Anlamak Gerek 70
70
Su içindeki balığa yüzmeyi öğrendi deme kavramı olur mu? İşte emperyalist süreç içinde emperyalistlerin yeryüzüne duhul etmişlerdi, Zaten emperyalizmin alemlere sokulmalarıyla bu durum emperyalistlerin alem içinde olmalarıydı.
Zaten alem olan alem içinde olan ganimetle olan birine de üreten ittifakın çevresinde olanlar anlamına gelen ön ittifaklı yaratılışın alem tanımları, emperyalistlere bom boş gelecekti. Emperyalist benden öte olmayan benim dışımdadır demekle alem sözcüğünü de sistem dışına uçuracaktı. Alem sözünü inanca dek gaip alemine, yeryüzü olmayan öteki aleme, gökyüzü alemine atfedecekti.
Eski kavramları şimdiki zaman içinde yeni anlamıyla kullanmanın üçüncü bir nedeni de kolaycılıktı. Bu kolaycılık bilinenden bilinmeyene faydacılık olup, hızlı sonuç almaydı. İnsanın bilinci uzun zaman içinde söylem olan kategorize edici kalıplar içinde, yeni olanı çok kolay öğrenme yapıyordu.
Köleci sistem üreten meslek sahibi ilah kavramını ve tekil kişi olmakla kişi olarak belirmesi topluma göre geriletilmekle kolektif tüzeli olan ilah kavramını silmek istiyordu. İlah kavramındaki öğrenilmiş geri bağlaşımlı geri çağrışmalı anlamlandırmalar El öğretisi için hazır biçilmiş kaftandı.
Eski öğrenme, öğretme kalıplarını yeni anlamıyla El anlamını telkin etme işinde kolay kabul edilir yapıyordunuz. İlah kolektifti yani tüzel kişilikti. El kolektif yani tüzel değil tamamen tekil kişi hüviyeti olan psikolojiydi.
Bu yol El için akılcıydı. Tarihi bilinç bakımından sakattı. Ama bir taşla iki kuş vurmaydı. Eski kalıpların içini boşaltıp yeni anlamla dolduruyorsunuz. Böylece boşaltılanla geçmişi unutturuyordunuz. Doldurduğunuz anlamla da hızlı bir köleci öğreti bilinçli bir bilgi ediniyordunuz. Bu efendilerin işine gelen yoldu.
Kısacası içinde oynamaları yapılan eski kavramların geri çağrışım etkisi köleci manaya karşı oluşan tepkisel dirençleri bir hızlı şekilde kırıyordu. İlk ittifakı kavramlarda yapılacak dönüşmeler nedenle köleci sistemin El ahit uygulamaları hızlı sonuç alacaktı. Eski kavramlar anlama zamanını kısaltıyordu. Anlaşılma zamanı kısalan öğrenme de hızlanıyordu. İşte bu süreç eski kavramlara yeni anlam vermesi işinde etkin oluyordu.
Bu şu demekti. Dağ, taş; dere, tepe aşarak korkarak; bin bir zorluğa uğramakla gideceğiniz hırsızlık, çetin ve meşruiyet siz yoldu. Çetin ve meşruiyet siz olan bu talancı, yağmacı yol; ganimet fikriyle meşrusu yapılmıştı.
Talana uğramanın bilinen, tanına gelen mazi sel bir geri bağlanım çağrısı oluşmuştu. Bu çağrışım içinde korkma korkutma vardı. Korkutan çağırma üzerinde fey elde ediliyordu. Fey mantığı da çetin olan zor olan savaşma mantığını da kolaylıkla ganimet denen zorbalığa çeviriyordu. Çetin durum böylece zaman zaman saf dışı edilebilmişti.
Talan kavramını üretmeyen barbarlığı inanç mantığı içinde ganimet olarak söylediniz. Böylece ganimet söylemiyle barbarların talancı mantığı geri hortlamıştı. Siz de zaman zaman talancı mantıktaki korkutan sürecin geri bağlanım çağırmasından yararlanıyordunuz. Ganimet sunan hırsızlık yağmasını ganimet anlayışlı meşruiyet ile daha hızlı, daha az zamanda ve kimi kez adeta zahmetsiz bir şekilde en az yorulmayla yapacaktınız.
Üstelikte El ’in bu talancı meşru yolu, hırsızlığı korkusuzca yapacağınız bir sürece dönüşmeydi. Tüm mesele bu yolu ilah görünümlü iradenin geri bağlanım çağrışımlarıyla ganimeti El yolu olukla tanımlayabilmekti.
İlah yolunu oluşan anlama anlatma kalıpları olan yol daha az enerji ile az zamanda daha çok anlama anlatma işini ortaya koyuyordu. Gök söylemli kavramın insan bilincinde oturmuş ve işler leşmiş alan etkisi rüzgarıyla oluşan anlama, anlatım akışı vardı.
