Amacın Erdem Durağında Bekleyen Mutluluk
Küçük zaferleri vardır herkesin; gündelik, sıradan bir anın zihnimizle buluşması hayatımıza birazı öteleyen bilinç zerreleri kazandırır. Kalır zihnimizin köşesinde zamana ayarlı düşünce patlaması. Şüphesiz içinde az da olsa yazın aşkı taşıyan herkesin kaydına geçer bu anlar 'ilham' adında.
Okur-yazar olmak pek çok insanın kazandığı beceri olsa da okumanın iş gereği yazmanın angarya sayıldığı günümüzde, gündelik bilgi akışının ulaştığı rakamlar istatistikçileri meşgül ededursun,
bu bilgi patlamasının arasında ve yoğun yaşam teposunun koşmaya zorlanan ayakları olan insanın
paha biçilmez tecrübeleri yazın tembelliği yüzünden yitip gitmekte.
Cevat Şakir namıdeğer halikarnas balıkçısı 'Mavi Sürgün' adlı kitabında yazma amacının bir okunma kaygısı taşıdığından açıkça bahseder zira bilgi yılların tecrübesinden esinlenir, yeni yargılara ulaşır, onlar olgunlaşır, değişmez olan bilginin kudretini alarak yaşalaşır. Buradan harketle insan edinilen bilgiyi insan ahlakı mihengine vurduğumuzda ortaya çıkan erdemdir. İnsan ilişkilerinin genel kabülü başka bir deyiş toplumsal mutekabat yasaları.
Ütopik bir kavram olması nedeniyle erdem çoğu felsefeciyi meşgul etmiştir. Platon onu bilgi, Hegel varlığın bilinci, Aristippos haz almada ölçülü olmak, olarak tanımlar. Şüphesiz bu çoğul görülerden kendi anlağımıza resim oluşturup bilgiyi içsellemek elimizde. Lakin kendi çıkarımlarımı yapmayan yazar deneme yazmak yerine derleme yapar ki bu fikir toptancılığından öte değildir. Benim görüşüm erdemin insanın kendi isteklerini diğer insanların istekleri ile örtüştürebilmesidir. Bu onlara dayatmacı olmaktan çok onların istek ve ihtiyaçları ile empatize etmesinden geçer, buna da akli düşünce süzgeci sayesinde ulaşır.
Dale Carnegie 'nin Dost Kazanma Ve İnsanları Etkileme Sanatı kitabından sonradan ünlenecek bir yazarın anısını paylaşmış. Hikaye özetle şöyle; yaşlı bir adamın bataklığı otlağa çevirmek için dırenaj kanalı açmaktadır, yazar oradan geçmektedir ve selamlaşmanın ardından laf lafı açar ve yazar beğenmediği kitap taslağını yağmurda dışarı saçtığını anlatır. Yaşlı adam buna karşılık kendi işinin amacını açıklar ve şöyle der: babam burayı otlağa çevirmek için çok çalıştı ama başaramadı, muhtemelen ben de başarılı olamayacağım ama şunu biliyorum yerince çabalarsam bu hayal bir gün gerçek olabilir ve feda ettiğimiz hayatlarımızın günün birinde birilerinin hayatında fark yaratabileceğini anlatır, yazar burada kendi mecazını bulur ve gidip kitabını dağılan sayfalarını toplayıp beğenmediği yerlerini değiştirir sonra kitapları ona istediği ünü kavuşturur.
Yaşlı adama çalışma şevki ve enerjisi veren onun doğal yoldan kazanmış olduğu erdemidir. Zorluk onu yıldırmamış ve başkaları onu amacından saptıramamıştır. Nitekim uzun vadeli amaçlara ulaşma isteği bir erdeme dayanmazsa amaca ulaşıp bedeni harekete geçiren istek tatmini alındıktan sonra uğruna yılların harcandığı niyet geçmiş zamanda yoksunluğunu yaşadığımız ihtiyaçların intikamını almak olur ki onun edimi sonucu insan bir andan boşlukta bulur kendisini. İçte bu başarı, doyuma ulaştırmayacak nitelikte azdır ama bir erdeme dayanması başarının ondan istifade edenlerin çokluğu ile insanı gerçek doyuma ulaştırarak mutluluğu beraberinde getirir.
Zira yaktığınız ışık pek çok karanlık mahkumunun onun etrafında toplayacak, onların kimisi dostunuz, arkadaşınız ve aşkınız olabilir. Peşinizden sarsılmaz bir istekle sizi arzuladığınız hayatın kapılarını açabilir.
İşinizi, ailenizi, çevrenizi veya sevdiğiniz insan ile olan ilişkilerinizi erdemlerinizle bağdaştımamışsanız sırtınızda istemediğiniz bir yükü taşımak olur ki eninde sonunda ya siz bırakırsınız ya da yük gördükleriniz sizi...
Mine Urgan "Bir Dinazorun Anılarında" bir sürü anı anlatır. Bunlardan biri Cevat Şakir'in baba katili olduğunu da yazar. Bana bu rahmetli hanımın neden böyle bir şeyi duyurduğu bir çeşit çirkinlik olarak gelmişti okuma sırasında. Belki bilgiyi paylaşmak adına mı yapmıştı bilinmez. Okur genelde okuduğu bir kitapta umduğunu bulamazsa düş kırıklığına uğrar gibi. Hanımın kitabında anlatılanların çoğu biz okurları ne kadar ilgilendirirdi orası da muamma. O kadar sıkıntı çekmiş olmakla övünen bir hanım yazar bir ayağı Paris' te bir ayağı Bodrum'da. Kitapta bilgiyi paylaşmak adına Yahya Kemal'i yağcılıkla bencillikle suçlar bizden borç alırdı der öte yandan Ahmet Haşimi Atatürk'ün yağcısı olmadığı için göğe çıkarır. Bana kitabı kapattığım zaman Rahmetli Mine hanımın bilgi aktarmaktan çok, öyle ya da böyle bir şekilde yazar dostlarını çekiştirmek olduğu izlenimini bıraktı. Oysa Bilginin paylaşılmasının güzelliği etik değeri olmalı. Bu sayfa da galiba bir şiir için yazdığım yorumda şunu söylemiştim; bizim toplumda bilgi paylaşması bencilliği var. Her okuyan ve çok okuyanlarda genelde bu sanrılık durumu gözlemlenebiliyor. Bilim adamları tv. kanallarında boy gösteriyor.
2/Ve bu insanlar asıl bilgi yerine bir sürü saçmalıklarla vakit öldürüyorlar. Yine bir arkadaşım salt kafası çok çalıştığı için öteki bilim adamlarınca yıllarca yerinde saydırıldı sonunda da emekli edildi. Bu arkadaşım çünkü onlardan daha araştırmacı daha meraklı ve daha çok okumayı okuduklarını aktarmayı kendine iş edinmekten ziyade sizin de dediğiniz gibi erdem gerçeğine kavuşturmuştu. Ne yazıkki beyin cerrahı olamadı. Sürekli engellediler ve pratisyen olarak bıraktılar. Bilginin kutsallığına erişenler sürekli tebessüm ederler ve mutluluğun tarifi nasıldır diye soranlara bizlere bakın anlarsınız derler. Bilgi denen ruh paylaştıkça çoğalır paylaştıkça insanlar bilinçlenir paylaştıkça dürüstlük erdem yücelir. Yazınıza bu noktadan bakınca hoşuma gitti. Esenlikle kalın...