Amca Gazete At

Çok değil. Bundan 35 ? 40 sene öncesine kadar tren yolculuklarımızda küçük yerleşim bölgelerinden geçerken çok duyardık bu sözü: 'Amca gazete at!'

Taşra dediğimiz Anadolu'daki şehirlere bile bir gün sonradan giderdi gazeteler ki, kasaba ve köylere çoğu zaman hiç gitmezdi. Birinin şehirde bir işi olacak, okumaya öğrenmeye merakı olacak, bir de maddi konumu ve okur - yazarlığı olacak ki gazete alıp dönsün köyüne.

İşte bu nedenle köy çocukları hem trenin yanında koşar hem de bağırırlardı hep birlikte... 'Amca gazete at!'

En pahalı gazetenin 50 kuruş amma yaklaşık 30 sayfa olduğu günümüzü düşünüyorum şimdi. Artık tüm kabalarda bile gazete var. Hatta büyük köylerde de günlük gazete bulabilirsiniz. Lakin okuyan var mı? İşte asıl sorulması gereken soru bu!

O trenin yanında koşup gazete isteyen çocuklar bilgiye aç çocuklardı. Şimdinin televizyon ve bilişim çağı çocukları; ya her şeyi bildiklerini sanıyor, ya da sorumsuzluğun sınırlarını zorluyorlar.

Yağlı tahin helvası sarılan (ki sadece gazetenin tek sayfasının da çeyreği) gazeteyi milim milim inceleyip okuyan dayımı da hatırlıyorum. Zaten yağlandığında çok zor okunan o gazete parçası, bir kelimesini atlarım korkusuyla dakikalarca incelenirdi 'şişe dibi camlı' gözlüklerle.

Şimdilerde her şey bol... Gazete, dergi, kitap... Ne isterseniz ve her yerde var. Ancak, okuyan o kadar sınırlı ki...

30 kuruş verip gazete almayan, onu evine götürüp eşinin ve çocuklarının da faydalanmasını düşünmeyenler; kendi sağlıklarına ve çevrelerine zarar veren sigaraya hiç düşünmeden tomarla para harcarlar. Dergi ve kitap almaları hayal gibi bir şeydir onlar için.

Ben, şu 21. yüzyılda trenin yanında koşup 'Amca gazete at!' diyen çocukları ve yağlı helvaların sarıldığı gazete parçalarını yutarcasına okuyan dayım ve onun gibileri hem özlüyor, hem onları hayranlıkla yâd ediyorum.

02 Ocak 2012 1-2 dakika 15 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (3)
  • 12 yıl önce

    Otuz kırk sene öncesini şöyle bir gözümün önüne getirdim Esat Hocam. O zaman dediğiniz gibi insanlar bilgiye açtı, şimdiki gibi bırakın cep telefonunu doğru düzgün radyo televizyon bile yoktu, bir yerde zorunlu idi insanlar okumaya, öğrenmeye. Ne zaman ki yurda televizyon geldi altmışlı yılların sonuna doğru, işte o zaman kanımca bu okuma işide geri geri gitmeye başladı, insanlar şimdilerde kırk elli kanallı televizyonların karşısına geçiyorlar, ellerinde de çerezleri oralardan birşeyler öğrenmeye bakıyorlar, niye zahmet edip kitap, gazete okusunlar ki, onlar da emek var, gözlerin yorulması, beynin yorulması var, hazırlop bilgiler televizyonlarda var nasılsa. Ondan sonrada başkalarının fikirlerine bir ik kelime ekleyip size satmaya çalışıyorlar. Dikkat edin günümüzün orta yaşı hayli geçmiş değerli bilim adamları hep fakirlikten yoksulluktan gelmiştir, başka çareleri yoktur çünkü onların, ya adam olacaklardır, ya da sıradan bir birey olarak köylerde ömür tüketeceklerdir. Güzel nostaljik bir yazı okudum kutluyorum içtenlikle...👍😙👍

  • 12 yıl önce

    Dünya döndükce insanlık yeni seyirlere keşfe çıkmak zorunda nesinden nicesinden burada kabule ziyan düşüren zerrece birşey yok. Fakat burada sorun olan şey, herbir insani keşif çzleminin heradım vardığı noktada geride kalanların zayıfını kollayıp tayin olduğu zamanın bütün sonsuzluğunu bencillik hükmüne bağlama eğilimidir. Bütün insanlığı sıfıra silen zalimleşmeler yahut yozlaşmalar buradan başlar çünkü edindiği ara açıklığını ve gücü Tanrı sıfatıyla kullanmaya kalkışır insan. Bedavacılık buradan özenir kendini...Ve bir yer gelir...Bütün herşey adına makinalar insanlığın kalbinde kafasında çalışır.Çünkü tembelleştikce tembelleşmiştir kendine dahi üşenen insan. Okusa yazsa dahi...Hiçbir hükmü yoktur okuyup yazdığının...Çünkü hükmünü ona hakim olan İCAT TANRILARA (makinalara ) devretmiştir. Umarım paylaşmışımdır. Sevgiyle.

  • 12 yıl önce

    Beni eskilere götürdünüz.Babam at arabasıyla sebze meyve götürürdü.Bazı günler sabahın ilk ışıklarıyla.Öğleye dogru dönerdi.Ve mutlaka gazete getirirdi bize verir okumasanız bile resimlerine bakın diye eklerdi.Tabi ki biz resimlerle yetinmezdik.Babam da bilirdi bunu.Şimdiye gelirsek yıllar geçti.Hatta hatırlarsınız bir ara biriktirimiş kupunlarla verilen hediyeler hikayesi oldu.Şimdi de var sanırım ama o zaman çok abartılıydı.Demem o ki çok iyi bir konuya değinmişsiniz.Musadenizle ben de eklemek istiyorum.Çocuklar ve gençler gazete ve derği okuma alışkanlığı yoksa kitap okuma alışkanlığı çok zor kazandırılır.