Akletmek Üzerine
İnsan olduğumuzu ne zaman hatırlıyoruz? Zengin olduğumuz zaman mı? Aşık olduğumuz zaman mı? Mutlu olduğumuz zaman mı? Bunlardan birine evet diyorsanız hepsine evet diyorsunuz demektir. Bir birinden ayırmaya çalışmaya çalışırsanız kopuş başlar. Bu bencilliğin özüne inmeden kendini başkalaştırma mecburiyetinden doğar. Korkan insan tepkilerine sahip insandır. İşte burdan hareket edersek bizi bencille
ştiren her olguya akıl ile değil his ile cevap verdikçe üstünlük vasfımızın altında eziliriz. İnsan dünyayı güzelleştirmeye geldi gelişi güzel yaşamaya değil. Sorumluluklarının bilincinde ise bedenin sahibi ben merkezcilikten çevreci yani geniş açıyla bakmaya yönelir. Buda vicdanın kapılarını beş duyuya açar. Aksi halde insan olduğumuzu hatırlatacak hiç bir emare bulamayız. Şekil olarak yaratılan herşey bir birinden alıntıdır. İnsan konuşuyorsa aynı eylemi farklı şekilde yapan diğer canlılara bakabiliriz. Yunuslardan tutunda cırcır böceğine kadar aynı eylem için kullanılır ses. Bu sese uyum sağlarsak insanlık değer kazanır ve tabiatın yönetici konumunun önemini kavrarız.
İnsanın başlı başına mucize olduğunu daha doğrusu mucizenin parçası olduğunu kendinden haberdar eder. Düşünün ihtiyaçlarınıza cevap verecek birşeyler bulamazsanız örneğin güneş yok ya da yeryüznden her yer kum. Toprak bile bulunduğu bölgeye göre çeşitlilik gösterebiliyorsa yaşadığı çevreye uyum sağlamanın ekseninden kaçamaz. Siz bir şeyler ölürse ya da doğarsa hayat bulursunuz. İşte bu yüzden evrenin yaratıcısı insanın iç huzurunu sağlaması için paylaşımcı yanına hitap ediyor. Yaratıcı neyi paylaşıyor bilgiyi. İnsan bu bilgiyle neyi amaç edinirse o olur. Yani zalim de olabilirsiniz alimde. Bu bilgiden kasıt nedir? Akıl. Öyleyse insan olduğumuzu bize haber veren Yaratıcı bir tek şey bekliyor bizden. Aklımızdan haberdar olmak. Eğer insan dediğimiz tanımlamaya uygun olmak istiyorsak bilginin emirlerine zorunluluk değil ihtiyaç gözüyle bakmalıyız. Yaratıcı neden Oku demiş sorusunun cevabını da almış oluyor insan. Oku aklet demektir.