Anlamak Gerek XXI

Öyle ya mülkün sahibi siz değildiniz. El ‘di. Ve El mülkünün nasıl dağılacağına da siz zındıklar karar veremezdiniz! Yani bu söz karşısında siz istiskale uğruyor, istiskale uğramanın ıskatı ile oluyordunuz. Bu tür kısır döngü veren çıkmazlar içinde siz de teslimiyet göstermekle, ancak mutmain oluyordunuz!

El, üreten ilişkinin; karşılıklı bağıntı içinde, kolektif bir hareket olduğunu çok iyi biliyordu. El iyi bildiği bu kısımla sizin aranıza kendisini veli nimet kıldı. Artık efendiler bizim velinimetimizdi. Bu bir illüzyondu. Bu bir algıydı. Algıyla iman ahdi yapılıyordu.

İman edenlere bol keseden hoşlandırma vardı. Vaat vardı. El fizyolojik ihtiyaç yerine geçmişti. El tehdidini de şirinliğini de yerine geçtiği bu algıya göre yapıyordu. El keyfine göre rızk dağıtan velinimet, olduğunu söylüyordu.

Oysa El ’in rızk verdiğini nereden bilecektik? “ Deveye bakın onu nasıl yarattı” diyordu demesine de deveyi o denenin yarattığını nerede bilecektik? Cevap yoktu! İşte El bu türden bilinmeyene gaibe inanmaya iman diyordu.

Rızk veriliyor mu? Yoksa her şey kuant düzlemden sıçrama yapan kuantlar, makro düzenli gerekircilik içinde verili olarak böyle miydi? Böyle bir gerekirci oluş ancak kolektif güç içinde kolektif güçle yöntem sel olarak sezilir, çözümlenirdi. Kolektif güç, kendi sezdiği ve kendi çözümlediği aşamalığın yöntem sel arayışıyla olmanın işleyişi içinde kolektif dağılımla rol alacaktı.

Kolektif güç, kolektif alan (etki) içinde var oluşla verili oluş içinde böyle oluşu sezmişti. Kolektif güç böyle oluşu sezip, üreten bir yöntem haline getirmişti. Üreten metodoloji de zaman içinde yeni nesil ile kanıksanan bir olağanlıktı.

Yeni kuşak kişilerin nazarında üreten, kanıksanan metodoloji; her an illüzyon edilmeye, söylenen El gibi yeni bir anlamla yer değişmeye hazırdı. Bu algısal bilmezlik yanılsaması içinde rızk ya da üretim; kolektif güç nedenle rızk ortaya konuyordu da El bir başkası yerine mi geçiyordu?

Kolektif sistem içinde olmayan rızk verme, veli nimet olma, ihsanda bulunma gibi bu kavramlar kişiyi kendisine, topluma yabancılaştıran kavramlardı.

Bilinenin bilinmezi vardı. Bilinmezin de bilineni vardı. El hep köleci tarih boyunca bilinmeze oynadı. Üreten ilişki gibi bilineni de rızk vermek gibi bilinmez olanıyla yer değiştirdi.

Bu bilinmezci algıyı kullanan efendiler günümüzde dahi yaptığı işten o kadar eminler ki “biz Ay’a dört şeritli gidiş gelişli yol yapıyoruz desek inanmaya hazır kitlemiz var” demenin El olmanın öz güven patlamasını yaşıyorlardı. El mana anlayışı, ortaya konmasındaki ikna kabiliyeti baş gelinemez istismardı. Boşuna mı “ben cahil olanın ferasetine güveniyorum” diyordular.

Kolektif emeği özelleştiren El mana anlayışlı kurnazlığın ortaya koyduğu açılım sal ve üssü devinmeli kavramlar, çeşit çeşitti. Bu kavramların hepsi sömürüyü veren aynı yere çıkıyor. Hepsi aynı yeri gösteriyordu.

Bu tür etki kavramlarla El, inanıcı kişiler nazarında kendilerine yeni yeni eylem alanları açıyorlardı. Bu tür etki kavramlarla, efendilerin veli nimet olma hüviyeti kazanmaları nedeniyle efendiler insanlara kızıyorlar, azar vuruyorlardı.

El veya efendiler bu tür cesaretlendirici etki söylemli sıfatlarla efendiler insanlara söz söyleme, insana hakaret etme hakkını kendilerinde buluyorlardı.

Bir algıyı hikâye eştiren tüm dünya literatürü içinde (dünya edebiyatı içinde) aynı ve benzer temalar işlenir. “Biz insanı hayvandan da aşağı da aşağıların aşağısında kıldık. Canı çıkasıca insan ne nankördür bir bilse. Bilseniz insan ne acelecidir” diye hakaret, beddua ve küfürler sayıyordu.

Ortam kirlendikçe El; temiz rızk, veli nimet, nankörlük, acıma gibi türlü türlü kavramlar ortaya sürüyordu. Oysa kavramların hiç biri köleci sistem öncesi kolektif süreç içinde bu anlamları ile böylesi söylemlerle yoktu. Kolektif süreç içindeki tüm büyüsel maharet, kolektif birim zamanlı; kolektif güçten ileri geliyordu. 

18 Eylül 2020 3-4 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar