Ankara
Rayların üstüne koyduğumuz bozuk paralar kadar ses getirmiyordu bu soğuk şehrin ayazlarında sana yazdığım bir simit kokusundan daha keskin bir çay kadar demli bir sigara dumanı kadargökyüzünde özgür kalan şiirler bile sana
Elllerimin kanayan yanlarını güllere benzeten halini hiç sevmemiştim ve öyle bir yara da yoktu zaten bu sisli şehrin otobüs duraklarına mahkum olan insanların hayallerinde
öyle sessizdin ki bu sabah...
bir parçamı emanet etmeye korkar hale gelmiştim sana
gemiler yapıp yüzdüremiyordum olmayan amsmavi denizlerin mehtap ışığı düşen koylarında.''seni seviyorum'' yazılı bir kağıt parçasını barındıran bir umu şişesi de uğramıyordu taş binalar yurduma.
öyle yalnızdın ki bu sabah...
kalbimin bir köşesine aşkını bile sıkıştırmak gelmiyordu içimden.
sıralara kazıdığımız ferhat ve şirin aşkları belediyenin koymayı unuttuğu banklarda bile yoktu.dil ve tarih diyince sıra sıra polislerin olduğu bir rüya geliyordu aklıma.sokak kavgalarının bir papatyanın
yapraklarında bulunan aşkın yerini almasıydı belki de ankara.
öylesine küsmüştüm ki sana...
ayrılıkların şehrinede bu yakışırdı ancak.kar yağdığında arkama dönüp bile bakmıyordum sokaklarında yapılan kardam adamlara bile.sokaklarına koydugumuz addları bile kısaltıyorduk.tunalı demek gelmiyordu dilimin ucundan sana çünkü tunalı yetiyordu herşeyini bir bir kaybetmeye razı olan sana.
öylesine çatlamıştı ki tenin bu sabah...
gökkuşağının renklerini satması gi,biydi toprağına düşen her damla.
pencere kenarlarında beklemek yakıoşmazdı zaten sana.seni sevmek ayın 15'ini beklemek gibiydi banka kuruklarında.gerçi sevemedim seni bir türlü buz tutan ellerimle.oysa gurbet kuşunun kanatlarında sevmiştim seni her sabah.
öylesine bir öyle vardı senin için satırlarımda...
bu yüzden satırlarıma küsme olur mu ankara
her ayrılık acııtırdı yüreğimi ama bu bu sabah neyse hiç de koymadı seni terk etmek bana.seni sevmek istedim ama bir türlü olmadı.sadece neyini sevdim biliyormusun ankara?
geldiğim gibi geri dönüş yolunu istanbul'a...