Anlamak Gerek XXXIX
Köleci sistem içinde, köleci sisteme bakarız. Gözlük budur. Olması gereken de budur. Su içinde yaşayıp ta sudan çıkmadıkça suya Taklamakan Çöl koşullarıyla bakmanız olanaksızdır. Ancak kolektif bir bilinç ile içinde yaşadığımız çevresel koşullardan ve yaptığımız düzeneklerden edindiğimiz aracılarla su içinde yaşar iken Taklamakan Çölüne bakar dolayımla bilgi ediniriz. Bizler, sosyo organik bir sistemin baskı ve basıncıyla işlevleşmişlik içindeyiz. Doğduktan sonra edinmiş olduğumuz düşünme ve yargılarımız da genelde buna göredir.
Bizlerde, dünün, önceki günün, üç gün öncesinin, otuz beş gün öncesinin, yüz gün öncenin, beş ay öncesinin, altı ay öncesinin, bir yıl öncesinin vs. köleci yaşanmışlarıyla oluşan bir bilgi, bir bilinç ve bir im ile imgelerinden oluşan bir imajlar dünyası vardır.
İşte bu yaşanmış ve aktarılan imajlar içinde köleci sistemin değer yargılarıyla geçmişe doğru gidiyorduk. Kapasitemiz kadar kolektif bilinçle köleci verilerden hareketle şimdi ile düne, geçmişe dolaylı imge, imaj ve düzeneklerle bakabilir oluyorduk. Ki geride olan, geri bağlanım yasasını, geri bağlanımla meşru olanı, doğru olanı, inşaca olanın üretim yasalarını, süreci doğrultmak için arıyorduk.
Kaos ve düzen eşleşmesindeki kaos ve düzene tek tek baktığımızda nasıl düzen olanın bir kaosu ve bir kurallı varsa; kaosun da bir düzeni ve bir kuralı vardır. Yani yanlışın da bir düzeni kuralı vardır. Doğrunun da bir düzeni, kuralı vardır.
Çünkü olgu ve olayların girişen, bozunan kaostan ötürü bir düzen kuralı vardır. Doğru veya yanlış fikri bize göre olan olgu ve olaylardan bir algı imaj değer olan sübjektif yargılardır. Kendi içimizde ve kendi yaşantımıza göre de objektif kabul ederiz.
Kolektif düzenin kaosu olan, olgu ve olay olmak üzere köleci sistemin de kendisine özgü bir düzeni ve kuralı vardır. İşte bir olgu ve olay olan köleci sistemin kendi kaosuna karşı kendi düzeni ADALETTİ.
Eğer üreten kolektif süreci, en az dirençle geçiş yaptıran yeşil ışık tanımına benzetirsek; köleci sistemi de dur diyen yeşil ışık sayarsak; siz köleci sistemde kırmızı camlı gözlükle geçmişe bakıp; geçişi yani adaletle yeşil ışığı, arıyordunuz! Tüm köleci aksaklar bilinçlenmesi içinde doğru sandığımız adaletle; dolaylı doğru gözlükle doğru yere bakacaktınız.
Köleci sistemdeki kırmızı gözlüğü değişip yeşil camlı gözlükle doğru yere doğru baktığınızda belki de hilafsız, kırmızı rengi veren görme ve anlamaların türevi olan dalga, frekans durumlarla sürece baktığınızda; sürecinizin en az yığılma ve direncin kırmızı durumları olacaktı. Ama illa ki sürecin bir yığılma ve dirençleri olacaktı. Ama bu yığılma ve direnç en azla. Yeşil geçişe kesikli sürekli olmakla.
Kolektifi üretimin ve kolektifi tüketimin inşa yasası köleci sistemin içine konacak bir “adalet” olduğu, bu haliyle ancak görülecekti. Bu tersinme içinde eğer adalet mülke temel olacak ise; adalet ihaleci, talancı, El kayralı özel mülke değil “adalet kolektif mülkün temelidir” deme anlayışımız, sözün özü olmalıydı
Hatırlanacağı gibi kolektif sistem kendi kolektif ortaklarına, sağlama yapmaları için pay dağıtması yapıyordu. Ek kolektif sistemin bu anlayışından hareketle ya da ilhamla El de kendisine paylaştıran bir rol biçmişti. İşte karartılan bu noktadaki Ali cengiz oyunlarına El ‘in kendisinde menkul olması diyorduk. El ‘in zatına mahsus kendi bileceği iş diyorduk. Hikmeti Huda deyip, imanı kavileştirip, bilinci susturuyorduk.
El ‘in kendisine kolektif yapıdan yansıyan bir paylaştıran rol biçmesi içinde El; paydan kimine az veriyor, kimine çok veriyordu. Kimine kısıyor, kimisine de hiç mülk vermemesi ile bu tür paylaştırmayı adalet yapmıştı. Çünkü bu kendisinden menkul tutumu ile El kendisine “ben El adl (adil) olanım” diyordu.
El Mülkü olan zengindi. Hâlbuki toprak, doğa üs sel durumlar devinmesi içinde potansiyel bir üretim gücü taşısa da, içine kolektif bir emek sokulmadan MÜLK olamıyordu. Üretim gücü olan nesne enerjilerle, kolektif emek gücü girişmesi bir bağıntıydı. Bağıntının biri olmadan diğerinin mülk olma olanağı yoktu.
El mülkünün korunmasını da El size adalet bilinci olarak dikte etmişti. Ne iyi kumpas değil mi? El kolektif sürece karşı kurulmuş bir tuzak veya kumpastı.
Zalim, diktatör, hubris bir El ya da egemen yöneticiler erki; işi zıvanadan çıkarır oldular mı “ben sizin ayağımıza diken batsın ister miyim?” türü illüzyonlarıyla ve yaptıkları akıl karartmalarına iyi ahlak diyecektiler demesine de, köleci sistemin kendisi erdemli ve iyi ahlaklı değildi.
Köleci bir sistem içinde efendiye göre olan iyi ve güzel ahlak, efendinin yararına olan, biat, taat itaat, sadakat, tevekkül içinde iman eden tutum ve davranışlarla olunduğunda iyi ve en güzel ahlaktı!
Dikkat edin köleci sistem söylevci vaizleri, kölelerin alınıp satıldığı pazarlarda köle alıp satma davranışıyla en iyi ve güzel ahlakı tamamlamak için gelmişlerdi.
Oysa köleci sistem içinde yoksullara göre iyi ve güzel ahlak El ‘in yani sömürenin gölge temsilcisi olan ulul emre itaat değil, zenginde haramzadede kolektif emek gücü mirasını alan kolektif mücadele olan tutum davranışlar iyi ve güzel ahlaktı.
Egemence köleci anlayışlar, kolektif sisteme yaptıkları sapıklıklar, erdemsizlikler ve ahlaksızlıkların üzerinde kuruluydular. El anlayışı herkesin erdemsiz, ahlaksız olduğu yerde zengin olamayacağı için siz çoğunluğu ahlaka, erdeme çağırıyordu.
Ki sizin ahlaklı erdemli olduğunuz yerde, onlar ahlaksız erdemsiz olmakla zengin olsundular. Unutmayın siz neyin yoksunu iseniz, tersi durumla onlar o şeylerin zenginiydiler. Siz neyin varsılıysanız, onlar onun yoksunu olan zenginlerdi.
El mantığına göre sizler malın yoksunuydunuz. Onlar malca ganiydi. Siz de şeref vardı, onlarda bolca şerefsizlik vardı. Çünkü varlıkla olma nedenleri buydu.
Oysa kolektif ilişki ne şeref, ne şerefsizlik ortaya koymamıştı. Kolektif ilişki üreten ilişkiydi. Şeref veya şerefsizlik üreten ilişki değildi. Ne zaman üreten ilişkinin kolektif paydaşlığını yitirdiniz o zaman şeref ve şerefsizlik gibi sınıf farkı ve sınıf içi davranışlar tutumu ortaya çıkmış; içinde tüm kötülüklerin çıkacağı kutu açılmıştı.