Alo
+Alo.
-Efendim?
+Beni tanıdın mı?
-Hayır.
+İyi düşün.
-Tanıdım.
+Peki kimim ben?
-Kimsin?
+Hani tanımıştın?
-Tanıdım. Ama korkuyorum. Kim olduğunu kendin söyle.
+Korkmak mı? Neden korkuyorsun?
-Sen olmandan korkuyorum. Sana, sesine bu kadar yaklaşmışken, seni aptalca birine benzetmiş olma düşüncesinden korkuyorum. Seni ne kadar çok özlediğimi, hala sana ne kadar çok aşık olduğumu ikimizden başka birisinin öğrenmesinden korkuyorum. Adının, dilimde yanlış telaffuz edilmesinden korkuyorum. Dilimin tutulmasından, dudaklarımın kanamasından, kalbime bir yumruk daha yeme ihtimalimden, kısa bir nasılsın konuşması yapıp, iki dost gibi iyi dileklerle birbirimize tekrar veda etmemizden korkuyorum. Şunu bilmelisin ki; eğer arayan gerçekten sensen, duyduğum ses, iki gece de bir tekrar eden hayalin değilse, yemin ediyorum ki seni hiç bir yere bırakmam. Sesini nefesime kitlerim. Nefesini hücrelerime kapatırım. Önce seni benden kopartan o çocuğu, sonra da hayatına benden sonra giren onlarca kişiyi hiç düşünmeden öldürürüm. Okulu bırakırım. İşi bırakırım. Beni seven, yanımda duran kim varsa, senin için onları yüzüstü bırakırım. Eğer sensen, Mabel Matiz'i de, Sezen Aksu'yu da hayatımdan çıkartırım. Eğer sensen, -ki bu ihtimale damarlarımla bağlanmış durumdayım- diz kapakçıklarım kanayana dek önünde diz çöker, ikinci bir şans dilerim. Ellerimde ki kiri önce Tanrı'ya, sonra sana gösterip, biraz daha yukarı kaldırırım. Bizim için yalvarırım. Mutluluğumuz için yalvarırım. Arayan sensen, affederim.
Şimdi konuşabilirsin. Soruyorum. Gerçekten sen misin?
+....
-Kadınım?
+....
-Konuşma. Söyleme. Nefes aldığını bilmek bile bana yetiyor. Sus. Sonsuza kadar sus. Çünkü konuşursan, çünkü bu sensen, "Yine inanırım!"