İşte yağmurla da ilişkilenen yeni gök kavramı, yaratılış döneminin ortaya koyduğu, içi boşaltılan eski gök kavramının rüzgârı içine yeniyi konmaktı. Böylece gök ve gökler kavramı, içi alemlerle ve bizler için rızk bekleme kapısı olmakla (köleci mantığa uygun olarak üretilmeyen hazır) nimetlerle doluydu.
Koyun, et, süt, bal vs. üreten, yün eğirip; ip bükmüş kumaş dokuyan çoban mesleği olan gök kavramından hareketle şimdi; eti, sütü, kumaşı göklerde rızk olarak, nasibi olarak göğün kararı olarak bekleyen, enfekte bir illüzyonlu mantık içine gelmiştik.
Halbuki siz ısı hareketini silindir içinde git gel yapan piston hareketiyle; önce dairesel harekete, sonrada düz harekete çevirmeden; fosil enerjiyi patlamalı bir donanım içinde itme tepkisi ile sürekli doğrusal bir harekete çevirmeden; yerin çekim gücünü saniyede 11,23 km’lik hızla alt etmeden bunlara ilişkin rızklara, nimetlere, nasiplere ulaşmanın kararı olanaksızdı.
11, 23 km’lik hareket enerjisini yer ivmesine karşı veya yerçekimini yenecek sürekli bir itme hızına eriştirmeden, göğe çıkma yararlanması ortaya koymanız olanaksızdır. Böyle olduğu gibi göğe çıkma olanağının kararını nasibini gökte beklemek te olanaksızdır.
Yine bizler üretmeden gökteki nimetler de (çobanların ürettiği ürünler de) bize verilmemekle bize verilmiş nimet olmuyordu. İlahi kavramlardan aparılan gerçek izahlar ancak böyle saçma sapan oluyordu. Doğada bulunan elma bize verilmiş nimet değildi.
Her bir var oluş türlü var oluşun kendi rekabetçi dinamik atılımıydı. Eğer ağılda doğan oğlak kadar oğlağın ırmakta otu (nasibi) bitseydi. Biz çoğaldıkça doğada elmaların, armutların, koyunların sayısı da bize göre nasip olarak ritmik artması gerekirdi. Var mı böyle bir şey? Varsa eğer insanlar açlıktan niye ölüyordu?
El yerdeki ve gökteki tüm nimetleri yararlanalım diye bize verdiğine göre Musa Ay'a bakıp duygulanmak dışında, Ay'ın nimetlerden yararlanmadan gitmişti! Eğer biz çalışıp çabalamadan Ay’a gidemiyor verilen nimetlerden yararlanamıyorsak; biz çalışıp çabalayıp Ay’a gittikten sonra Nasıl olur da El yerdeki gökteki nimetleri size verdim der?
Biz göğe gittikten sonra El yerdekilerini ve göktekileri size nimet olarak verdim dese kaç yazar? Demese kaç yazar? Gökte de yerde de size nimet verdim demek, doğru ve yeterli değildi. Üstelik Ay’a gitme gibi bu tür nimetlerde fayda sağlama her kesin rızkını verdim deme kolaycılığı kadar basit değildi. El ’in rızk olarak verdim dediği çoğu şeyler bir kişinin beş kişinin üstesinde geleceği bir beceri asla değildi.
El bunları bilmiyordu. El kolektif aklı bilmiyordu. El kolektif aklı, kolektif gücü bilseydi dilediğime dilediğim kadar rızk veririm de vermem de kimse karışamaz demezdi. Otomobil, uçak, trans Atlantik, ameliyat, bilgisayar rızkı vs. ancak ve ancak toplumsal kapasiteli yetenek içinde toplumsal hafızalı toplumsal tasarımlarla ortaya konabilirdi.
Üstelik doğada olan bir buğdayın üretimi bile kolektif birim zaman içinde kolektif güç ortaya konmadan rızk olukla üretilememişti. İşin garibi El, Enuma Eliş te anlatılan yerin ve göklerin nimeti deyimindeki yer sözünde sadece Sümer’i, Sineer’i anlamak yerine, tüm yeryüzünü anlamıştı.
Gök deyiminde de sadece çoban Akatları anlamak yerine kendi oluşma zamanlarındaki dilin anlatımıyla El, tüm yıldızlı göğü anlamakla maval okumuştu. Gök yerde çobanların elinde olan et, süt gibi nimetleri ve yer denen Sümerli tarımcıların elinde olan buğday, ekmek gibi tarım ürününe yerdekileri ve göktekileri size nimet olarak sunan El ‘e şükredin diyordu.