalarıdır. Kardeşlik ittifakları, içine katılan grupların sayısı kadar, her biri bir gruba ait insanın, yine her birinin her bir ayrı günde, kurban edilmelerini ön görüyordu. Söz gelimi Sümer tufan aktarımlarında biri bu nedenle altı gün sürmüştür.
Sürecek