Anlamak Gerek 7
“Baş başa vermez isek taş yerinde kımıldamaz. Sen de elini taşın altına sok. Sen benim için ol ki, ben de senin için olayım. Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için. Yaşat ki yaşayasın” demenin erdemi olan söz içinde kolektiflik, fedakârlık, özgecilik erdemini ve kişilerin bunlarla giriştiği senkronlu oluşunu anlayıp, anlatıyordular.
Yalın süreçler böylesi senkron eylemlerin, öznel anlayışlarla pekişti. Çoğaldı. Çoğalıp pekişenler ilk inşanın deneyimi ve aktarım deneyimi içindeki tekrarlar anlaşılır, bilinir, öyle olması gereken meşrutlardı.
Ancak gerektirilmiş meşrut olucu hazır ortamın içine doğanlar için bu durumlar meşrut olmaktan çok öteydi. Ortamı kanıksama, ortamdaki öznel algı yanılmasıyla bu durumlar kişilere zaten böyle olması gereken, başka türlüsü olmayan sıradan bir durum, gibi geliyordu.
Bu tür tekrarları içinde yapıla gelen biliş, buluş, zorunlu oluş sonraki nesil içindeki kişilerin gözünde bir inşa, bir tarihsel oluş, zorlu bir nice git gel yapmanın içinde bin bir elekten geçirildikten sonra seçme ayıklaması yapılmakla oturmuş olan zorlu süreçler olmayıp; zaten tıpkı böyle olması gereken sıradan ve olağan süreçler gibi anlaşılıyordu.
Bu tür alışma da ya da o tür bir bağ ilişkisini ortaya koyan nedenin ortada kalkmasıyla o tür bir bağ ilişkisini destekleyen söz ve eylemler, bu süreç içinde başka bir anlamla başka bir işleve (idealizme) dönüşüyordu.
Hazır ortam içine doğan kişilerde eksen etrafında biriken müktesebatlara karşı alışmadan kaynaklı, anlam ilişkileri oluştu. Bunlar groteski yansıma veren idealardı. İde sel değişmeleri ile de meydana gelen eksen çevreli müktesebat şişmesi içindeki söz ve eylemlerle birikmenin algısı, tarihsel algıyı ve nedenle öğrenmeleri baypas ediyordu.
İşte bu tür neden ile öğrenme ve nedenli öğrenmeyle yapılmayan alışma yapan tekrarlar, nedenle olan ve tarihsel olan süreci, baypas (kısa devre) ediyordu. Baypas olan devre algıda seçicilik kırılmasına neden oluyordu.
Algıda seçicilik kırılması içinde olmanın sonucunda kişisi öznel anlamalar içindeki anlam sal bağ ilişkilerinin eşgüdüm denetimi kopuyordu. Böylece kimi anlam bağ ilişkileri kopmakla şişen öznel süreçler oluşmuş oluyordu.
Bu durumda bağ ilişkileri anlamsız durumla, öyle yapıla gelen bir şişme olan anlam ilişkilerine dönüşüyordu. Geçmişte mücbir nedenle kolektif eksen çevresine sarılan fedakâr oluş, geçen zaman içinde güncelliğini yitiriyordu.
Böylece fedakâr oluş, geçmişin kimi mücbir bağ ilişkilerinden sıyrılıyordu. Olup biten gelenekçe tutum yüzünden kişi öznesine müktesebatta şişme olarak görülüyordu. Gereksiz bir şişme olarak görünüyordu.
İşte bu durumda kolektif sistemin özünde olan fedakârlıklar doğaya karşı toplam direnci oluşma bağlamındaki anlamla alakasız alakalıydı. Girişen yapı süreçlerinin şişmesi içinde artık kolektiflik yapı sanki doğa içinde doğanın gösterdiği zorluğa karşı direnç değil de bir erdem öğretisiydi.
Vergi vermeden. Vatan için canınızı ortaya koymadan, ana fedakârlığın veren durumları içinde olmadan; nimette de külfette de cefasında da sefasında da olmadan vs. birliğiniz, kolektif oluşunuz anlaşılmaz oluyordu.
Üreten yapı toplumdu. Ya da toplum üreten yapıydı. Toplum üretim üzerinde temel referansları sağlatan yapıydı. Toplumların temeli mutlaka paydaşlı yapı üzerinedir.
Ama toplumlar süreklilik sürdürülebilirlik ve dinamik oluş nedenle mutlaka paydaşlı yapı içindeki, çeşitliliğin üzerinde gelişen dağılımlarla olmalıdır.
Kolektif emek herkese eşit etkidir. Ama kişisi kapasite eşit etkiyi kendi ihtiyacı kadar alır. İhtiyacı kadar tüketir. İhtiyacı kadar değiştirme değeri olur. Artı kişi kolektif birim zamanlı, sinerjiden kaynaklı gönenç paydaşlı da olur.
Paydaşlı taban içinde üreten, paylaşan sürece ve yaşantı aşmaya çeşitliliği veren, nitelikli ve becerikli emektir. Kolektif etki eşit iken onun yani kolektif olanağın depo enerji oluşuyla kullanırken kişisi ihtiyaca kişisi üretime ve kişisi beceriye dönüşmesi kullanan, tüketen üreten kişisi yeti ve kapasite ile sınırlıdır.