Aklım... Ya yüreğim nerde?

Dar zamanlara sıkıştı yüreğim. Akıl dediğim ise, az ?çok, ama var işte doğumla gelen.
Sürekli neden-niçin? sorularını sormaktan ve bu sorularıma cevap bulamamaktan ciddi anlamda yorgunum.
Merak etmek;
Çok soru soran, meraklı biriyim. Nedeni ise olayları doğru kavarayabilmek ve yanılgılara düşmemek. Bu huyum çocukken de vardı, hala var.
Komşuda ne pişmiş? Kim, kime ne demiş? ne giymiş? nerden gelmiş? Kaça almış? Nerden almış?... Çoğunluğun aksine eğer ilgi alanım değilse bunları hiç merak etmem. Birebir diyoloğa girmediğim hiç kimsenin adını, işini, nereli olduğunu, eğitimini, gelirini merak etmem. Konuşulmuş olsa bile aklımda tutmam.
Çok beğendiğim ya da hiç beğenmediklerimi sorarım.
-Bu domates nerenindir? Ya da çilek? Vs. Vs.
Ya da
- Ne kadar kalitesiz bir ürün, nerde yapılmış, nerde yetişmiş?
-Bu, çok düzgün biri. Kimdir?
-Çok görgülü ve kültürlü biri. Kimdir ? kimin çocuğudur? Nerede okumuştır?

Anlamak;
Bilimsel açıklamaları çok merak ederim. Deprem neden olur? füze uzaya nasıl gider? Neden göz üstünde kaş var?
İlgilendiğim konu için, psikolojik, biyolojik, kimyasal, fiziksel bu açıklamaları anlayarak öğrenmediğim zaman müthiş bir tatminsizlik içinde olurum.

Anlatmak;
Bana doğru adres verildiyse, sora sora, araya araya Bağdat?ı bulduğum yetmez, oradaki herhangi bir mahalledeki muhtarı da bulurum.)))(varsa tabii)
Bu konuda sahiden de çok yetenekliyim canım... Bir yer tarifinde, bir yemek tarifinde, eğer kişiyi bakarak! gördüysem eşgalleri pek güzel tarif ederim.(fiziksel değil, ruhunu)

Ali Nazik kebabı tarif ederken, Ali beyin ne kadar nazik olduğu konusuna girmeden detay anlatırım ki, şaşırmasın pişirecek olan da, yiyecek olan da. Öyle gram hesabı falan değil yani. Su bardağı ya da yarım paket üzerinedir tariflerim.

Bir yer tarif ederken, eğer karşımdaki kişi, sağını solunu sahiden de biliyorsa, düz git sağa, ordan üçüncü sokaktan sola dön, tam da sağdaki köşede, oradaki gök mavisi olan yer! demelerim pek meşhurdur.
Ama maviyle- yeşili bilmeyen varsa ki, bu ihtimali aklımdan çıkarmadığım için, gök ya da deniz! mavisi lafını eklerim.

Çabuk olmak;
Matemetiğin pratiğini sever bilimsel yanıyla hiç ilgilnemem mesela. 2+2+2 kolay bu
Bütün hesaplarımı pratik yolla çözerim ve banka matikte kartımı makinaya hiç kaptırmam. O kadar hızlı hareket ederim ki, o matik denen alet, parayı çıkarana kadar ben oradan uzaklaşmış olurum ve param arkamdan şu şekilde bana yetişir.
-Hanımefendi, paranızı almayı unuttunuz ...!
Kartımı unutmam da , 100 liranın nesini sayarsa o matik denen alet, geç kalır hep.


Özlemek ve beklemek;
Özlediğinle buluşma anı?dır ve beklersin. Otobüs beklersin, vapur, metro, dolmuş, ya da araya bayram girer, seyran girer beklersin. Sonra telefon mesajlarını ,sonra posta iletilerini beklersin.
Geç kalırsın an?a ve yanarsın...
Araya birilerinin girmesini, aradan birilerinin çıkmasını bekler de ertelersin zamanı.
Sevgiye, sevgiliye kavuşmayı ertelersin.
Sonra yürekler geç kalır ..mesela özlemler geç-e kalır. Üzülürüz... üzülürüm

Ve sevmek;
Gülü seversin , dikenini görmeden. Her defasında bilirsin ki kanayacak ellerin. Ne kadar dikkat etsen, dokunur parmak ucuna dikeni, gene de adama bir ?of!? çektirir hani.
Dostlar da gül misali.
Dikenleri temizlenmiş olarak gelmez hiç biri sana, çiçekçi dükkanından çıkmışcasına.
Kendin temizleyeceksin dikenlerini ellerini kanata kanata. Ya da dikenine katlanacaksın. Kanatsa da sileceksin ellerini koltuk altına ve yürüyeceksin onunla aynı yolda.

Sevmeler, genelde adı aşk! olarak başladığında acı veren olarak görünse de yüzlerde, ne büyük heyecandır...
Hiç görmedim sevmelerden öleni ben.
Sevmekten yorulanlar, acı çekenler bambaşka bir eylem içindeler mutlaka.

Sevenler, sevilenler, söyleyenler, susanlar...
Bu dört eylemin ikisini yanyana gören, bilen, yaşayan varsa eğer, beşinci eksiktir ruhumuzda, ya ben hiç yaşamadım ya da sahiden aklım yüreğime karışık.

Sezer Nişancı
8 Ağustos.2008 İzmir
Körfezde martılar baygın sıcaktan ve
eylem planları yapmaktayım mavilere.

09 Ağustos 2008 3-4 dakika 13 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar