Anlamak Gerek XXXVIII
Kolektif süreç içinde kolektif akışla olmanıza rağmen, çalışmalarımızla ortaya konulana El hep rızk diyordu. Bu koşullanma öğretiyle biz de hey rızk diyorduk. Rızk kavramı çalışmalarımızla, kolektif süreçli girişmelerle, kolektif birim zaman ile ortaya koymakla, kolektif emek ürünlerine dönüşüyordu. Rızk kavramı her biri kendi içinde üssü durumlu pek çok kolektif eylemlerle eşleşiyordu
Kolektif çalışmaları ve ancak kolektif yol ile ortaya konulmakla öğrendiklerinizi size, rızk söylemi eşliğinde anmakla öğreten El kuramı taktikçilerinin çok iyi bir eşleştirmen oluşlarıydı.
Örneğin, bizler yazı yazarken dayanıklı deyip parantez açıp içine de (mukavim) yazıp okurlara sunalım. Kolektif sağlatma kolektif bağ enerjisi içindeki dayanıklı oluşu (mukavim oluşu) artırıyordu, diyelim.
Bu cümle birçok okuma tekrarlarıyla veya birçok söz tekrarlarıyla pekişir ve istenen eşleşmeyi yapan algıları oluşur. Siz mukavim sözünü dayanaklı sözcüğü ile beraber öğrenirsiniz.
Artık cümlenizde dayanıklı demeden mukavim yazar iseniz artık sözlerinizde dayanıklı demeden; “kolektif sağlatma kolektif bağ enerjisi içindeki mukavim oluşu artırıyordu” derseniz mukavim sözü açıklanmaya gerek kalmadan anlaşılır olacaktır. Dayanıklı söylemindeki anlam, mukavim sözcüğüne geçmiş olmakla mukavim sözü anlaşılır olmuştur.
El ‘in ihdas ettiği süreç içinde yaptığı ilk kurnazlığı kolektif olan geçmişi ve kolektif oluşu ifade eden sözcüklerin anlamlarını unutturmasıydı. Aktif, aralı, aşamalı ve doğrusal olmayan yumuşak bir ÇAPRAZ ANLAM GEÇİŞİ yapmıştı.
El kolektif dil yanında El tarzı bu tür afaki, plasebo veya sanal söylemleri çok çok belirtti. Kolektif irade yerine El ‘in iradesini söyledi. Kolektif koruyuculuk yerine, plasebo söylemle El ‘in koruyuculuğunu ifade etti. Kolektif paylaşıma karşı El ‘in rızk paylaştırmasını kast etti. Kolektif etkiye güveni ve kolektif güce sığınmaya karşı, El ‘e güvenin, El ‘in ipine sıkı sıkı sarılın demekle El ‘e teslim olmayı iman belirtisi saydı. El ‘in ipinin ne olduğunu da artık söylemeyelim vs.
İttifaklar ittifak ilişkilerine konu olan süreçler içinde kendi totem mesleği gibi, o mesleğin araç gereçleri gibi iletime olan tutumlara zaten isim vermişlerdi. İttifak düzleminde totem kardeşlerin ensest dokunum meşruiyeti kaldırıldı. Sadece o totem aitten gelmenin, o totem aitten kardeşler olmanın mana anlayışı ortada yerde kalmıştı.
İttifakın içi yeni bir totemi düzen ayrışması oldu. Bu ayrışma, ad vermiş olma, adı olan bir totem mesleği ile ittifaka gelme bağlamındaki isim düzenine göre göre ayrışıyorlardı. Bir katılımcı grup ittifakı süreçlere mesleğe ilişkin adı konmuş kavram sözcük ve isimlerle; tarımcı ise tarımcı olarak, çoban ise çoban olarak, hallaç ise hallaç olarak vs. geliyordu. Hiç mesleği olmadan işgücüne duyulan ihtiyaçla, ittifaka katılanlar da tüm meslek dillerini ittifak içinde ilahlardan öğreniyorlardı.
İttifaklar da yeni yeni söylem ve isimleşmelerle herkesin öğreneceği ilah dilleri ortaya koyuyordu. İttifaklar ittifak içinde her bir grupla ittifak içine gelen totemi meslek dillerini ve ittifaka ait ilah dillerini öğreniyorlardı.
İnsanlar ortaya çıktığında olup biten geçmişten habersiz bir durumla, ana baba aile de olmadığından ittifak içinde her şeyin adını ilahlardan öğreniyorlardı.
Ancak ittifakın her katılımcı totem meslekli ya da mesleksiz kolektif grup gücü kendi totem düzlemli ayrışma hikâyesini kendine göre anlatıyordu. İnsanlar ittifak içine gruplar arası temas ilişkili melezler olukla titan, nefli, isimleşmesiyle doğuyorlardı.
Ne insanlar ne melezler; ilahlar gibi yalıtım koşullarına bağlı saf ensest ilişkiler içinden doğan totem eşler olmamakla ve kırma olduklarından ilah değillerdi.
Ama melezler, karşı grup ilah çiftleşmelerinden doğan titan ya da nefliler olması ile ilahtandılar. İnsanlar daha çok melez melez çiftleşme düzeni içine doğdular. İnsan ikinci kuşaktı. İnsan ilk ön ittifakları (kalû belaları) değil ama kendilerinin içlerinde oldukları ittifak şartları sonrasındaki ittifaklara (kalû belalara) tanıklık edeceklerdi.
İnsanlar kendilerinden önce ittifakları (kalû belaları yapılmış) meslekleri ve meslek dilleri oluşmuş bir yapı (ittifak-kalû bela) içine doğuyorlardı. İlahlar ön ittifak ahitlerini, geçmişlerini, kendi totem grup ilişkilerini; paylaştırma sonucunda pay oldukları ilah grubuna ait, ilaha ait insanlar olmakla o ilahlar tarihsel olanı kendi açılarından kendi insanlarına öğretiyordu.
Ancak ilahlar tarafından öğretilenler insanlara şimdiki anlam alan açılmasını veren söylemle hayal veya masal geliyordu. Açılan bu alanda hayal, masal anlatımlarının mitolojik anlama ve anlatımları doğuyordu.
Hiç kuşkusuz ki bu tarihsel ve süreç sel takibi gerçeklikler karşısında insanlar mesleklerini ve dillerini, toplumu ilahlardan öğrendiler ve ilahlardan devraldılar.
İşte unutturulan bu tarihi gerçeklerden rol kapan esinle El “insanlara bilmediğini öğreten benim” diyordu. Bir Babil tasvirinde Marduk ilahı bir tablet üzerine yazılmış “Hamurabi kanunlarını” Kral Hamurabi ’ye verirken ilişkilendirilir.
Bu Hamurabi’ ye yapılan sunu tasviri veya ilham insanlığın geçmiş ve depo hafızasını oluşan dağarcıktır. Hamurabi’nin ölümünü esas alırsak bu hafıza Musa’nın on emir tabletini almasından 550 sene öncedir.
Tablet demek, çivi yazısı demekti. Bugünkü dile benzeşen uyarlaması, kalemle yazma, demekti. 2300 sene sonra El söylemlerinin tekrarları vardı. Bu tekrarlar zamana göre söylemle yeni versiyon söylem, anlatım ve kolektif depolu hafıza aktarımı olmakla El “insana bilmediğini, kalemle öğreten benim” diyecekti.
İlahi ittifak içine doğan birine; ilah o kişinin görmediği, duymadığı, öğrenmediği bir şeyin adını sorsa. Diyelim ki androit telefonu (kazmayı, çapayı) gösterip te çocukça ifadeler ile “haydi sözünüzde doğru iseniz, şunların isimlerini bana bildirin” demiş olması içinde “sözünüzde doğruysanız” derken El ‘in, kendisini ittifak edip, bileşen ittifak gücünün kapasite aklı yerine koyacak eşleşmeyi yaptığı muhakkaktı. Umarım El ‘in kendisini bekraund yerine koyan eşleştirmesi iyi anlaşılmıştır.